“Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişi anlayamayan bir toplum, kendini tanıyamaz,”
Bu gün, 10:54

1947 yılında Avusturya’nın küçük bir kasabasında, Bregenz’de doğduğunda, kimse onun bir gün milyonlarca insanın tarih algısını değiştireceğini tahmin edemezdi. O, savaşın gölgesinde doğmuş bir çocuğun, kitapların ışığında büyüyen hikâyesidir.
Kırım Tatarı bir ailenin çocuğuydu. Ailesi Sovyet baskısından kaçarak Avrupa’ya, oradan da Türkiye’ye sığınmıştı. Daha iki yaşındayken Ankara’ya geldiler. O, göçün ağırlığını çocuk yaşta taşıyanlardandı ama bu ağırlık, onda öfke değil bilgelik biriktirdi. Evde konuşulan diller Rusça, Almanca, Türkçeydi. Annesi, oğlunun dil öğrenmeye yatkınlığını fark etti ve onu klasiklerle, dillerle, müzikle tanıştırdı. Bir çocuğun dünyası böyle böyle zenginleşti.
Henüz liseye başlamadan Goethe okuyor, Tolstoy’u anlıyordu. İstanbul Galatasaray Lisesi’nde başladığı ortaöğrenimini Ankara Atatürk Lisesi’nde tamamladı. Ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okumaya başladı. Tarih, onun için bir bölüm değil, nefes alma biçimiydi. Yetinmedi; Viyana Üniversitesi’nde Slav ve Doğu Avrupa dilleri okudu. Daha sonra Chicago Üniversitesi’nde, meşhur tarihçi Halil İnalcık’ın öğrencisi oldu. Akademik kariyerinin temelini, dünyanın en büyük tarihçilerinden biriyle birlikte çalışarak attı.
İstanbul Üniversitesi’nde doçentlik tezi reddedilince istifa etti, yıllarca üniversitelere küs kaldı. Ama o küslük yılları bile onun üretmesine, çalışmasına engel olmadı. Televizyon programları, seminerler, konferanslarla binlerce insanın zihnine dokundu. Tarihi kitap raflarından çıkarıp sofralara, sohbetlere, ekranlara taşıdı.
Yıllar sonra Galatasaray ve Bilkent üniversitelerinde ders verdi. Topkapı Sarayı Müzesi’nin başkanlığını yaptı. “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişi anlayamayan bir toplum, kendini tanıyamaz,” derken aslında sadece akademik bir tespitte bulunmuyordu; bir milletin hafızasını ayağa kaldırmaya çalışıyordu.
Bugün İlber Ortaylı, sadece bir tarihçi değil, aynı zamanda bir kültür elçisidir. Duruşuyla, zekâsıyla, bilgisiyle, entelektüel bir örnek değil; çalışmanın, adanmışlığın ve yaşayan kanıtıdır. Ve onun hikâyesi, hâlâ yazılmaya devam etmektedir.
Tolga Akpınar
TEREF