VAHDETTİN’IN KAÇIŞI
Bu gün, 16:04
Sinan MEYDAN
“İstanbul İşgal Orduları Başkomutanı General Harington Cenaplarına… İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devletine sığınır ve bir an önce İstanbul'dan başka bir yere götürülmemi talep ederim efendim. 16 Kasım 1922. Müslümanların Halifesi Mehmet Vahdettin”
Bundan tam 97 yıl önce dün; 17 Kasım 1922'de, son Padişah Vahdettin, I. Dünya Savaşı'nda yüz binlerce Mehmetçiğin kanını döken, sonrasında Anadolu'yu ve Trakya'yı Yunan ordularına peşkeş çeken, Osmanlı başkenti İstanbul'u işgal eden İngiltere'ye sığınarak Türkiye'den kaçtı.
II. Mehmet (Fatih) 1453'te İstanbul'u fethetmişti. VI. Mehmet (Vahdettin) ise 1922'de İstanbul işgal altındayken İstanbul'u işgal edenlere sığınıp kaçtı.
İşte bugün, İstanbul'u fetheden II. Mehmet'in (Fatih) adeta kemiklerini sızlatarak, İstanbul'dan firar edercesine kaçıp İngiltere'ye sığınan son Padişah VI. Mehmet'in (Vahdettin) kaçışını anlatacağım.
İNGİLİZ GEMİSİYLE KAÇTI
Tarih: 17 Kasım 1922, Cuma.
Yer: Yıldız Sarayı.
Saat: 04.00.
Padişah Vahdettin, daha şafak sökmeden, 9 yaşındaki şehzadesi Ertuğrul Efendi ve 10 kişilik kafileyle birlikte merasim köşkünün arka kapısından çıkıp silahhane kapısına doğru yürüdü. Padişah ve küçük şehzadesi orada bekleyen iki Kızılhaç ambulansından birine, kafile ise diğer ambulansa bindi. Arabalar, kaçış güvenliğini sağlayan İngiliz taburunun selam duruşu arasından geçtiler. İşgal İstanbul'u derin uykudayken Balmumcu-Beşiktaş yoluyla biraz gecikmeli de olsa Dolmabahçe Saat Kulesi önündeki rıhtıma geldiler.
Önceden yapılan plan gereği İngiliz Neville Henderson, Padişah Vahdettin'i rıhtımda bekliyordu. Padişah ve beraberindekiler, İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington'la birlikte rıhtımdaki bir istimbotla açıkta bekleyen İngiliz Malaya zırhlısına çıktılar. Vahdettin, İngiliz bayrağını selamlayarak çıktığı İngiliz gemisinde İngiliz Amiral Sir De Brock tarafından karşılandı.
Peki, ama Padişah-Halife Vahdettin neden kaçtı? Kaçış nasıl planlandı? Kaçıştan sonra neler oldu?
VAHDETTİN NEDEN KAÇTI?
İngiliz emperyalizminin merhametine sığınan Padişah Vahdettin, Prof. Dr. Sina Akşin'in ifadesiyle Milli Mücadele'ye karşı iç savaş başlattı. Milli Mücadele boyunca kardeşi kardeşe düşürdü. Bu nedenle Anadolu'da Milli Mücadele karşıtı 20'den fazla iç isyan çıktı. Vahdetin, Atatürk'ü görevden aldı. Atatürk'ün rütbelerini, nişanlarını, madalyalarını söktü. Atatürk'ü ve silah arkadaşlarını gıyaben idama mahkûm eden Divan-ı Harbi Örfi kararını imzaladı. Atatürk ve silah arkadaşlarının “katli vaciptir” fetvasını onayladı. Milli direnişi önlemek için nasihat heyetleri oluşturdu. Kuvayi Milliyecileri yok etmek için Kuvayı İnzibatiye (Halifelik Ordusu) kurdu. Ahmet Anzavur'a paşalık rütbesi verip milliyetçilere saldırttı. Türklerin idam fermanı Sevr Antlaşması'nı imzalattı. (10 Ağustos 1920).
Vahdettin, kaçtıktan sonra değil, kaçmadan önce bizzat TBMM tarafından “hain” ilan edildi.
Atatürk, daha 25 Eylül 1920'de TBMM kürsüsünden Vahdettin'in “hain” olduğunu söyledi. Milletvekilleri, TBMM'de 8 Şubat 1921 tarihli gizli oturumda, 23 Nisan 1921 ve 9 Temmuz 1921 tarihli oturumlarda Vahdettin'e ağır hakaretler ettiler. 30 Ekim 1922 tarihli oturumda ise birçok milletvekili Vahdettin'e “hain” dedi. Aynı gün, saltanatı kaldırmak için TBMM'ye verilen 78 imzalı önergede de Vahdettin'in vatana, millete “ihanet ettiği” ifade edildi.
Vahdettin her geçen gün daha fazla köşeye sıkıştı.
Şöyle ki:
19 Ekim 1922'de Refet (Bele) Paşa, TBMM adına Trakya'yı teslim almak için İstanbul'a geldi.
1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldı. Vahdettin artık sultan değil, sadece halifeydi.
4 Kasım 1922'de İstanbul'daki Tevfik Paşa Hükümeti istifa etti.
4 Kasım 1922'de Refet Paşa, bir Fenerbahçe-Altınordu maçında, Kadıköy Stadı'nda yaptığı konuşmada, “milli egemenliğe dokunmak isteyecek olan padişah bile olsa vay haline” dedi. (İleri, 5 Kasım 1922).
5 Kasım 1922'de Milli Mücadele karşıtı yazılarıyla tanınan Ali Kemal, İstanbul'dan İzmit'e kaçırılıp orada linç edildi. Bunun üzerine diğer Milli Mücadele karşıtları, İngiliz elçiliğine sığındılar.
Bu sırada İstanbul'da tramvaylara tebeşirle “Kahrolsun Vahdettin!” diye yazılıyor, gazetelerde Vahdettin'in kaçacağı yönünde haberler çıkıyor, Vahdettin'in ihanetlerinden söz ediliyordu.
İşte Vahdettin, bu ortamda hayatını tehlikede görmeye başladı. Milli Mücadele'de yaptıklarının hesabını veremeyeceği için de İngilizlere sığınıp kaçtı.
Vahdettin, 1923'te Mekke'de yayımladığı “beyanname”sinde “yaptıklarının hesabını vermekten korktuğu için değil”, “hayatını göz göre göre tehlikeye atmak gibi Allah buyruğunun kabul etmeyeceği bir şeyden kaçınmak ve peygamberin ‘güçlüklerden kaçınmak' sünnetini yerine getirmek için tıpkı peygamberin Mekke'den Medine'ye hicret ettiği gibi” hicret ettiğini belirtecekti. Görülen o ki Vahdettin, düşmana sığınıp kaçmasını bile dinsel gerekçelerle meşrulaştırmaya çalışıyordu.
İNGİLİZLER VAHDETTİN'İ NEDEN KORUDULAR? NEDEN KAÇMASINA YARDIM ETTİLER?
Bu sorunun iki cevabı var. 1. Padişah Vahdettin, Milli Mücadele'nin başından beri Anadolu'daki milli harekete karşı hep İngilizlerin yanında yer aldı. İngilizlerin her istediğini yaptı. 2. İngilizler, Vahdettin'in “halifelik” sıfatından yararlanarak İngiltere'ye karşı ayaklanmaya başlayan dünya Müslümanlarını kontrol etmek istediler.
26 Eylül 1922'de İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold, Londra'daki Lord Curzon'a gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu: “Bildiğiniz gibi padişah, kişisel olarak tehlikeye girerse onu korumak için elimizden geleni yapacağımızı kendisine 1920 Ekim başlarında bildirmiştik… Padişah, Mustafa Kemal'e bir kutlama telgrafı göndermeye teşvik edildiğini ama bunu reddettiğini bilgime sunmuştur. Padişahla aramızda aracılık yapan kişi, Kemalistler er geç İstanbul'da başa geçerlerse padişahın tek çare olarak İstanbul'dan ayrılmak zorunda kalacağını bildirmiştir.”
4 Kasıma 1922'de Tevfik Paşa Hükümeti'nin istifa etmesi, 5 Kasım 1922'de Ali Kemal'in kaçırılıp linç edilmesi sonrasında Padişah Vahdettin telaşlandı.
6 Kasım 1922'de Vahdettin, İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold ve yardımcısı Andrew Ryan ile üç buçuk saat süren bir görüşme yaptı. Vahdettin, bu görüşmede, “Bolşevik” olarak tanımladığı Kemalistlerin silahsız bir darbeyle hükümeti ele geçirdiklerini, Kemalistlerin aslında azınlık olduklarını belirtti. İtilaf devletlerinin, İstanbul'u Kemalistlere karşı koruyup korumayacaklarını sordu. İngilizler, İstanbul Hükümeti'nin ortadan kalktığını, Lozan'da Türkiye'yi Ankara'nın temsil ettiğini söylediler. Vahdettin, ülkeden ayrılmaya karar verirse İngilizlerin kendisine yardım edip etmeyeceklerini ve İngilizlerin kendisini nereye; Kıbrıs'a mı Mısır'a mı götüreceklerini sordu. Rumbold, Mısır'ın mümkün olmadığını söyledi.
İngilizler, ellerindeki halife-padişahı kullanmayı düşünüyordu. Örneğin, İngiltere Dışişleri Bakanlığı'ndan Ronald Lindsay, 6 Kasım 1922'de şu açıklamayı yapmıştı:
“Fırsattan yararlanarak padişaha Kıbrıs'ta siyasi barınak önererek veya ona görevinden istifa etmemesini telkin ederek İslam ülkelerinin gözünde saygınlığımızı yükseltme olanağını inceleyelim. Halifenin, İngiltere tarafından milliyetçilere ve Cumhuriyetçilere karşı korunması, Hindistan ve öteki İslam ülkelerinde pek etkili olabilir.”
Lord Curzon, “padişaha siyasi barınak verme” düşüncesini mantıklı buldu, bunun tartışılmasını istedi. İngilizler, Padişah Vahdettin'in “halifelik” sıfatını kullanmak istiyorlar, bunun için halifeyi götürecekleri bir yer arıyorlardı. Özellikle Hindistan üzerinde duruyorlardı. Ancak 10 Kasım 1922'de Hindistan Kral Naibi, İngiltere'nin Hindistan Bakanlığı'na şu gizli telgrafı gönderdi: “Padişahın halifeliği dışında kendisi Hindistan'da pek az tanınmıştır. Türkiye'nin işgali sırasında onun İngilizlerin aleti olduğundan kuşkulanılmaktadır. Onun tahtan indirilmiş olması Hindistan'da ilgisizlikle karşılanmıştır. Mustafa Kemal ise ülkesinin kurtarıcısı ve İslam'ın şampiyonu olarak görülmektedir.”
13 Kasım 1922'de İstanbul'daki İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington, Vahdettin'in yaverlerinden Fahri Engin'i çağırıp ona “Padişah eğer isterse onu Malaya gemisi ile Malta'ya nakledebileceklerini” bildirdi.
Sonrasını Harington'un anılarından okuyalım: “15 Kasım Çarşamba günü yemekte iken sultanın yaveri geldi. Sultanın, cuma selamlığına çıktığında öldürüleceğini düşündüğünden hayatını kurtarmam için bana haber yolladığını bildirdi. Ben, sultanı kaçırmakla suçlanmamak için bu talebin yazılı olarak yapılmasını istedim.”
Bunun üzerine Vahdettin, 16 Kasım 1922'de İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı Harington'a şöyle bir mektupla başvurdu:
“Dersaadet (İstanbul) İşgal Orduları Başkomutanı General Harington Cenaplarına… İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devleti fahimesine iltica ve bir an evvel İstanbul'dan mahall-i ahara naklimi (başka bir yere götürülmemi) talep ederim efendim. 16 Teşrin-i sani 1922. Müslümanların Halifesi Mehmet Vahideddin.”
Dikkat edilirse, Vahdettin, iltica mektubunu “Müslümanların Halifesi” sıfatıyla imzalamıştı. Bu durumda kurusıkı “hilafet” silahı, tam da İngilizlerin istediği şekilde İngiltere'nin eline geçiyordu. Bu İngiliz oyununu Atatürk bozdu. Atatürk'ün işaretiyle hemen harekete geçen TBMM, 18 Eylül 1922'de, Vahdettin'in halifelik yetkilerini elinden aldı. Abdülmecit Efendi'yi “halife” seçti.
Vahdettin, 21 Kasım 1922'de Malta'ya ayak basarken artık “halife” değildi. Bu haliyle İngilizlerin hiçbir işine yaramazdı. İngilizler, “kullan at” politikası gereği devrik padişahtan kurtulmaya karar verdiler. Vahdettin'in İngiliz topraklarında oturmasını uygun bulmadılar.
Hazıra dağ dayanmadı!
Vahdettin, Hicaz Kralı Şerif Hüseyin'in daveti üzerine Malta'dan Mekke'ye gitti. (21 Ocak 1923). Oradan İsviçre'ye gönderildi. Oradan da İtalya'ya geçirildi.
Vahdettin, 20 Mayıs 1923'te San Remo'da 40 odalı Manolya Kasrı'na (Villa Magnolia) yerleşti. Bu köşkte saray hayatını sürdürdü. Çünkü yanında yeterli miktarda parası vardı. 51 ay tahtta kalan Vahdettin toplam 1 milyon 20 bin altın ödenek almıştı. Bazı kaynaklara göre kaçarken Osmanlı Bankası'ndan 70 bin ile 35 bin İngiliz lirası arasında bir para çekmişti. Tütüncübaşı Şükrü Bey'in verdiği bilgiye göre Vahdettin kaçarken yanında ve hesabında 23 bin altın vardı. Yılmaz Çetiner ise ”sandık dolusu mücevher ve 3000 Osmanlı altın lirası” ile saraydan ayrıldığını yazıyor. Turgut Özakman ise –Mediha Sultan ve Kral Hüseyin'in bazı yardımları da eklenince- Vahdettin'in gurbet parasının 140 milyarı geçtiğini belirtiyor.
“Vahdettin, kaçarken hazineyi soymadı” diyenlere de şunu söyleyelim: 1. Vahdettin kaçarken bir gün geri gelmeyi umuyordu, 2. Kaçarken yanında ve banka hesaplarında yeterli parası vardı. 3. Refet Paşa, İstanbul'daki tüm sarayları ve hazineyi kontrol ediyordu. Vahdettin, istese de hazineyi soyamazdı. 4.
Vahdettin, San Remo'da hem lüks içinde yaşadı hem de Türkiye Cumhuriyeti düşmanlarına ve bazı yakınlarına çok para kaptırdı. Sonunda para bitti. Vahdettin, borç içinde öldü. (1926).
Görsel: Vahdettin'in İngilizlere sığınma talebinin belgesi: “Dersaadet (İstanbul) İşgal Orduları Başkomutanı General Harington
Cenaplarına… İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devleti fahimesine iltica ve biran evvel İstanbul'dan
mahall-i ahara naklimi (başka bir yere götürülmemi) talep ederim efendim. 16 Teşrin-i sani 1922.
Müslümanların Halifesi Mehmet Vahideddin.”
KAYNAKLAR:
1- Atilla Oral, İşgalden Kurtuluşa İstanbul, İstanbul, 2013.
2- Bilal Şimşir, “Vahdettin'in Kaçışı ve Sonu”, Cumhuriyet, 27 Kasım 1973.
3- Naşit Hakkı Uluğ, Halifeliğin Sonu, İstanbul, 1975.
4- Osman Selim Kocahanoğlu, Atatürk-Vahdettin Kavgası, İstanbul, 2014.
5- Salahi Sonyel, Gizli Belgelerde Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, Ankara, 2007.
6- Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları, 1. Kitap, 11. bas, İstanbul, 2017.
7- Sinan Meydan, Hafıza, Yakın Tarihin Kitabı, İstanbul, 2019.
8- Süleyman Kani İrtem, Sultan Vahideddin,
İstanbul, 2003.
9- Turgut Özakman, Vahdettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, 6. bas, Ankara, 2007.