Kuzeyin barbarları
Bu gün, 10:54
![Kuzeyin barbarları](/uploads/posts/2025-02/1739081924_1.jpg)
Dil ve Edebiyat:
Türkler, ilk Türk Müslüman imparatorlukları kurulmadan çok ōnce İslamiyete en büyük katkılarından birini yapmışlardı bile. Bu dine büyük düşünür Farabi'yi kazandırmışlardı. Soylu bir Türk aileden gelen Farabi, Buhara yakınlarındaki Vasic'de doğmuştur. Büyük oranda Farsileşmiş bir Türk olan Farabi, Arap kültürüyle yoğrulmuştu ve eserlerini Arapça yazıyordu. Eğitimini Samanoğullarının başkentinde tamamladıktan sonra Bağdat'a gitmiş ve burada bir Nasturi olan İba Haylan'ın öğrencisi olmuştur. Daha sonra Platonculuktan etkilenmiştir. İkinci usta unvanını taşıyarak (birincisi Aristoteles'tir) felsefe ögretmeye başlamıştır. Farabi'ye göre felsefe evrenseldir, din inancından da üstündür. Çünkü tek bir doğru vardır, ancak herkes bu doğruyu farklı biçimlerde dile getirir. İbn Sina, İbn Rüşd ve İbn Bacce üzerinde çok etkili olmuştur.
Türkçe konuşan Türkler olan ve Türkleşmiş bir ülkede yaşayan Karahanlılarda dil ve edebiyat da Türkçeydi. Kutadgu Bilig'i yazan Yusuf Has Hacib'den ve aynı zamanda bir edebiyat antolojisi olan Türkçe-Arapça sözlüğü borçlu olduğumuz Mahmud el-Kaşgari'de daha önce vardı. Burada, en azından çok büyük bir etki yapan mutasavvıf Ahmed Yesevi'nin adını anmadan geçmemek gerekir.
Karahanlılar dışında her yerde, İran ve Türkiye Selçuklularında resmi dil ve kültür dili Farsçaydı. İtibarı o kadar yüksekti ki, sonunda Türk seçkinleri Türklükten uzaklaşmışlar ve anadillerini yüksek fikirleri ifade etmekte yetersiz bulur olmuşlardı. Bu etki uzun zaman sürdü ve Türkçe, ancak büyük Müslüman-Türk hükümdarlıklarının yıkılmasından sonra yeniden yaşama hakkı kazandı. XV. yüzyılda bile Uygur kökenli Ali Şir Nevai dilinin Farsçaya olan üstünlüğünü çok Farsi bir anlayışla, Farsça sözcüklerle dolu cümlelerle kanıtlamaya çalışacaktır. Türkçe konuşan Osmanlıda Arapça-Farsça cümle yapıları ve söz varlığı dili o kadar bozmuştu ki, XIX. ve özellikle de XX. yüzyılda Türkçede reform yapmak gerekmişti.
Farsça, Samanoğullarında başlayan gerçek yeniden doğuşunu Gazneli Mahmud'un sarayında yaşamıştır. Bu aydın despot doğunun edebiyat alanındaki seçkinliklerini tüm olanaklardan yararlanarak kendine çekmişti. Dikkate değer bir istisna olarak, bu dilin etkisinden sadece İbn Sina'nın kurtulduğu belirtilir. Bu seçkinlerin övgücülük çalışmaları, içlerinden bazılarının yazarlık yeteneklerini küçültecek ve tüketecek derecedeydi. Firdevsi'nin yeteneği kendisini İran'ın en büyük epik şiiri olan ve sanki tüm tehlikeleri göze alarak içini dökercesine kaleme aldığı Şahname'de ortaya koymuştur. Büyük Selçuklular ve ardılları döneminde daha büyük bir fikir özgürlüğü yaşanmıştır. Bu sayede Fars şiirinin insanlığa sunabileceği en iyi şairler ortaya çıkmıştır:
Halkın yoksul tebaası elbette bu edebi atılımın dışında kaldı. Farsçadan hiçbir şey anlamamayı ve atalarından öğrendiği Türkçeyi hiç geliştirmeksizin konuşmayı sürdürdü. Onları kurtaran ve Türk kalmalarını sağlayan da bu oldu. Bu insanlar küçük lirik deyişlere, şarkılara, destanlara çok meraklıydılar ve her zaman bunları yazacak durumda olmamakla birlikte sürekli bestelediler. Pek tutucu olan tüm bu sözlü edebiyat, hece vezniyle yazılan uyaklı şiirlerden, nüktelerden ya da fıkralardan ibaretti. İnce duygular, günümüzde de yazılan (yedi heceli, tek uyaklı dörtlükler olan) "mani"lerle ifade edilirken, epik metinler hemen hemen her zaman katı, kaba ve fantastik nitelikteydi ve içlerinde Müslüman ya da pagan kahramanlar ve doğruca Şamanizmden gelen pek çok doğaüstü varlık yer alırdı.. (kuzeyin barbarları 45)
Filiz Demir