Türk adının kökeni: Neolitikten Ortaçağa
Bu gün, 09:04

• Neolitik kökler
Erken Neolitik Anadolu’da antropomorfik sütunlarla donanmış anıtsal kült alanları vardı. Örneğin Göbekli Tepe’nin (MÖ 9600–8200) dairesel yapıları, T biçimli kireçtaşı sütunlarıyla kültik ikonlar olarak yorumlanmıştır. Seyfzadeh ve Schoch (2019), bu sütunların “sembolik olarak bir tanrı figürü” olduğunu öne sürer. Çatalhöyük’te (MÖ 7500–6000) geniş boğa resimleri ve evlerin iç duvarlarında çok sayıda bucrania (taş boğa kafatası) bulunmuştur. Ana mekânlarda genellikle doğu veya batı duvarına yerleştirilmiş, boyalı ve parlatılmış birden çok boğa kafatası çıkıntısı vardır. Bu buluntular, ilk çiftçi topluluklarının güç ve bereketi davet etmek amacıyla boğa boynuzlarını kült objesi olarak kullandığını gösterir. Aynı dönemde yapılan genetik çalışmalar, bu Anadolu kökenli çiftçilerin demografik olarak yayıldığını ortaya koyar: İlk Avrupalı tarımcıların büyük bölümü Anadolu’dan gelmiştir. Günümüzde birçok Akdenizli, bu Neolitik ataların genlerinin yüksek oranda taşır. Bu genetik baskınlık, Anadolu kökenli kült terim ve motiflerin Avrupa genelinde yaygınlaşmasını açıklar. Benzer zamanlarda başka bölgelerde de boğa merkezli kültler filizlenmiştir. Örneğin MÖ 4600–4200’deki Varna kültüründe (Trakya) zengin bakır devri uygarlığı, altın varak ve spiral motiflerle temsil edilir; ünlü bir altın süs parçası, boğa tasvir ederek orada güç ve bereket simgesinin yerleştiğini gösterir. Toplamda, bu Neolitik buluntular, Anadolu ve çevresi ilk tarımcı topluluklarında boğa simgelerinin çok erken dönemde hâkim olduğunu kanıtlar.
• Anadolu’nun göksel yıldırım tanrısı ve T-R kökü
Anadolu ile komşu kültürlerdeki tanrılar da T-R ses kökünü taşır. Hitit-Luvi kaynaklarına göre yıldırım ve bereket tanrısının adı Tarḫu(n) (Tarhun/Tarḫunta). Tarḫu adının, hava ve gök bağlamında güç ve korumayı işaret eden eski *tarku-/tauru kökünden geldiği düşünülür. Bazı bölgesel lehçelerde bu ad “TRQQ” (örneğin Likya’da kaydedilen bir form) olarak geçer. Q yazılışı K harfinin gırtlaktan telafuz edildiği için yazılır. Yani Trkk! T-R kökü ise dünya genelinde izlenir: Latince turris (kule, kale), Yunanca taûros (boğa) bu kökten türemiştir; Cermen dillerinde Þórr ve þiuraz, Kelt dilinde Taranis gibi tanrı adları da aynı T-R alanının parçalarıdır. Bu örneklerde yücelik/yükseklik (doruk, kule), boğa ve göksel güç birleşir. Yunancadaki ἀστροπελέκη (astropeléky, “yıldız baltası”) terimi, Zeus’un (Tseus) lakaplarından biridir ve Yunanlarda da şimşek ile balta öğesi arasında bağ olduğunu gösterir. Böylelikle T-R, Anadolu Neolitik’inde doğan ve sonrasında bozkır kültürlerinde yeniden canlanan, gökte koruyucu güç simgesi bir arketipi oluşturur. Prof. Dr. Franz von Erdmann’ın “Temudschin der Unerschütterliche” adlı eserine göre bozkır eliti arasında "Türk" adının kökü, eski Türkçede hem “hükümdar” hem de “boğa” demek olan "Tur/Tür" kelimesine dayanır. Tür(c)ük biçimine dönüşmüş; “genç boğa” ya da “hükümdarın tebaası” anlamı kazanmıştır.
Sibirya’daki çeşitli Türk lehçelerinde “Tur/Tür” kelimesi, yabani boğa veya yak anlamında kullanılmaktadır. Örneğin, Sakha (Yakutça), Dolgan, Şor, Tuva ve Hakas Türkçesinde bu anlama gelir. Bu durum, “Tur/Tür” kökünün fiziksel güç, dayanıklılık ve doğayla iç içe varoluş gibi kavramları ifade eden kadim bir kavram olarak Türk dillerinde çok eski zamanlardan beri yaşadığını göstermektedir.
• Erken T-R yer adları ve kültürel bağlantılar
Avrupa ve Anadolu’da sayısız yerleşim ve kavim adı T-R kökünü taşır: Toros Dağları (Türkiye), Taurica (Kırım - Tauri kavminden adını alır), Tarentum ve Tarraco (Güney İtalya/İspanya), Tarquinia (Etrurya) ya da Turoni (Galya kavmi) gibi. Bu bölgelerde mühür, arma veya tapınaklarda sıklıkla boğa tasvirleri bulunur. Onomastik veriler, Anadolu Neolitikçi DNA’sı yüksek topluluklar (örneğin Minoalılar, Etrüskler) arasında boğa kültlerinin yaygın olduğunu gösterir. Arthur Evans, Knossos’taki minoik fresklerin, tüm Ege’de bronz çağa dek uzanan “uzun bir saray boğa betimleme geleneği”nin parçası olduğunu vurgular. Etrüsklerde (Tarquinia’daki Tomba dei Tori freskleri, MÖ 6. yy) ve Greko-Roma Avrupa’sında da boğa motifleri sürer. Bu arkeolojik izler — duvarlara asılı boğa kafataslarından devasa duvar resimlerine — T-R alanının salt bir ses kalıbı olmadığını, hayvancılık, verimli toprak ve koruyucu yükseklik (kuleler, dağlar) arasında örülü bir sembol ağı olduğunu ortaya koyar. Bu mit ve motif dünyası, Neolitik çiftçi göçünün ortak dilsel belleğini gösterir.
• Karadeniz-Hazar Bozkırı ve erken adlandırmalar
MÖ 4.–3. binyılda Karadeniz-Hazar Bozkırı’nda Sredny-Stog, Yamna gibi hareketli binici topluluklar gelişti. Bu kavimler atı savaşa taşıdı, kurgan mezarlar inşa etti. Elitleri, yerel kült geleneklerini benimsedi: Kuzey Bozkırı kültürlerinde (Maykop mezarları) fırtına tanrısına ait balta ve şimşek simgeleri içeren mühürler bulundu! Bu, Tarku/Tark/TRQQ gibi Anadolu tanrı motiflerinin bozkır elitleri arasında devam ettiğini gösterir. Aynı dönemde Mezopotamya’da MÖ 1750–1600 tarihli Asur çivi yazısında Turukku adı geçer; bu, dağlık yarı-göçebe kavimlere işaret eder. Bozkır binicileri arasında bu erken T-R adının, koruyucu tanrılar ya da boğalarla kültik bağı olduğunu düşündürür. Herodot, İskit efsanesi “Targitaos”u (Túrgitaos) yarı-tanrı, boğa formunda bir figür olarak anlatır. Araştırmacılar bu adı tar-/targ- (“boğa”) köküne bağlar ve antik İskitlerden Göktürk ünvanlarına ve isimlerine (Tarkan, Targutay) kadar uzanan bir hattı işaret eder. Bu kaynaklar, boğa, gök/yıldırım, koruma simgelerinin Anadolu’dan bozkır toplumlarına kesintisiz aktarıldığını gösterir.
• Boğa kurbanları ve kutsal mekânlar
Geç Demir Çağı ve Antik dönemde de T-R alanında boğanın rolü büyüktü. İberya’da Extremadura’daki Casas del Turuñuelo (MÖ 5. yy) kazılarında 52 kurban hayvan kalıntısı bulundu: 41 at, 6 boğa... Toplu hayvan adağı, savaşçı güce tapınmanın sürdüğünü gösterir. Etrüsk nekropollerinde de boğa sergilenir: Tarquinia’daki Tomba dei Tori’de MÖ 6. yy’da duvarlara dev boğa resimleri çizildi. Evans, bu sahnelerin Minoalı ve Miken geleneğinin devamı olduğunu belirtir. Bugünkü Anadolu Neolitikçi gen oranı yüksek bölgeler, Geç Antik Çağ’a dek boğa kültünün zengin izlerini barındırır. "Etrüskler Türktü" (Gli Etruschi erano turchi) kitabının İtalyan yazarı Mario Alinei, Etrüsklerin kutsal saydıkları sığırlarının Anadolu’dan geldiğini vurgular. Tyrrhenoi kavminin de Anadolu'dan geldiğine göre, bu adın en baştan beri oraya ait olduğunu düşünür. Ayrıca Etrüsk mitolojisinde Turan adında tanrıça vardır. Adı T-R kökünü taşıyarak “koruyucu, bereket verici güç” imgesine işaret eder.
• Çift ağızlı Labrys balta ve şimşek
T-R alanını gök tanrısıyla birleştiren bir diğer arkaik simge çift ağızlı balta labrys'dir. Çatalhöyük’te dikdörtgen üst kolları çift balta formuna benzeyen sütunlar görülür. Hitit-Hurri tanrısı Teshub (Tarhun) her zaman bir şimşek veya çift ağızlı balta taşır. Yunan mitolojisinde de Zeus’un şimşeğine atfedilen ἀστροπελέκη (“yıldız baltası”) buna denk düşer. Minoan dininde labrys hem tören aleti hem de kurban aracıydı (Knossos boğa oyuklarında); Etrüsk sitelerinde balta kabartmaları boğa tasvirleriyle yan yana bulunur. Neolitikten başlayarak labrys ve gök tanrısı mitosu, T-R konfigürasyonunun derin kökenini gösteren birleşik bir sembolik yapı oluşturur.
• Genetik haritalar ve demografik süreçler
Arkeogenetik çalışmalar Anadolu Neolitikçilerinin yayılımı ile bozkır sürücülerinin göçünü doğrular. Güneydoğu Avrupa’dan batıya göç eden ilk çiftçiler, bugünkü Güney Avrupalıların %60–80’inin gen havuzunu oluşturdu. MÖ 4. binyılda ise bozkır bileşeni büyük ölçüde katıldı ve neolitik mirası burada Karadeniz bölgesinde eritti: Doğu Avrupa’da Yamnaya mirası %40–60, Akdeniz ülkelerinde %20–40, Kuzey Avrupa’da %15–30 oranında bulunur; uzak coğrafyalarda genellikle %10’un altındadır. Bu genetik dönüşüme karşın T-R kökü elit ünvanlarında yaşamaya devam etti: Akad tarkānu ünvanının Alt Türkçe Tarkan şeklinde yankılanması bunun kanıtıdır. tarx/tark- formu, Türkçe tar- (ziraatla ilgili) ve Latince turris (“kale”) gibi çiftçi-topluma ait terimler ile korunma gereksinimini birleştiren ortak bir Neolitik kelime hazinesinin parçasıdır. Bu dil ve simge mirası, ticaret yollarıyla ve göçlerle Avrasya’yı kat eden bir ağ kurdu.
• Türkler
Bizanslılar ve Arap coğrafyacılar, 6.–7. yy’da bozkır kavimlerini Tourkoi veya Turkī olarak kaydetti. 7. yy’daki İslami kaynaklar (hadisler) al-Turk terimini ilk kez Türk dilli göçebeler için kullandı. Bu adlandırmalar, Türk etnoniminin tarihsel merkezi olarak Avrasya bozkırını işaret eder. Asur Turukku’sundan Greko-Roma Turcae/Tyrcae’sine ve Ortaçağ Türklüğüne kadar kökün sürekli yeniden canlandırılması, her yeni Türk hanedanının eski adı prestijli bir miras olarak benimsediğini gösterir.
• Erken Türk yazıtları ve bozkır bilinci
Orhun Yazıtları (8. yy –732–735 n. Chr.) en eski Türkçe metinlerdir; Kül Tigin ile Bilge Kağan adına diktirilmiştir. Runik benzeri bir alfabe ile kazınan bu taşlar, Türk boylarının bozkır odaklı devlet geleneğini ve gelişmiş yazı kültürünü gösterir. Bu anıtlar, bozkır toplumlarının Çin, İran veya Bizans etkilerinden bağımsız güçlü bir kimlik oluşturduğunu kanıtlar. Türklere ait ilk yazılı belgelerin tam da Avrasya bozkırında ortaya çıkması, Kurgan hükümdarlarının gölgesinde şekillenen bağımsız bir Türk geleneği tablosunu pekiştirir.
• Sonuç: T-R kökü bir transkültürel simge
T-R etnonim kökü, Neolitik kutsal boğa, labrys gök baltası imgeleriyle büyür; bronz çağ kültlerinde fırtına, kule ve boğa motiflerinde yaşar; bozkır kavimlerinde ad ve ünvan öğesi olarak kalır. Çift ağızlı baltanın çıft başlı kartalla da benzerliği ortadadır. Asur devri Turukku’sundan Greko-Roma çağının Turcae/Tyrcae’sine, Göktürk ve Orhun kitabelerine uzanan sürekli tekrar, bu mirasın kesintisiz bir kültürel çizgi olduğunu gösterir. “Türk” adı bir rastlantı değil, Anadolu Neolitik’inden Ortaçağ bozkır hanedanlıklarına dek uzanan binyıllık bir geleneğin yankısıdır.
Tamgha
TEREF