DANSÖZLÜK - Türk kültürünü salt fes ve dansözle özdeşleştirmek, tamamen oryantalist bakış açısının ve algısının dışa vurumudur.

15-04-2024, 15:24           
DANSÖZLÜK -
DANSÖZLÜK
Türk kültürünü salt fes ve dansözle özdeşleştirmek, tamamen oryantalist bakış açısının ve algısının dışa vurumudur.
Zira Batılılar, Türk'ü ve Türk kültürünü bilerek ve özellikle fes ve dansözle tanımlama yoluna gidiyorlar.
Bu, kültürel anlamda bize dönük bir oryantalist saldırıdır. Londra Üniversitesi'nde 3 yıl süreyle misafir öğretim üyesi olarak çalıştım, oradan da biliyorum.
Batılının bu maksatlı ve çarpık bakış açısı ve Türk kültürü algısı, maalesef yerli oryantalistler tarafından da benimsenmiş vaziyette.
Nitekim festivali düzenleyenler güya Türkler, ama tamamen batılı oryantalist kafasıyla bir program yapmışlar.
Başka zamanlarda ve başka batılı ülkelerde de Türk kültürü ile ilgili faaliyet yapıldığı zaman öne çıkarılan unsurlar genellikle, fes, dansöz, lale, nargile, semaver, halı, deve, dervişliktir. Nitekim Nazım Hikmet de Piyer Loti ile ilgili bir şiirinde bu durumu eleştiren bir yaklaşım getirir:
"PİYER LOTİ
"Esrar1
Tevekkül!
Kısmet!
Kafes, han, kervan
şadırvan!
Gümüş tepsilerde rakseden sultan!
Mihrace, padişah,
Bin bir yaşında bir şah.
Minarelerden sallanıyor sedef nalınlar,
burunları kınalı kadınlar
ayaklarıyla gergef dokuyor.
Rüzgârlarda yeşil sarıklı imamlar ezan okuyor!"
İşte frenk şairinin gördüğü şark!
(Nazım Hikmet, 835 Satır, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002, s.18.)
Oryantal dans veya göbek dansı denilen dans Türk kültüründe yoktur.
Aslen eski @rap âdetidir, İslam öncesi cahiliye dönemi @raplarının kadını bir eğlence nesnesi olarak kullanma geleneğidir ve bize oradan gelmiştir.
Nitekim İslam'ın doğuşunu ve ilk yıllarını anlatan meşhur "Çağrı" filminde de müşrik ve kâfir @rapların içkili eğlence toplantılarında yarı çıplak kadınlara dans ettirerek onlarla eğlendiklerini görürüz.
Sarhoş erkeklerin cinsel güdülerini tahrik etmeye dönük figürlerle süslü olan bir yarı çıplak kadın dansı o zamandan kalmadır ve bize sonradan gelmiştir.
Asıl Müslüman Türk kültürü içinde hiçbir zaman doğal olarak yer almadı. Hep eğreti, dışarıda, ayıp, günah, utanılacak bir şey, gizlice yapılan bir iş olarak kaldı.
İslam öncesi Türk mitolojisinde kadına büyük değer verilirdi ve kadının saygın bir konumu vardır. Hatta kutsallaştırılır.
Eski Türk destanlarında kadın, evin talih ve namusunun koruyucusu olarak tasvir edilir. Yiğit Türk erkeğinin dünyada en büyük arkadaşları atı ve hanımıdır.
Kadının fedakârlıkları erkeklerden fazla olduğu için melek olarak sunulur.
Dede Korkut destanında kadının çok saygın bir konumu vardır. Köroğlu destanında ise kadın bir merhamet ilahesidir.
İslamiyet'ten sonra da zaten kadın, bir eğlence nesnesi değil, toplumsal ve hukuki konumu itibariyle erkeklerle eşit bir saygınlığa sahiptir. Bir bütün olarak Türk kültüründe kadın anadır, bacıdır, can yoldaşıdır, hayat arkadaşıdır, haladır, teyzedir, ninedir.
Dansöz oynatma geleneği Türk kültür hayatına sonradan girmiş olup hep eğreti durmuştur, Türk millî ruhuna hep yabancı kalmıştır ve uzaktan kaçamak yolla gizlice işlenen bir günah olarak algılanmıştır. Hiçbir zaman toplumumuz tarafından içselleştirilmemiştir.
Müslüman Türk kadının erkekler arasında ve ortalık yerde sanat ve eğlence unsuru olarak yer alması Osmanlı Devleti'nin son yıllarındadır.
Ondan önce içkili eğlence mekânlarında, Beyoğlu tiyatrolarında oynatılan, şarkı söyletilen kadınlar, gayr-i müslim olan Rum-ve-Ermenilerdir.
Mesela buna bir örnek olarak 1848'de ölen Kethüda Zade Mehmed Arif Efendi'nin bir şarkısından bir bölüm alalım:
"Kıldın beni raksın ile meftûn Yanako
Gamzen dilimi kıldı diğer-gûn Yanako
Bir cilve ile döktü niçe hûn Yanako
Başın için etme beni mahzun Yanako" (Divan-ı Arif, İstanbul 1271, Tabhâne-i Âmire)
Türklerde topluluk içinde, özellikle erkekler arasında dansöz oynatma geleneği çok sonraki dönemlere aittir ve asıl Türk toplumsal hayat ve eğlence kültürünün yozlaşma dönemlerine denk gelir.
Nitekim M. De M.. D'Ohsson adında bir Avrupalı, 18.Yüzyıl Türkiye'sinde Örf ve Âdetler adlı eserinde şöyle der:
--. "Senenin hiçbir mevsiminde burada ne maskeli eğlenceler, ne umumi danslar, ne karnaval eğlenceleri, ne de gürültülü patırtılı bayramlar görülür." (s.238)
-- Aynı şekilde fes de Türk kültürüne ait bir giysi değildir. Batının oryantalist kültüründe fes, tembelliği, keyif düşkünlüğünü, hantallığı, vurdumduymazlığı, ikinci üçüncü sınıf insan kişiliğini, zavallı, acınası insan tipini temsil eden bir Türk giysisi olarak algılanır ve sunulur.
-- Nitekim Batılı gezginler, İslam ülkelerine gittiklerinde akşamları oryantal eğlencelerinde başlarına fes takarak âdeta Türklerle alay ederler.
Nitekim Britanyalı meşhur komedyen Tommy Cooper, sürekli fes takarak gösteriler yapmış, böylece Türklerin simgesi olarak gördükleri fesi bir mizah ve alay nesnesi olarak sunmuştur. Bunu izleyen Batılıların zihinlerinde fes ve Türkler, birbirini çağrıştırıyor ve bu da gülünç bir resim ortaya koyuyor.
Tepesi düz, genellikle kırmızı, püsküllü, silindirik şapka demek olan fes, gâvur Sultan olarak bilinen II. Mahmut döneminde bize Fas'tan geldi. 1829'den 1925 yılına kadar bu tuhaf nesne, Türk askerinin ve memurunun başına deli şapkası gibi zorla geçirildi ama bu hiçbir zaman Türk ruhuna uymadı, hep eğreti durdu.
Nitekim Hikmet Bil, fesin batılılar nezdinde alay mevzuu olan bir nesne olduğu konusunda bir hatıraya yer verir:
"Birinci Dünya Savaşı'ndan önceydi. 1910'larda Osmanlı ordusunu temsilen Fransa'da yapılacak olan Picardi manevralarını izlemeye davet edilmiştik. İki arkadaştık. Öteki kişi binbaşı Selâhattin idi. Birçok ülkelerden kurmayların davet edildikleri o manevrada çeşit çeşit milletlerin değişik üniformalı subayları vardı. Bizleri önce bir yere aldılar, orada manevraların teorik tartışmaları yapılacaktı. Harita ve durumlar büyük harita üzerinde işaretlenmişti. Yeterince izahat da verildikten sonra:
Kuvvetler nereden saldırıya geçecekler?
Diye ortadan sorulunca ben hemen atıldım ve elimle de göstererek:
- Şu yönden… dedim.
Çeşit çeşit yabancı üniformalı ve yüksek yüksek rütbeli birçok subay dönüp bir bana baktılar bir de başımdaki fese! Sonra burun kıvırarak bana önem vermediklerini belli ettiler. Anlamıştım.
Onlar belliydi ki fesli adamların aklından da, bilgisinden de kuşkuluydular. Bu hal çok gücüme gitmişti.
Manevra başladı ve sonunda da benim dediğim gibi oldu. Bazıları gelip beni tebrik bile ettiler. Ettiler ama işte o günden itibaren ben de fese düşman oldum.
Elime fırsat geçerse, biz Türkleri küçük düşürmekten başka hiçbir şeye yaramayan şu fesi kaldıracağım diye kendi kendime ahdettim." (Hikmet Bil, Atatürk'ün Sofrası).
Fes, Yunan özgürlük savaşçıları tarafından takıldı. Ayrıca Arnavutlar da beyaz fes takarlar. Yani fesin bizimle bir alakası yoktur. Batılılar, oryantalist bir mantıkla ısrarla fesi bizim başımızda görmek ve göstermek istiyorlar.
Amaçları, Türkleri hep alay edilen, eğlenilen, gülünen komik bir topluluk olarak görmek ve göstermek. Güya kendilerince bizimle alay ediyorlar ve bizi eğlencelik olarak algılıyorlar.
Fes ve dansöz, hiçbir şekilde Türk kültürünü temsil niteliğine sahip değildir.
Millî ruh köküne yabancılaşmış, batıcı, kozmopolit ve tüccar tipli kişiler de bizi oryantalist Batı gözlüğüyle görüp göstermeye kalkmasınlar. Türk'ün çok yüksek ve soylu bir kültür ve medeniyet birikimi vardır. Bizim bu muhteşem kültür ve medeniyet birikimimizi kimse fes ve dansözle gölgeleyemez.
Esen Kalın,Türk Kalın...
GÖKTÜRK GRUBU












Teref.info © 2015
E-mail: [email protected]            Telefon: 051 933 93 21            Baş redaktor: Nurəddin (Xoca) İsmayılov
Məlumat internet səhifələrində istifadə edildikdə müvafiq keçidin qoyulması mütləqdir.