TÜRK AŞİRETLERİNİN MARJİNALLEŞTİRİLMESİ VE DEVLETİN TARİHSEL HATALARI
Dünən, 08:54
Giriş
Türk tarihi, merkezi otoritenin güvenliği adına yapılan stratejik müdahaleler ve bu müdahalelerin uzun vadeli sonuçlarıyla doludur. Bu bağlamda, Türk aşiretlerinin yüzyıllar boyunca siyasal, ekonomik ve toplumsal olarak marjinalleştirilmesi, devletin hem iç hem de dış güvenlik kaygıları doğrultusunda şekillenmiş, fakat geri dönülmez sonuçlar doğurmuştur. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte, Türk halkının tarihsel dinamikleri ve demografik yapısı büyük ölçüde değişmiş, bu durum toplumun farklı kesimlerinde derin bir sahipsizlik hissi yaratmıştır. Peki, bu durum nasıl ortaya çıktı ve sonuçları neler oldu?
---
Türk Aşiretlerinin Dağıtılması ve Kültürel Kopuş
Anadolu’ya göç eden Türk boyları ve aşiretleri, 11. yüzyıldan itibaren Anadolu’nun hem demografik hem de kültürel omurgasını oluşturdu. Karesioğulları, Menteşeoğulları, Aydınoğulları gibi Türk beyliği geleneklerinden gelen bu topluluklar, Selçuklu ve Osmanlı’nın kuruluş aşamasında hayati bir rol üstlendi. Ancak Osmanlı'nın merkeziyetçi yapıya geçiş sürecinde, aşiret yapıları bir tehdit olarak görülmeye başlandı. Merkezi otoriteyi güçlendirme hedefiyle, Türk aşiretleri sistematik bir şekilde dağıtıldı, göçe zorlandı veya imha edildi. Devletin aşiretler üzerindeki baskısı, hem toplumsal örgütlenmeyi hem de yerel kimlikleri zayıflattı.
Bu dönemde, Türk aşiretleri üzerinde uygulanan bu politikaların, Arap ve Kürt aşiretlerine uygulanmaması dikkat çekicidir. Osmanlı, doğu sınırlarını koruma, vergi toplama ve isyanları bastırma konusunda Kürt ve Arap aşiretlerinden faydalandı. Bu, onların toplumsal ve siyasal gücünü pekiştirirken, Türk aşiretlerini ise hem demografik hem de kültürel olarak geri plana itti.
---
Balkanlar, Kafkaslar ve Anadolu: Sahipsiz Türk Halkı
Türkler, Osmanlı'nın Balkanlar ve Kafkaslar’daki yayılmacı politikasının en ağır bedelini ödeyen halklardan biri oldu. Balkan Savaşları’ndan sonra başlayan büyük göç dalgası, Anadolu’ya yerleşen Türk nüfusu parçalı bir yapıya dönüştürdü. Kafkasya’dan gelen göçmenler de benzer bir kaderi paylaştı. Ancak bu göçler sırasında, Türk halkı devletin kurucu unsuru olmasına rağmen kendi vatanında sahipsiz bırakıldı.
Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise Türk halkının maruz kaldığı bu demografik ve toplumsal zayıflama, yeni bir aşamaya taşındı. Osmanlı’nın mirası olan çok etnikli yapı, ulus-devlet kurma sürecinde daha radikal bir homojenleşme politikasıyla karşı karşıya kaldı. Bu süreçte, yerel Türk aşiretlerinin yeniden örgütlenmesi mümkün olmadı. Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’dan gelen göçmen Türk toplulukları ise kendi yerel kimliklerinden koparılarak anonim bir ulusal kimliğe entegre edilmeye çalışıldı.
---
Arap ve Kürt Aşiretlerine Dokunulmazlık ve Bugünkü Sonuçları
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte, Arap ve Kürt aşiretlerine dokunulmazlık politikası güdülmüştür. Osmanlı, bu aşiretleri hem askeri hem de ekonomik açıdan desteklemiş, onlara belirli bir özerklik tanımıştır. Cumhuriyet döneminde ise bu aşiretlerin sosyal yapıları büyük ölçüde korunmuştur. Bu durum, bugün Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere birçok bölgede aşiretlerin toplumsal ve siyasal bir güç merkezi haline gelmesine yol açmıştır.
Bugün, bir aşiretin mensupları silahlı güçlerini açıkça gösterebiliyor, bölgede otoriteye meydan okuyabiliyorsa, bu durumun kökeninde yatan temel sorun, Türk aşiretlerinin yüzyıllar boyunca yok edilmesine karşın, diğer toplulukların korunmuş ve güçlendirilmiş olmasıdır. Eğer Türk aşiret yapıları korunmuş olsaydı, devletin zayıfladığı noktalarda toplumsal düzeni sağlayacak, milli kimliği koruyacak bir yapı muhafaza edilebilirdi.
---
Sonuç: Tarihten Alınmayan Dersler
Türk halkı, yüzyıllar boyunca hem merkezi otoritenin baskıları hem de dış tehditler nedeniyle tarihsel ve toplumsal olarak zayıflatılmıştır. Osmanlı’nın merkeziyetçi politikaları ve Cumhuriyet’in ulus-devlet inşa sürecinde yaptığı hatalar, Türk halkını kendi topraklarında sahipsiz bırakmıştır. Bugün, aşiret yapılarının hâkim olduğu bölgelerde yaşanan sorunlar, bu tarihsel hataların doğrudan bir sonucudur.
Bu tabloyu değiştirmek için Türk halkının tarihsel kimliğini ve toplumsal yapısını yeniden inşa edecek adımlar atılmalıdır. Ancak, devlet ve toplumun bu meseleye bakış açısını değiştirmeden, bu adımların atılması oldukça güç görünmektedir.
---
Mehmet Özgür Ersan Özgür Derviş