Arap ve Türk Kültürlerinde Kadın Anlayışı.
Bu gün, 15:54

Araplar eşlerini avrat diye çağırır, manası apış arası demek .
Türklerde hânım diye çağırırdı yani evimin sahibi !!!
Arap toplumlarında kadınlara yönelik bakış açısı tarih boyunca oldukça farklılık göstermiştir. Eski Arap kültüründe, kadınlar çoğu zaman birey olarak görülmemiş, kimlik sahibi olmaktan ziyade sayısal bir varlık gibi değerlendirilmiştir. Öyle ki kız çocuklarına çoğu zaman isim verilmemiş, bunun yerine sırayla numara verilmiştir. Arapça’da “Rabia” ismi “dördüncü” anlamına gelir ve bu ad, ailenin dördüncü kız çocuğuna numara gibi verilmiştir. Benzer şekilde “Vahide” birinci, “Saniye” ikinci, “Salise” üçüncü anlamlarına gelir. Bu tür adlandırmalar, o dönemin kadın algısını ve kız çocuklarına verilen önemi göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Ne yazık ki bu kültürel yapı içerisinde kız çocukları çoğu zaman bir yük, hatta tehdit olarak görülmüştür. Arap yarımadasında İslamiyet öncesi dönemde kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi gibi trajik uygulamaların temelinde, kızların gelecekte aileye getireceği “namus yükü” ve toplumsal korkular yatıyordu. Özellikle tefecilikle uğraşan ahlaki yozlaşmış bazı zümrelerin, borçlarını ödeyemeyenlerden kız çocuklarını alıkoyması gibi uygulamalar, aileleri böyle korkunç tercihlere yönlendirmiştir.
Buna karşın, aynı çağlarda Türk toplumu kadına farklı bir değer atfetmiştir. Eski Türk kültüründe kadın; ana, eş, yönetici ve toplumun asli unsuru olarak kabul edilmiştir. Kadın yalnızca evin değil, devletin de yükünü taşıyabilecek bir güç olarak görülmüştür. “Hatun” ve “Hanım” gibi unvanlar, kadının sosyal statüsünü ortaya koyar niteliktedir. Bilhassa “Hanım” kelimesi, “evin hanı”, yani yöneticisi anlamına gelmekte ve kadınlara verilen değeri simgelemektedir. Nitekim, Cengiz Han’ın eşini tanıtırken söylediği "Ben sizin han’ınızım, bu da benim han’ım" sözü, bu anlayışın özlü bir ifadesidir.
Türk kültüründe kadına el kaldırmak, ona kötü davranmak toplumdan dışlanmayı gerektiren bir davranış biçimi olarak görülürken, bu olumsuz eğilimlerin bir kısmı İslamiyet sonrasında, özellikle Arap kültürünün etkisiyle toplumsal hayata sızmıştır. Bu süreçte bazı Arap geleneklerinin İslam yorumları üzerinden Türk toplumuna aktarılması, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet rolleri açısından çeşitli gerilemelere yol açmıştır.
Eski Türklerde “namus” kelimesine dair bir kavramın dahi olmaması, aslında toplumun yüksek ahlaki standardını ve bu konuda suistimale gerek görmeyen bir yapı içinde olduğunu ortaya koyar. Namus kavramı, güven ve karşılıklı saygıya dayalı bir yaşam tarzının, zaten içselleştirilmiş olduğu bir toplumda, ayrı bir kavram olarak doğmamıştır.
Sonuç olarak Arap ve Türk toplumları arasında kadına bakış konusunda tarih boyunca ciddi farklar olmuştur. Türk milleti, kadınını baş tacı eden, ona sosyal hayatta önemli roller yükleyen, onu sadece anne ve eş olarak değil, bir birey, bir yönetici olarak da gören bir anlayışa sahipti. Kadının "evin hanı" olması, sadece bir mecaz değil, kadına verilen değerin somut ifadesiydi
☪︎ ЋץҐИ ☪︎
Süleyman Efe KOCAZEYBEK
TEREF