KADIN MI? ADI YOK…
13-04-2024, 11:44
‘Gel, yazgının ne olacağını sana ben söyleyeyim ...
Asla mutlu bir yuva kuramayacaksın.
Asla bir hareme giremeyeceksin,
Ayyaşların kusmuğu mücevherlerine bulanacak ...
Yalnız kalacaksın
Seni tokatlayacak ..
(Gılgamış Destanı: VII. Tablet)
Mezopotamyalılar için bir ailenin kurulması; türün düzenli ve uygun çoğalmasına, aynı zamanda kültürel tutarlılığı da sağlamanın bir yöntemi olarak tercih edilir. Aile kurumunun devamlılığı ise günümüzdeki gibi ataerkil topluma uyumlu kadının baba evini terk etmesine benzer kurallara tabidir.
Yasalar önünde erkek ailede "mal sahibi" olduğu için kadın da ona tamamen boyun eğmelidir. Birlikteliklerinin erkenden döl vermesi bu noktada önemlidir çünkü kadının kısırlığı boşanmak için yeterli bir sebeptir. Ancak erkek kısır bir kadını boşamak yerine kendi çocuklarını dünyaya getirecek bir başka kadını kuma da getirebilir. Tek eşli bir evlilik söz konusu olmadığı gibi olanaklar dahilinde hanenin temeli olacak ilk eş’in (hirtu) dışındaki kadınları da hanesine dahil edebilir.
Söylememe hiç gerek yok ama erkek evin dışındaki diğer kadınlara giderken de tamamen özgürdür. Yine söylememe gerek yok ama medeniyetin temelleri atılırken erkek için tanınan sınırsız özgürlüklerin tamamı kadsınlara yasaklanmıştır.
Kanunlar ile belirli bir çerçeve içine alınmış toplum kurallarının dışında, İyi ya da Kötü tanımları ilahlar tarafından cezalandırılmanızı gerektirecek herhangi bir davranışta bulunmamanız ile ilgilidir. İbrahimi dinlerin kesin hükümler ile belirlediği bilincinizi güçlü bir yükümlülük altına alan ‘günah’ tanımı ile ilgili hiçbir yaptırım bulunmamaktadır. Yasalarda da herhangi bir suç için çilenin ya da toplum içinde el etek çekecek kadar üstün bir ülkünün varlığından söz edilemez.
Toplum düzeninin bir diğer dişlisi İnanç konusunda ise; ritüllerde yasaklar vardır ancak davranış değerleri hiyerarşik zinciri yansıtmaz. Örneğin dostluk yemini ettiğiniz birini öldürmek ile bir akarsuya işemenin cezası aynı kefededir. Çünkü başlangıçta toplumsal hiyerarşinin belirsiz olduğu süreçte cezaların bedeli henüz tanrılar tarafından belirlenmemiştir.
Tanrıları kendileri gibi düşünmeye başladıklarında ise; ilahları eşleriyle aşk enerjisi içinde, neşeli, cömertlikle sevgilerini sunan güçler olarak tasvir ederler. İlahların evrendeki görev dağılımı ile paralel hiyerarşileri de belirlenir. Örneğin İnanna/İştar ilahi aşkın vurucu gücü olarak kişiliği ile eşin çevresindeki tüm metresleri alt ederek tahta ulaşır. İnanna tıpkı evdeki ilk eş gibi; Tanrı (Kral) ve Tanrıça (Tapınak Fahişesi) arasındaki ‘Kutsal Evlilik’ ritüelinde vazgeçilmez bir ilah olarak yerini alır.
Akitu, Hierogamos isimleri ile her bahar ekinoksunda yapıla kutsal evlilik töreni,Tanrıça İnanna/İştar'ın eşini temsilen kral görev alır. Yapılan evlilik toprağın ve sürülerin bereketi, ülkenin refahı için gereklidir. Böylece toplumsal ön yargılar da Tanrıça kültü ile kadının rolü de belirlenmiş olur. Ataerkil kurum tarafından engellemeyen özgür aşk oldukça garip bir şekilde gelişir.
Mitsel anlatılarda izi sürülen Kutsal Evlilik Ritüeli Sümer krallarının tapınak rahibeleri ile yaptıkları birliktelikle başlar. Tammuz tapımı ile devam eden ritüel Ortadoğu'nun tamamına yayılır.Tanrıçaların sevgilileri yılın belli zamanları ölüp, yeniden dirilen, dirilmesi sırasında da tüm evreni bereketlendiren bir figüre dönüşür. Onu temsil eden ve dolayısıyla kaderini paylaşan krallar, her yıl dünyanın yeniden yaratılışını kutlamak için törenlerde başrolde yer alır.
Ritüeller ölüm/hayat, kısırlık/bereket, kaos/kozmos gibi tüm varoluş biçimlerini içinde barındırır.
Törenlerde yer alan tapınak görevlilerinin isimleri ise kadınların dinsel niteliklerini ortaya koyar. İştar’a tapan anlamına gelen İştaru’lar doğaüstü koruyucularken, Kezertu'lar saç biçimleri nedeni ile grupta özel bir yere sahiptir. Kıvırcık saç (kezeru), ‘Kutsal Evlilik’ törenlerinde kralla birlikte olmak için seçilecek adaylardan beklenen ilk şarttır. Tapınak görevlileri içinde en alt tabakada yer alan kadınlar ise ‘Ayrılmış’ kelime kökeninden gelen Harimtu’dur. Harimtu terimi başkalarından farklı ve özel olan anlamı ile Tanrıça İştar için de kulanılır.
Harimtu kadınlarının bilinen ilk örneği ise; Gılgamış Destanı'nda karşımıza çıkar. Vahşi bozkırlarda Kral Gılgamış’ın yareni Enkidu yabani bir hayat sürmektedir. Hayvanlarla içli dışlı bir yaşam süren Enkidu’nun medeniyet ile tanışmasını planlayan ilahlar, O’nun için bir rehber gönderir. Enkidu rehberinin öncülüğünde şehirli, ekmek yiyebilen, giysiler giymesi gerektiğinin bilincinde bir varlığa dönüşür. Dönüşümün sorumlusu ise Uruk kentinden bir tapınak fahişesidir. Enkidu ile birlikte olan fahişe, bir dişiyle birleşmenin hayvansal dürtüler ile değil, aşkın da içine katıldığı birleşmenin inceliklerini öğretir.
Aşkın sevginin ne olduğunu bir kez tanıyan Enkidu yaban hayatını terkedip rehberini şehirde de takip eder. Böylece uygarlaşma yolunda gelişimini tamamlar. Ölene kadar yanında kalacağı Gılgamış ile de bu sayede tanışır. Sedir ormanlarında giriştiği çarpışmadan sonra ölümcül bir yara alıp Gılgamış ile vedalaşırken geçmişi ile hesaplaşır. Ve bu hesaplaşmada en büyük bedduayı bozkırdan kendini çekip alan kadına yapar.
Çünkü eğer kadın olmasaydı O, yaban hayatında mutlu bir biçimde yaşayıp gidecektir.
Tabletten de anlaşılacağı üzere tapınak görevlileri yılın belli dönemleri düzenlenen törenlerde değer görür. Ancak bu törenlerin dışında kadınların kendilerine ait bir yuvaları yoktur. Evleri varsa bile şehrin dış sınırlarındadır.
Yaşanılan ilişkilerin sorumluluğu ya da zararı ise tahmin edilebileceği üzere yalnızca kadınlara aittir.
İnanna gibi bir Tanrıça’nın hizmetinde görev yaptıktan sonra;
Aşağılanma ve türlü sefaletler ile biten bir ömür…
Kadın’ın Adı YOK...
Merih Tan
TEREF