İnsanların Macerası – 19
Bu gün, 17:44
Doç. Dr. Haluk Berkmen
Anadolu toplumlarında kadınlar hem şaman hem de yönetici olarak önemli görevler üstlenmişlerdi. Bir kazıbilimci ve dilbilimci olan Prof. Muhibbe Darga (1921 – 2018) ‘Eski Anadolu’da Kadın’ adlı eserin son bölümünde şunları yazmış:
(Kaynak: Acar Matbaacılık, 1984, sayfa 99)
“Anadolu’nun Asur koloni çağında, çeşitli koşullar nedeniyle devlet yönetimini yüklenen saray çevresi kadınları yanında, ticaret yapan, tarlada çalışan halk kadınına da birtakım hakların tanındığı gerçektir. Böylece kadının o çağda, Ön-Asya’daki hemcinslerinden ileri bir sosyal mevkiye ve kişisel özgürlüğe sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. M.Ö. 2ci binyılların ilk yüzyıllarını kapsayan Asur ticaret kolonisi çağında, Orta Anadolu’da var olan şehir devletlerinin bazılarının başında, devlet yönetiminde ‘Rubatum’ denen Kraliçeler görülüyor. Bugüne dek yayınlanmış olan yazılı belgelere göre, beş şehirde Rubatum-Kraliçe egemen olmuştur. Üst tabaka kadınını temsil eden Kraliçelerin, şehirlerinin başında hükümdarlık otorite ve sorumluluğunu sürdürdükleri gibi, ticaret alanında da aktif bir rol oynadıkları belirmektedir. Kesinlikle ifade edebileceğimiz husus, bu çağda hükümdarlık konusunda kadın imtiyazlarının bir hayli geniş olduğudur.”
Aynı eserin 102. sayfasında M. Darga şunları söylüyor:
“Hitit kralları gibi kraliçeler de öldükten sonra Tanrı katına yükseliyor, Hitit panteonunun her tanrısı gibi, adlarına türlü kurbanlar sunuluyordu. Bu dini inanç da, Hitit devleti içinde Kral ile Kraliçe eşitliğinin bir başka kanıtı sayılmalıdır.”
Hitit kültürünün kadim Asya Türk kültürü ile ilişkili olduğunu da şu sözlerle ifade ediyor:
“Eski Anadolu Rubatum’larının ve Hitit kraliçelik müessesesinin ne evvelki ne de sonraki çağlarda bir benzerini tanıyoruz. Ancak Türklerin İslamiyeti kabul etmelerinden önceki evrelerde Hun, Uygur ve Oğuz (Türkmen) toplumlarında kadına yüksek ve değerli bir yer vermiş olduklarını, kraliçeyi temsil eden Hatun’un Hakan’a eşit mevkiini ve yetkilerini hatırlayarak, Eski Türklerde paralel bir Kraliçelik Müessesesinin varlığına işaret etmek yerinde olacaktır.”
Önceki yazılarımda belirttiğim gibi hem Asya’da hem de Anadolu’da bulunmuş olan küçük kadın heykelcikleri tanrıçaları değil, tanrıça katına yükseltilmiş ve özel değer verilmiş yönetici kadınları simgeliyorlar. Anadolu Hitit imparatorluğu süresince kral ve kraliçe eşit derecede yetki sahibi idi. Bu geleneğin Hitit imparatorluğunun yıkılışından sonra Anadolu’dan batıya göç etmiş olan Tur ve Ok boyları sürdürmüşlerdir. İtalya’ya kuzeyden giren Tur ve Ok (Osk) boylarına Roma halkı Etrüsk (E-Tur-Osk) demiştir.
Etrüsklerde kral ve kraliçenin eşit haklara sahip olduklarını bir Etrüsk mezar odasında bulunmuş olan heykelden anlıyoruz. Bu pişmiş topraktan eser İtalya’da Cerveteri şehrindeki bir mezar odasında bulunmuştur. Halen Paris’teki Louvre müzesinde teşhir ediliyor. Heykele dikkatle bakacak olursak Kraliçenin saç örgüsünün tipik Asya kadınlarının saç örgüsü olduğunu görürüz. Yunan ve Roma kadınlarının saçlarını bu tarza ördüklerine dair bir heykel bulunmuyor.
Sağda dans eden bir erkek ve bir kadın görülüyor. Yaptıkları hareketler tipik Asya kökenli Baksı dansına aittir. Baksılar Asya şamanları idiler ve ‘Baksı dansı’ denen bu hareketler onların transa geçmelerine yardım ederdi. Halen Alevi kadın ile erkeklerin birlikte dans edip uyguladıkları Semah hareketlerinde Baksı dansının etkileri bulunur. Etrüsklere ait heykeller ve duvar resimleri kadın-erkek eşitliğini açıkça vurguluyor.