Bu hikâyenin kahramanı, sadece on bir yaşındaki bir kız çocuğuydu: Rebecca Munkombwe.
Sıcak bir yaz günüydü. Rebecca ve dokuz yaşındaki yakın arkadaşı, köylerinin biraz ötesindeki bir dere kenarında oynuyorlardı. Kahkahalar, su sıçramaları, güneşin altında masum bir neşeyle doluydu her şey.
Ta ki oyun bir anda kâbusa dönene kadar.
Suyun kenarındaki kalın otların arasından kocaman bir timsah çıktı.
Göz açıp kapayana dek küçük kızın bacağını yakalayıp suya çekti. Kahkahalar bir anda kesildi. Su çırpındı, korkuyla köpürdü.
Ama Rebecca tereddüt etmedi.
Hiç düşünmeden timsahın üstüne atladı.
Elinde hiçbir şey yoktu, sadece cesareti.
Hayvanın sırtına tırmandı, küçük elleriyle gözüne vurdu, yüreğini karanlığa sapladı. Dişler ya da pençeler umurumda değildi — arkadaşı tehlikedeydi.
Bu beklenmedik saldırı, kadim ve güçlü timsahı bile şaşırttı.
Hayvan sonunda kızı bıraktı ve sulara karışıp kayboldu.
Küçük kız birkaç çizikle kurtuldu, ama hayattaydı.
Rebecca mı?
Bir köyün kahramanı oldu — ve dünyanın dört bir yanındaki yürekler için gerçek bir efsaneye dönüştü.
O, sıradan bir çocuk değildi.
Su kenarında doğan küçük bir efsaneydi.
Edamutfakta
TEREF