BİR KURBAN VE MASUMİYETİN SON ÇIĞLIĞI
Bu gün, 12:54

Yıl 1994... Bir ikindi vakti Çanakkale Gümüşçay Jandarma Karakolu'nun telefonu acı acı çaldı.
Bu bir kaçak kazı ihbarıydı.
Jandarma olay yerini bastığında hırsızlar kaçmıştı ama onların gün yüzüne çıkardığı mermer bir lahit vardı.
Hemen bakanlık ve müze yetkililerine haber verdiler.
2500 yıllık bir lahitti bu.
Bir yüzündeki kabartmada genç bir kadının kurban edilme sahnesi betimlenmişti.
Halk başına toplanmış, kadınlar üzgün bir ifadeyle lahite bakıyor, bazıları da içten içe ağlıyordu.
Neden?
Kimdi bu genç kadın?
Niçin kurban edilmişti?
Tarih MÖ. 13'ncü yüzyıl... Troya'nın kadim surları, Ege'nin acı rüzgarlarıyla inlerken, kral Priamos ve eşi Hekabe’nin kızı Polyxena, sarayın mermer sütunları arasında bir zambak gibi süzülürdü.
Güzelliği, Troya’nın altın ışıklarıyla boy ölçüşür, sesi, tanrıçaların lirinden dökülen ezgiler gibiydi. Fakat kader, genç kızın alnına gölgelerle yazılmıştı.
Polyxena, Troya Savaşı’nın karanlık bulutlarının arasında bir masumiyet ışığıydı. Bir söylenceye göre, onun kaderi Achilles ile kesişmişti. Achilles, savaş meydanlarının yenilmez kahramanı, Polyxena’yı bir göl kenarında görmüş ve gözlerinde saklı olan hüznü fark etmişti. Troya’nın masum kızıyla Akha ordusunun cesur komutanı arasında, savaşın katı gerçeklerine meydan okuyan bir bağ kurulmuştu. Ancak bu bağ, ne tanrılar ne de insanlar tarafından hoş görüldü.
Hain bir plan, aşkın dallarını kökünden sökecekti. Polyxena, barış bahanesiyle Achilles'i ailesinin yanına çağırdığında, bu davetin bir tuzak olduğunu bilmiyordu. Paris’in oku, Achilles’in topuğuna saplanıp onu hayattan kopardığında, Polyxena’nın yüreğine de bir hançer saplanmış gibi oldu. Ama bu trajedinin başlangıcıydı yalnızca.
Troya düştüğünde, Polyxena düşman ellerinde bir ganimet gibi görüldü. Yunan ordusunun içinde, öfkeli ve huzursuz bir ruh beliriverdi: Achilles’in hayaleti. Kahramanın gölgesi, ölümden sonra bile huzura erememişti. Yunanlara, ruhunun ancak Polyxena’nın kanıyla yatışacağını söyledi. Böylece masum genç kız, tanrıların ve ölülerin hırslarına kurban edilmek üzere seçildi.
Polyxena, Achilles’in mezarı başında beyaz bir kuzu gibi diz çökerken, yüzünde korkunun gölgesi bile yoktu. "Ölüme gidiyorum, ama onurumu kaybetmeden!" dedi, sesi rüzgarın fısıltısıyla birleşerek. Ellerini göğe kaldırdı, tanrılara değil, yalnızca kendi onuruna dua etti. Kalbinde korkudan ziyade bir dirayet taşıyor, gençliğinin en güzel anlarını çalan savaşa meydan okuyordu.
Keskin bir hançer, göğsünü delip geçtiğinde, Polyxena’nın kanı toprağa damladı. Achilles’in hayaleti sonunda huzur bulurken, Troya’nın gökyüzü genç bir hayatın yasını tutarcasına karardı. Polyxena, bir kurban olarak ölmüş, ama bir kahraman gibi sonsuzluğa karışmıştı. Ölümüyle savaşın acımasızlığını gözler önüne sererken, masumiyetin saf ışığını gökyüzüne kazımıştı.
Polyxena’nın adı, tarih boyunca asla unutulmadı. Savaşların en kanlı gölgeleri arasında bile, onun masumiyetinin yankıları duyulmaya devam etti.
Çanakkale'de 1994 yılında bulunan lahitteki kabartma Polyxena'nın kurban edilme törenini anlatıyordu.
İşin ilginç yanı, yöre halkı bu efsaneyi bilmemesine rağmen yüzlerce yıl lahitin bulunduğu tümülüsü "Kız Öldün Tepesi" diye isimlendirmişti.
Belli ki Polyxena, yalnızca bir kurban değil, insanlığın can alma anlamsızlığına karşı yükselen sessiz çığlığıydı.
O çığlık yüzyıllarca nesilden nesile aktarılmıştı.
Nusret Öker
TEREF