Noah doğduğunda, doktorlar Down sendromlu genç baba Ben'e onun çocuk yetiştiremeyeceğini söylediler.
Bu gün, 15:04

Yemek saatlerini anlayamayacağını...
Ağlayan bir bebeği nasıl sakinleştireceğini bilmediğini...
Bunun altından kalkamayacağını...
Ama Ben onları dinlemedi.
Yeni doğan oğlunu kucakladı, alnından öptü ve fısıldadı:
"Her şeyi bilmiyor olabilirim... ama seni nasıl seveceğimi biliyorum."
Ve o gerçekten sevdi.
Titreyen elleriyle onu besledi, ninniler öğrenip usulca mırıldandı,
her gece şafağa kadar kucağında salladı.
Küçük bir restoranda yarı zamanlı çalışarak peçete katladı,
kazandığı her kuruşu Noah’ın geleceği için biriktirdi.
Bakışlar vardı. Fısıltılar...
Diğer ebeveynler sorardı:
"O mu? Babası mı gerçekten?"
Ben sadece gülümser, gururla başını sallardı:
"Bu benim oğlum. En iyi arkadaşım."
Yıllar geçti.
Noah büyüdü, Ben yaşlandı.
Zaman, bir kitabın usulca çevrilen sayfaları gibi aktı.
Noah güçlü, nazik ve başarılı bir adam oldu.
İnsanlar ona şöyle dedi:
"Harika bir şekilde yetiştirilmişsin!"
O da cevapladı:
"Çünkü dünyayı sadece sevgiyle gören biri tarafından büyütüldüm."
Zamanla Ben’in hafızası silinmeye başladı.
Önce eşyaların yerini unuttu, sonra isimleri… ve bir gün Noah’ı bile.
Bir sabah gözlerinin içine baktı ve sordu:
"Sen benim arkadaşım mısın?"
Noah elini tuttu ve yavaşça fısıldadı:
"Ben senin oğlunum. Senin büyüttüğün.
Her şeyini vererek yetiştirdiğin kişiyim."
Şimdi sıra Noah'ta.
Babasını besliyor.
Yürümesine yardım ediyor.
Ben uykusuz gecelerde mırıldanılan ninnileri artık ondan duyuyor.
Noah sadece babasına bakmıyor.
Ona verilen sevgiyi, emeği ve zamanı iade ediyor...
Bir ömrü, iki kez yaşanmış gibi…
Ve bugün fotoğraflarını çekerken, Noah içtenlikle gülümsüyor.
Çünkü dünya yaşlı, Down sendromlu bir adam ve onun yetişkin oğlunu görüyor.
Ama Noah…
Öğretmenini
Kalbini
Kahramanını görüyor.
#Hayatvefarkındalık