İSTANBUL'A GELEN RUS DONANMALARI'NIN ŞEREFİNE DİKİLEN "MOSKOF TAŞI"NIN HİKAYESİ

Bu gün, 08:04           
İSTANBUL'A GELEN RUS DONANMALARI'NIN ŞEREFİNE DİKİLEN "MOSKOF TAŞI"NIN HİKAYESİ
Rusya-Ukrayna ilişkilerine, medya aracılığıyla uzaktan; İstanbul'da yürütülen nafile barış görüşmeleriyle yakından tanık olduğumuz bu günlerde çok daha çetrefilli olan Rusya-Osmanlı ilişkilerine dair bir kaç bilgi belki hoşunuza gider diye düşündüm.
Kanuni'nin kayıtsızlığı

1547’de "Knez" unvanını terk ederek "Çar" unvanıyla taç giyen, bizim tarih yazımımızda "Korkunç" lakabıyla yer alan IV. İvan’ın kuvvetleri Kafkasya'da ilerlerken, dikkatini Batıya çevirmiş olan "Muhteşem" Süleyman (1520-1566), Rus tehlikesine karşı tedbir olarak Don ve Volga ırmaklarını bir kanalla birleştirmek isteyen Sokullu Mehmed Paşa'nın projesini (fikir ilk kez Pargalı Makbul/Maktul İbrahim Paşa’dan çıkmıştı) ciddiye bile almamıştı. Aradan geçen 100 yılda Osmanlının Rus merakı pek artmadı ama 1660’lardan itibaren Rusya'da Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili özel bir birim (Elçiler Dairesi) faaliyete geçti. O tarihten sonra da Ruslar gerek devlet düzeyinde, gerekse iki devlet arasındaki bölgelerde yaşayan Ermeniler, Rumlar, Kürtler, Gürcüler, Lazlar gibi halk düzeyinde, hem siyasi hem diplomatik hem bilimsel çalışmalara hiç ara vermediler. İşin bu yanını daha sonraya bırakıp askeri boyutuna bakalım, malum kafamızı ütüleyen savaş tamtamları yüzünden yazıyorum bu yazıyı.

Büyük Petro ve II. Katerina
1682’de, Türk resmi tarihinde "Deli" lakabıyla anılan, Rus modernleşmesinin öncüsü "Büyük" Petro’nun Çar olmasından itibaren Ruslar Osmanlı donanmasının kontrolündeki Karadeniz’e serbestçe dolaşmayı temel hedefleri yaptılar. Aslında o dönemde buna müsait bir ortam vardı, çünkü Osmanlılar 1683’te Viyana önlerinden püskürtülmüşler; 16 yıl süren yıpratıcı savaşlardan sonra imzalanan 1699 Karlofça Antlaşması ile de Ruslar 1702’den itibaren İstanbul’da elçi bulundurma hakkı elde etmişlerdi.
Osmanlıların 1711’de Prut’da elde ettiği avantaj, resmi tarihçilerimize göre "Baltacı Mehmed Paşa’nın Çariçe I. Katerina’ya zaafı yüzünden"(!) kaybedildi, ardından yenilgiler çorap söküğü gibi geldi.

Bu yenilgilerin en acısı, 1770’de Çeşme'deki Osmanlı donanmasının kuzeyden dolaşıp Akdeniz’e giren Ruslar tarafından yakılmasıydı. Öyle ki, Rus modernleşmesinin bir başka büyük ismi, Çariçe II. Katerina, taparcasına sevdiği Fransız düşünürü Voltaire’e “Rusya’nın 900 yıllık tarihindeki ilk deniz zaferi” diye yazmıştı. Voltaire ise onu “Avrupa’nın intikamcısı” olarak kutlamıştı.
Küçük Kaynarca sonrası
Çeşme felaketinin ardından Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) ile Kırım, Osmanlı'dan koparken, Rusya, Osmanlı Devleti'ndeki Ortodoks kilisesini himayesine alıyor, Rus tüccarlara ayrıcalıklar tanınmasını sağlıyordu. Bu anlaşmanın bir diğer sonucu Rusya’ya Karadeniz’de harp gemisi bulundurmak, kendi gemileri ile ticaret yapmak ve ticaret gemilerini Boğazlardan geçirme haklarının tanınmasıydı. Osmanlılar da Rusya’daki Müslümanların hamisi olmuştu ama fiiliyatta çok anlamı olmadı bunun.
1801’de I. Aleksander zamanında Tiflis, Baku, Nahçıvan ve Erivan’ın Rusya’ya katılması ile Rusya, Osmanlı İmparatorluğu’nun sınır komşusu oldu. Büyük Petro’nun yaptıklarının benzerini bir asır sonra yapmaya çalışan II. Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı lağvetmesiyle başlayan askeri güçsüzlük Rusları cesaretlendirdi ve 1827’de Osmanlı donanmasının Navarin’de yakılmasıyla başlayan Osmanlı-Rus gerginliği Rusların batı cephesinde Edirne’yi, Kafkas cephesinde ise Sohum, Kars ve Erzurum kalelerini almalarıyla sonuçlandı.

Rus donanması Çanakkale'de
1806-1812 arasında pek çok cephede gerçekleşen Osmanlı-Rus Savaşı’nın parçası olarak 6 Mart 1807’de Dimitry Senyavin’in donanması İstanbul’a geldi, iki ay kadar süreyle İstanbul Boğazı’nı kapattı. Osmanlı tarafı 8 savaş gemisi, 6 fırkateyn ve 55 küçük gemi ile Rus donanmasına saldırdı, iki filo 10 Mayıs’ta birkaç saat boyunca çarpıştılar. Osmanlı gemileri bozguna uğrayıp Çanakkale’ye doğru kaçtılar, Ancak Rusları Çanakkale’de bir sürpriz bekliyordu. Fatih Sultan Mehmed döneminden kalma, bir tanesi 18 ton ağırlığındaki topların ateşi, Rus donanmasının iflahını kesecek, Amiral Senyavin Bozcaada’ya çekilecekti.
Ancak arkası geldi. 22 Mayıs 1807'de Rus donanması ve Osmanlı donanması, Ege Denizi'nin Çanakkale açıklarında kısa bir deniz savaşına girdi. Çanakkale Muharebesi'nden sonra, Rus donanması Haziran ayı boyunca boğazı ablukaya aldı. Abluka, İstanbul'a yiyecek ve malzeme akışını engelledi ama Ruslar bir deniz savaşı için tahriklerini sürdürdüler. 1 Temmuz 1807'deki karşılaşmada 20 Osmanlı gemisinden ancak 12'si geriye dönebildi. Osmanlı'yı bu zor durumdan İngilizlerin donanmalarını Ege Denizi'ne getirerek güç gösterisinde bulunması kurtardı. 7 Temmuz'da imzalanan Tilsit Anlaşması ile Senyavin'in donanması Baltık'a gönderildi.

Kavalalı ve "Denize düşen...." Osmanlı
Ancak ilginçtir, 1831’de Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın devlete isyan etmesi ve Kavalalı’nın oğlu İbrahim Paşa’nın 1832’de Osmanlı ordusunu Konya’da mağlup ederek İstanbul’a yönelmesi üzerine, II. Mahmud Avrupa devletlerinden yardım talep etmek zorunda kalınca yardım çağrısına sadece Rusya cevap vermişti. Ve Osmanlı İmparatorluğu yukarda anlattığım tarihçeye rağmen Ruslara kapılarını sonuna kadar açmak zorunda hissetmişti kendi. Hem de nasıl bir açma...
Anlaşma uyarınca Tuğamiral Lazarev'in komutasında dokuz gemiden oluşan ilk Rus filosu 8 Şubat 1833’te Boğaz’a girdi ve Büyükdere önlerinde demir attı. 24 Mart’ta Tuğamiral Kumani kumandasında 9 askeri, yedi ticari nakliye gemisi Hünkâr İskelesi’ne demirledi. 2 Nisan'da Tuğamiral Stojevsk kumandasında 6 askeri ve 19 ticaret gemisinden oluşan filo Hünkâr İskelesi’ne yanaştı. 23 Nisan 1833’de de, Rus Genelkurmay Başkanı Kont Orlov Gromonosetz İstanbul’a geldi. Üç seferde gelen asker sayısı 11 bine ulaşmıştı. Rus birlikleri Selvi Burnu'ndan Yuşa Tepesi'ne ve Hünkar İskelesi'ne kadarki alanda ordugahlarını kurdular. Yani Rus ordusu istese Payitahtı işgal edip imparatorluğa son verebilecek durumdaydı. Ama bambaşka şeyler oldu.

Büyükdere'de şenlik günleri
Bu tarihten itibaren Rus Sefareti’nin bulunduğu Büyükdere ile Rus ordugahının kurulduğu Beykoz hem halkın hem devlet ricalinin hem de Avrupalı seçkinlerin (aralarında Fransız şair, edebiyatçı, fikir ve siyaset adamı Alphonse de Lamartine de vardı) ziyaret yeri oldu. Beykoz'da Rusların kırmızı çadırları ile Osmanlıların yeşil çadırları yan yanaydı. Ruslar, Osmanlılar ve Avrupalılar sohbet toplantıları düzenliyorlar, müzikli danslı şenlikler yapıyorlar, Rus askerleri için pazarlar kuruluyordu.
Hatta Rusların Voskreseniya Hristova yortusu nedeniyle Beykoz’da kutlamalar yapıldı. Padişah II. Mahmud, Rus ordusuna kutlama mesajı yanı sıra, erler için bol miktarda yumurta, peynir, canlı hayvan; rütbeliler için birkaç fıçı şarap gönderdi.
Nisan sonlarında II. Mahmud ordugahı ziyaret etti. Rusların harekat planlarını, ardından Rus-Kazak askerlerinin geçit törenini ilgiyle izledi, hatta Rus komutan Muravyov’in hatıratına göre törenin ardından köşkünden Kazak kıyafetleri ve kılıcıyla çıkarak Ruslara jest yaptı.

Moskof Taşı dikiliyor
Muravyov hatıratına şunları yazmıştı: "Gelecek kuşakların Boğaziçi’ne gelişimizle ilgili bu meşhur seferimizi hatırlamaları için bir işaret bırakmak gerektiğini düşünüyordum. Bunun için ilk olarak küçük güzel bir anıt projesi çizdim."
Çok büyük bir kaya seçilmeliydi çünkü Murayev anıtın üzerine “Oleg’in Anısına, Nikolay’ın Alayları” yazdırmak istiyordu. Oleg, Rusya kurucusu Rurik’in oğlu idi ve 907’de büyük kayıklar ile Konstantinopolis’e gelip Boğaz’da dehşet yarattıktan sonra Ruslar Bizans'la ayrıcalıklı bir ticaret anlaşması imzalamıştı.
Ancak Kont Orlov Murayev'e, "olay eskide kalmakla birlikte durumun Türklerin gururlarını inciteceğini" söyledi. Sonunda üzerine herhangi bir şey yazılmadan bir anıtın dikilmesine razı oldu. Murayev’in askerleri Baltalimanı’nda 24 tonluk devasa siyah kütleyi gemilerle Beykoz'a taşıdılar. Tepeye dikilen taşın üzerine sadece “1833 İЮНЯ 25” (25 Haziran 1833) yazıldı. "25 Haziran" hem mevcut Çar I. Nikolay’ın doğum günü hem taşın Selvi Burnu’nda dikildiği tarihti. Daha sonra taşın üzerine II. Mahmud’un isteği üzerine Pertev Paşa’nın yazdığı bir dörtlük hakkedildi.
Dörtlük şöyleydi:
Bu sahraya misafir geldi, gitti asker-i Rusi
Bir seng-i kûh-peyker yadigâr olsun, nişan kalsın
Vikâfı devleteynin böyle dursun sâbit ü muhkem
Lisan-ı dostanda dastanı çok zaman kalsın”
(Rus askerleri bu sahraya misafir olarak geldiler ve gittiler.
Bu dağ benzeri taş burada bir hatıra nişanı olarak kalsın,
İki devlet arasındaki barış böyle sabit ve sağlam dursun.
Ve (bu barışın) destanı dostane bir lisanla çok zaman kalsın.)
Dikkat edileceği üzere, Pertev Paşa, nazik bir yolla Ruslara "geldiniz ama gitmeyi unutmayın" diyordu.
Ardından Kavalalı'ya gözdağı verme hizmetinin ücretini ödemeye geldi sıra. 8 Temmuz 1833 tarihinde sekiz yıllık bir süre için imzalanan Hünkâr İskelesi Anlaşması’nın gizli maddesine göre, Osmanlı Devleti, Rusya’nın istemesi halinde, Boğazlara herhangi bir yabancı devlet savaş gemisini sokmayacaktı.

Hasta Adam
Kavalalı olayından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun kolay lokma olduğunu düşünmeye başlayan Ruslar, "Hasta Adam"ın ölümünü hızlandırmak için 1853’te Kırım Savaşı’nı başlattılar, Sinop’taki Osmanlı donanmasını yaktılar ancak savaşın sonunda gülen taraf (savaşın yarattığı mali yıkım bir yana), Britanya, Fransa, Piyomonte-Sardinya Krallığı tarafından desteklenen Osmanlı İmparatorluğu oldu. Müttefikler Rusya’nın Karadeniz’de filo bulundurmasını ve müstahkem mevkiler kurmasını yasaklamıştı ancak Rusya, 1871’de bu hakkı yeniden elde etti ve donanmasını 1883’ten sonra yeniden oluşturdu. Ama Rus donanması, Osmanlı İmparatorluğu’nun en zayıf zamanlarında bile Boğazlardan Akdeniz'e (sıcak denizlere) inme cesaretini gösteremedi. 1833 ziyareti "Ahhh, bir zamanlar Boğaziçi'nde otağ kurmuştuk!" türü bir hatıradan ibaret kaldı.
Osmanlıların Moskof Taşı dedikleri anıt-kaya'ya gelince, 1914’te Cihan Harbi patlak verdiğinde, imparatorluğu bir oldubittiyle savaşa sokan İttihatçıların Ayastefanos Rus Abidesi'ne yaptıkları gibi, Vaniköy Rehber-i İttihat Mektebi öğrenci ve hocalarınca parçalanarak denize atıldı. Geriye sadece anıtın gravürleri kaldı...
Görseller: Oleg, Korkunç İvan, I. Katerina, Amiral Senyavin, Büyükdere'de Rus ordugahı, II. Mahmud, Moskof Taşı.
Ayşe Hür
TEREF












Teref.info © 2015
E-mail: n_alp@mail.ru            Telefon: 051 933 93 21            Baş redaktor: Nurəddin (Xoca) İsmayılov
Məlumat internet səhifələrində istifadə edildikdə müvafiq keçidin qoyulması mütləqdir.