TUFAN ÖNCESİ SIRLAR, UTNAPİŞTİM’İN UNUTULMUŞ HİKAYESİ
4-06-2025, 10:04

Bu tabletlerden çeviri bir paylaşımdır.
Nuh’tan çok daha önce, Tevrat yazılmadan çok önce, suların, ilahi öfkenin ve insanın kurtuluşunun hikayesi çoktan anlatılmıştı. Bu, antik Mezopotamya’nın kadim destanlarından biri olan Gılgamış Destanı’nda geçen, Utnapiştim’in öyküsüdür. Kil tabletlere çivi yazısıyla kazınmış bu hikâye, insanlık tarihinin bilinen en eski tufan anlatısıdır ve yaklaşık 4.000 yıl öncesine, Sümer topraklarına uzanır.
Tanrılar bir gün insanların yarattığı karmaşadan bıkar. Gürültü, kargaşa, doymaz arzular tanrıların sabrını taşırır. Rüzgarın tanrısı ve panteonun başı Enlil, kökten bir çözüm ister: İnsanlık tamamen yok edilmelidir. Karar kesindir: Tufan yeryüzüne inecek, her şeyi silip süpürecektir! Fakat, tanrıların arasında biri vardır ki, bu yok oluşu içine sindiremez. Enki diğer adıyla Ea bilgelik ve yeraltı sularının tanrısıdır. Merhametli bir ruha sahiptir. Tanrıların kararını doğrudan çiğneyemez ama insanlığa da sırtını dönemez. Bu yüzden bir hile yapar. Seçtiği dürüst adam Utnapiştim’e, rüyalar aracılığıyla ya da kulübesinin duvarları üzerinden fısıltıyla yaklaşır. Ona büyük bir gemi yapmasını, belirli ölçülerde bir “küp-gemi” inşa etmesini emreder. Hem ailesini hem de her türden hayvanı alarak tufandan sağ çıkmasını sağlar.
Sonra tufan başlar. Altı gün altı gece gökyüzü yeryüzüne öfkeyle saldırır. Yedinci gün geldiğinde, her şey sessizliğe gömülür. Geriye sadece sonsuz su ve yüzen bir tek gemi kalmıştır. Zamanla sular çekilmeye başlar. Gemi, Nisir Dağı’nın zirvesine oturur. Utnapiştim, toprağın tekrar yaşam taşır hale gelip gelmediğini anlamak için önce bir güvercin, sonra bir kırlangıç, en son da bir kuzgun salar. Kuzgun geri dönmeyince anlar ki, toprak yeniden nefes alıyor.
Kıyıya ulaştığında tanrılara kurbanlar sunar. Dumanlar göğe yükselirken tanrılar bu adanmışlıktan etkilenir. Enlil bile yaptığından pişman olur. Utnapiştim ve eşine büyük bir ödül verirler: Ölümsüzlük. Onlar artık sadece tufanı yaşayanlar değil, kayıp bilgeliğin de koruyucularıdır.
Bu öyküyle Tevrat’taki Nuh anlatısı arasında benzerlikler çok dikkat çekici. Geminin yapılması, hayvanların korunması, kuşların gönderilmesi ve tufan sonrası kurban sunulması gibi unsurlar neredeyse aynıdır. Bu benzerlikler, birçok araştırmacıyı şu soruya götürür, acaba Tevrat, Mezopotamya’daki çok daha eski bir tufan anlatısından mı ilham aldı? Yoksa tüm bu anlatılar, gerçekten yaşanmış büyük bir doğa olayının örneğin son buzul çağından sonra ani erimeler ya da Karadeniz Havzası’ndaki büyük taşkınlar gibi insanlığın ortak hafızasında bıraktığı yankılar mı?
Muhittin Yalçınkaya
TEREF