KURAN’DAKİ AKIL VE BİLİM DIŞILIKLAR 4
13-11-2024, 16:04
Kur’an’da “gökler ve yer…” denir. (Bkz. Bakara: 33, 107, 116, 117, 164, 255, 284; Âl-i İmrân: 29, 83, 109…) Tam: 190 yerde. “Yer”, içinde yaşadığımız gezegen, yani: “Dünya”dır. “Gökler”se: Evrenin kalan kesimi. Yani: “Gökler ve yer” denirken; evren ikiye ayrılıyor. Bir yanda “gökler”, öbür yanda da “DÜNYA”. “Dünya”da, “insanlar ve öteki canlılar” yaşar. “Cinler ve şeytanlar”la birlikte. “Gökler”deyse: “GÖK halkı (ehlü’s-semâ)”, yani: “Melekler”. En üstte de (“ARŞ”da) “Tanrı”. Ama “Gökte Olan” diye nitelenir (bkz. Mülk: 16, 17.) Kur’an’ın “Tanrı”sı ve “O’nun sözleri”ni bize aktarıp yorumlayanlar, bize bunu anlatırlar. (Yani, “hadis”lerde, “tefsir”lerde.)
Voltaire, “Eski Yunanlıların “gök” anlayışları ve “tanrıları”ndan söz ederken: “Atmosferimizin mavi kubbesine bağlı gibi görünen yıldızlarla gezegenler, sonradan Tanrıların evi oldu. İçlerinden yedisinin kendisine özgü bir gezegeni vardı, ötekiler de nerede yer bulabildilerse orada oturdular…” diye anlatır (Voltaire, Felsefe Sözlüğü, çev. Lütfi Ay, İnkilap ve Aka, 1/229.). Voltaire, “Yer ve Gök” ya da “Gökler ve Yer” deyimi için de şöyle der: “Yerle gök” diye bağırıp duruyorlardı. Bunun: “SONSUZLUK’la bir ATOM’ diye bağırmaktan farkı yoktu.” (Voltaire, aynı kitap, 1/230.)
“Yeryüzü”nden “yukarı”ya doğru çıplak gözle bakan kimse “Yer ve Gök” ya da “Gök (gökler) ve Yer” diyebilir yalnızca. “Eskiler” de onun için böyle diyegelmişlerdir. Kur’an’ın “Tanrı”sı da, EVREN’e, çıplak gözle bakan kimsenin gözüyle baktığı için “GÖKLER VE YER” diyor. Voltaire’in, “Eskilerin Göğü” maddesinde sözünü ettiği “eskiler” gibi…
Bir de şimdi “İMAN”la ya da “imana bağlı akıl”la bakanlar böyle görür evreni. Çağdaş “BİLİM GÖZLÜĞÜ”yle bakanlarsa “Yer ve Gök” ya da “Gökler ve Yer” deyimini çok “komik” bulurlar.
Gökler ve yer (tüm evren) 6 günde yaratılmış
Kur’an’da, 8 yerde, “göklerin ve yerin ALTI GÜNDE yaratıldığı” anlatılır. (Bkz. A’raf 54; Yunus 3; Hûd 7, Furkan 59; Secde 4; Fussilet 9-12; Kâf 38; Hadîd 4; Mücâdele 4)
“Sol gelişmelere karşı ‘dinler arası işbirliği’ için çağırtılıp konferanslar verdirilen teologlardan Prof. Dr. Guillaume, şunları söylemek zorunda kalmıştır: “Tevrat’ta Tekvin 1′de ve Kur’an’ın Kâf Suresi’nde, ‘gökleri ve yeri ve her ikisi arasındaki herşeyi altı günde yarattık.’ diye söylendiğinin tersine, bu dünyanın (evrenin) altı günde yaratılmadığını biliyoruz.”. Teolog Profesör, bunu dedikten sonra başlıyor; “Tevrat ve Kur’an’ın bilime aykırı” anlatımı karşısında “MODERN BİLİM”in ne dediğini anlatmaya (Bkz. Prof. A.Guillaume’ın İstanbul Üniversitesi’nde ‘Garp’ta İslam Tetkikleri’ Mevzuuna Dair Verdiği Konferanslar, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, Cilt 1, Cüz 1-4,1953, İstanbul, 1954, s. 122.). Teolog Profesöre bu açıklamasından dolayı, Müslüman dinleyicilerce tepki gösterilmiştir. “Soru-cevap” sırasında biri kalkıp Profesöre, “Tanrı katındaki bir gün”ün, “insanların 50 bin yıl kadar” olduğunu anlatan Mearic Suresinin 4. ayetini ve”… altı günde yarattık…” derken de, insanların bildiği “24 saatlik gün”ün amaçlanmadığına ilişkin kimi “müfessir”in yorumunu anımsatır. Profesörün bu soruya karşılığı şu olur:
“Binlerce milyon yıl gibi geniş zaman kavramını 50.000 yıl ile ifade etmenin, bu zamanı ’24 saatlik bir gün’ ile ifade etmekten daha isabetli olacağını sanmam. Ve eskilerin ’24 saatlik bir gün’ derken bundan, bu kadar kısa bir zamanı kastetmediklerini söyleyen müfessirler de, fazla bir etki meydana getirmediler.” (Bkz. Aynı yazı, aynı dergi, s. 142.)
Kaldı ki, Mearic Suresinde, Tanrı katındaki “bir gün”ün “50 bin yıl” olduğu anlatılırken, Hacc Suresi’nin 47. ve Secde Suresinin 5. ayetlerinde, o “gün”ün yalnızca “bin yıl” olduğu anlatılır. Yani ayetlerde, bu konuda da çelişki var.
Sonra, “göklerin ve yerin altı günde yaratıldığı”nı anlatan ayetlerdeki “altı gün”le neyin amaçlandığını Muhammed’in kendisi açıklıyor. Bu açıklamaya göre, amaçlanan, herkesin bildiği “haftanın günleri”dir.
Tanrı, haftanın hangi gününde neler yaratmış?
Ebu Hureyre anlatıyor:
“Peygamber elimden tuttu ve şöyle dedi: Tanrı, TOPRAĞI (yeryüzünü, CUMARTESİ yarattı. Toprağın üzerinde DAĞLARI da PAZAR günü yaptı. AĞAÇLARI da PAZARTESİ var etti. MEKRUHU (kötü olanı) da SALI GÜNÜ yaratmıştır. NURU (ışığı) da ÇARŞAMBA günü… HAYVANLARI da, PERŞEMBE günü yaratıp yaydı. ADEM’İ yaratması da CUMA GÜNÜ İKİNDİDEN SONRA, ikindiyle gece arasında, cuma günü saatlerinden en son saatte oldu. Sonuncu yaratık olarak.” (Bkz. Müslim, e’s-Sahih, Kitabu Sıfaü’l-Munâfıkîn/27, hadis no: 2789; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 2/227.) Aclûnî, bu hadisi “Müslim’in, Neseî’nin ve Ahmed İbn Hanbel’in, Ebu Hureyre’den aktarıp yer verdiğini” belirttikten sonra, aynı konudaki açıklamayı içeren hadisin İbn Abbas’tan da aktarıldığını yazıyor. (Bkz. Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1/454-455, ha. 1241.)
Muhammed’in bu açıklaması, Kur’an’da “göklerin ve yerin altı günde yaratıldığı” bildirilirken görülen “günler”le, bildiğimiz “haftanın günleri”nin amaçlandığına kuşku bırakmıyor. En yetkili sayılan “müfessir”lerin görüşü de bu yöndedir.
(2000′e Doğru 21 Ocak 1990, Yıl 4, Sayı 4)
(Turan Dursun, Din Bu 1, Sayfa 198)
Merih Tan