Emekli maaşımı yanlışlıkla başka birine gönderdim.
Bu gün, 15:04

Emekli maaşımı yanlışlıkla başka birine gönderdim.
Artık yiyecek bir şeyim bile kalmamıştı, nasıl oldu hâlâ anlamıyorum.
Başka bir tuşa bastığıma yemin edebilirdim ama telefon bana kötü bir oyun oynadı… ve emekli param, tanımadığım bir hesaba uçtu gitti.
Ekmek alacak param bile yoktu artık.
Boş mutfakta, çamur gibi bir bardak çayın önünde oturup… çocuklarım beni evden attığından beri ilk kez böyle ağladım.
— Anne, artık bizimle yaşayamazsın, — demişti kızım iki ay önce. — Çocuklar yüzünden. Seni yormak istemiyoruz…
Yorgunmuşum…
Sözde beni stresten korumak için, rutubet kokan bir pansiyona yolladılar.
Kendi hayatlarına devam ettiler.
Ben ise… boş bir buzdolabının, boş bir tencerenin ve boş bir ruhun karşısında kaldım.
Tekrar dikiş dikmeye başladım, tıpkı çocukluğumda olduğu gibi. Bir komşu bana eski bir dikiş makinesi ödünç verdi. Ufak tefek tadilatlar, paça kıvırmalar yapıyordum…
Ama o gün ipliğim yoktu, kumaşım yoktu… cesaretim hiç yoktu.
— Tanrım… — diye fısıldadım, gözlerim tavanda — Bir işaret bu kadar mı zor?
Ve işaret geldi.
Bir korna sesi—sert, ısrarcı.
Dışarı çıktım, yine sinirli bir komşudur sandım… ama hayır.
Kapının önünde simsiyah, parlayan, camları karartılmış bir araba duruyordu.
İçinden uzun boylu, şık bir adam indi. Takımı, odamdaki tüm eşyaların toplamından pahalı duruyordu.
— Bayan Teresa? — diye sordu.
— Kime göre değişir… — dedim temkinli bir şekilde.
— Ben Jorge Alvear. Bu sabah emekli maaşınızı bana yanlışlıkla gönderdiniz.
Kalbim ayaklarıma indi.
— Ah efendim… affedin, bir hataydı… Geri almayı beceremedim, bankayı aradım ama kimse yanıtlamadı… Kimsem de yok…
— Sakin olun, — dedi gülümseyerek. — Geri getirmeye geldim. Hatta sadece onu değil.
Çantasını açtı, içinden bir zarf çıkardı ve uzattı.
İçinde para vardı. Son kuruşuna kadar.
— Hepsi bu kadar mı? — diye fısıldadım, inanamayarak.
— Faiziyle birlikte. Sizi biraz araştırdım Teresa Hanım. Hayatınız boyunca terzilik yapmışsınız. Yaşınıza rağmen hâlâ devam ettiğinizi gördüm.
Yüzüm utançtan kıpkırmızı oldu. Bunu nasıl bilebilirdi?
— Bunları nereden biliyorsunuz?
— Çünkü siz bana annemi hatırlattınız. O da dikiş dikiyordu. Ve size bir teklifim var.
Daha fazla beklemeden beni arabaya bindirdi.
Bir fabrikaya götürdü.
Makine gürültüsü, yeni kumaşların kokusu, çalışan kadınlar…
Bacaklarım titriyordu, bir şaka sanıyordum.
— Atölyeyi denetleyecek birine ihtiyacım var. Tecrübeli, dikkatli ve yürekli biri.
Ve sizde hepsi var.
— Ama efendim… bilgisayarlardan anlamam, İngilizce bilmem, diplomam da yok…
— Bunlara ihtiyacım yok. Sadece size ihtiyacım var.
Gözyaşlarımı tutamadım, cevap veremedim.
Omzuma elini koydu:
— Burada hak ettiğiniz maaşı alacaksınız. Karnınız doyacak. Ve isterseniz kalacak bir yeriniz de olacak.
Bunu hak ettiniz. İğnenizle, ipliğinizle… ve dürüstlüğünüzle.
Bilmiyorum…
Bu bir mucize miydi, bir tesadüf mü, yoksa gecikmiş bir duanın cevabı mıydı…
Ama o akşam, küçük odamda yatağa uzandığımda…
Uzun zamandır ilk kez, kendimi yalnız hissetmedim.
Çünkü artık, yeniden bir yarınım vardı.
Hayat ve farkındalık
TEREF