Cesaret, izin verilmesini beklemez. O gelir, yerini alır, vazgeçmez…
Bu gün, 09:54

1950’li yılların derinlemesine ırkçı ayrılmış Güney Amerika’sında, iki kardeş — Carl ve Ronald McNair — birbirinden ayrılmazdı. Güney Karolina’nın Lake City kasabasında, aralarında sadece on ay farkla doğmuşlardı.
Oyunlarını, hayallerini, sessizliklerini birlikte paylaşırlardı.
Ama kimse bu hayallerin onları ne kadar uzağa götüreceğini tahmin edemezdi.
1959 yılında, bir öğleden sonra, dokuz yaşındaki Ronald, şehrin halk kütüphanesinin kapısından içeri girdi.
Okul seviyesinin çok ötesinde bilim kitapları arıyordu.
Her zamanki gibi, yanında kardeşi Carl vardı.
İçeri girdiklerinde, beyazların bakışları donup kaldı.
Kütüphaneci doğrudan ve sert bir şekilde dedi ki:
— “Bu kütüphane siyahlara ait değil.”
Ronald hiç istifini bozmadı.
Kitapları tezgahta sakince bıraktı, oturdu ve sadece şunu söyledi:
— “Bekleyeceğim.”
Polis çağrıldı. Anneleri de geldi.
O gün, Ronald’ın kararlılığı — ve belki de polis memurunun gözündeki bir anlık insanlık ışığı sayesinde — kitaplarla birlikte kütüphaneden ayrılmasına izin verildi.
Ronald o günden sonra hiç okumayı bırakmadı.
Hiç öğrenmekten vazgeçmedi.
1976 yılında, dünyanın en prestijli üniversitelerinden biri olan MIT’den (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) fizik doktorasını aldı.
Ardından NASA’ya katıldı, her engeli aşarak.
Kardeşi Carl’ın dediği gibi:
— “Ron kendini toplumun koyduğu sınırlarla sınırlamazdı. Engeller başkaları içindi.”
1984’te Ronald McNair, uzaya çıkan ikinci siyahi Amerikalı oldu.
Görev uzmanıydı. Bir öncüydü.
Yıldızların arasında parlayan bir yıldız…
Ama 28 Ocak 1986’da, uzay mekiği Challenger, kalkıştan sadece 73 saniye sonra havada parçalandı.
Ronald henüz 35 yaşındaydı.
Bir daha dünyaya dönmedi.
Ama bir anlamda, Ronald McNair zaten yıldızlara ulaşmıştı.
Ve hikâyesi bugün hâlâ bize şunu öğretiyor:
Cesaret, izin verilmesini beklemez.
O gelir, yerini alır, vazgeçmez…
Ve göğe doğru yükselir.
Edamutfakta_
TEREF