“ABAZA” ETNONİMİNİN TARİH YAZIMINDA İLK KULLANIMI*
Bu gün, 09:54
Ruslan Karmov
Bu makalede, yazılı tarihi kaynaklarda “Abaza” etnoniminin ilk kez kullanıldığı yer ve zamanın belirlenmesi ile ilgili araştırmaların bir analizi yapılmaktadır. Konunun irdelenmesi, günümüzde Abazalar için büyük önem arz eden etnik kökeninin incelenmesi bakımından önemli bir bilimsel değere sahiptir. Farklı yazılı tarihi kaynaklardan bazı metinlerin ayrıntılı filolojik analizinin yapıldığı bu çalışmada, aynı zamanda konu ile ilgili çeşitli araştırmacıların çalışmaları da irdelenmiştir. Filolojik analiz, söz konusu yazılı kaynakların temelini oluşturan VII. ve XII. Yüzyıllara ait tarihsel bağlamının canlandırılması ile ilişkilendirilerek yapılmıştır.
“Abaza” teriminin kökeni, tarihsel katmanların derinlerine uzanan kadim köklere sahiptir. Bu tezi ilk kez Sovyet dilbilimci ve filolog Georgi Serdyuçenko 1940 yılında neşredilen “Abazinler” (Abazalar) adlı makalesinin sayfalarında dile getirmiştir[1]. Daha sonraki dönemde bu tez, doktora tezini bu konu üzerine yazan ünlü Abaza bilimci Mihail Thaytzıuh (Thaytsuhov)[2] dâhil olmak üzere birçok uzman tarafından bilimsel çalışmalarında tekrarlanmıştır. “Abaza” etnoniminin eski oluşumuna ilişkin tezin geleneksel kanıtı olarak, Abazaların kökeninin Flavius Arrian, Lycophron, Pseudo-Orfeus, Bizanslı Stephanos, Pseudo-Arrian, Herodot, Kayseryalı Prokopius, Anna Komnini ve Konstantin Bagryanorodniy gibi birçok antik ve ortaçağ yazarlarının eserlerinde (II-X.yy) bahsedilen çok daha eski “Abazgi” etnonimine dayandığı yorumu kullanılmaktadır[3]. Günümüz Kafkas araştırmalarında Abazaların kökeninin Abazglara dayandığı değerlendirmesi, en çok kabul gören görüştür. Ayrıca, ünlü Kafkas bilimci Leonid Lavrov’a göre, “Abaza” etnoniminin genetik kökleri, XII-XV.yy Rus vakayinamelerinde kullanılan “obez” etnonimine kadar uzanmaktadır. Ancak bu hususta uzmanlar aynı fikirde değildir, dolayısıyla “Abaz” ve “obez” terimlerinin özdeşlik konusu tartışmalıdır. Bununla birlikte, günümüz tarih yazımında obezler ile ilgili Rus vakayinamelerinde sıkça rastlanan tarihi olguların birçok araştırmacı tarafından özellikle Abaza (Abazinler) ile ilişkilendirildiği de bir gerçektir.
Yukarıda ele alınan konunun daha fazla irdelenmesi, tarihi kaynaklarda “Abaza” etnoniminden ilk bahsedilişinin tespiti gerekliliğini ortaya koymaktadır. Mihail Tkhaytzıuh’a göre, bu etnonime ilk kez VII. yüzyıl olarak tarihlendirilen Ermeni bilimsel coğrafi eser “Ashkharatsuytsa” (“Ermeni Coğrafyası”) adlı çalışmada rastlanmaktadır. Söz konusu ilmi eserin yazarı, uzun bir süre “Ermenistan tarihinin babası” sayılan Movses Khorenatsi (Horenli Musa) kabul edilmiştir. Ancak günümüzde bu eser, eski Ermeni doğa biliminin kurucusu olup coğrafya, haritacılık, astronomi, simya, matematik, felsefe ve tarih alanında önemli bilimsel yapıtlar meydana getirmiş olan ünlü Ermeni bilim adamı Anania Shirakatsi’ye atfedilmektedir.
Abaza tarihçi Thaytzıuh’a göre, belirtilen bahsi geçen kapsamlı eserde “kıyı ülkesi Abaza” ibaresi geçmektedir.[4] Bu görüşünü ünlü Abhaz tarihçi ve Kafkasolog Vitali Butba tarafından yapılan karşılaştırmalı analize[5] dayandırmaktadır. Ancak, Butba’nın çalışmasını dikkatle incelemesi ilginç bir hususu ortaya çıkarmıştır: Butba’nın metinlerinde “Abaza” değil, “Avaza” terimi bulunmaktadır. Bununla birlikte, Abhaz tarihçi bu terimi iki kez kullanmaktadır. Çalışmasının bir noktasında “kıyı ülkesi Avaza”[6] şeklinde bağlantısız bir ifadeye yer verirken, bir başka yerinde ise tam olarak: “… Apsiller ve Abazglerin yaşadığı ve ve Aphaz’ı Eger ülkesinden ayıran kıyı ülkesi Avaza”[7] demektedir.
İlgimizi çeken bu konu üzerine incelemeler sonucunda şu hususu tespit etmiş bulunmaktayız. Vitali Butba, araştırmasında biri 1881 yılında Arsen Sukriyan tarafından yayınlanan ve kendisinin Rusçaya çevirmiş olduğu Ermenice kaynak[8] ve diğeri “Ashkharatsuytsy”nin 1883 yılında Rus tarihçi ve Ermenibilimci Kerope Patkanov tarafından tercüme edilerek yayınlanmış olan Rusça çevrisi[9] olmak üzere aynı anda iki kaynağa atıfta bulunmaktadır. Bu iki kaynağın tarafımızdan yapılan karşılaştırmalı analizi bazı tutarsızlıkları ortaya çıkarmıştır. Kerope Patkanov’un kitabında şu alıntı mevcuttur: “… Apşeller ve Abhazların yaşadığı ve Abhazya’yı Eger ülkesinden ayıran Avazlar (Abasgi) ülkesinin deniz kıyısında…”[10]. Ermenice “Ashkharatsuytsy” metninin yanı sıra Fransızca çevirisinin de bulunduğu Arsen Sukriyan’ın kitabında ise şu ifadeye yer verilmektedir: “Abazove…Apsilaeet Abasgi…Abasgieten Eger”[11]. Yukarıda anlatılanları özetlersek, aynı ibare Vitali Butba tarafından Ermenice’den Rusça’ya çevrildiğinde “Avaz ülkesi” olmuş; Kerope Patkanov çevirinde “Avazlar ülkesi” olan bu deyim A. Sukriyan’ın Ermenice’den Fransızca’ya yaptığı çeviride ise “Abazove” şeklinde ortaya çıkmaktadır. Buna dayanarak söz konusu tutarsızlıkların, metinlerin bir dilden diğerine çevirirken dilsel dönüşümden kaynaklandığı sonucuna varılmaktadır.
Bu bağlamda, VII. yüzyıla ait bir eser olan “Aşkharatsuyts” metninin tercümesinin bazı versiyonlarında kaydedilen “Abaza” teriminin, Abhazya sınırlarında şimdiki Pitsunda bölgesinde bulunan küçük bir ülkenin adı olan “Avaza” teriminin çeviri dönüşümü olduğunu güvenle iddia edebiliriz. Bir diğer deyişle, “Avaza” terimi bir etnonimden daha çok toponim (yeradı) olarak kullanılmaktaydı. Dolayısıyla tarihi kaynaklarda “Abaza” etnoniminin ilk kez bahsedildiği zamanı VII. yüzyıl olarak tarihlendirmek mümkün değildir.
Görüşümüzün kanıtı, temelinde yeni “Avaza” teriminin ortaya çıktığı VII. yüzyıl tarihsel bağlamıdır. Bu terimin VII. yüzyılda ortaya çıkması tesadüfi olmayıp, o dönemde Abhazya topraklarında ve Karadeniz’in tüm güneydoğu kıyılarında meydana gelen önemli tarihi olayların ve yaşanan siyasi hareketliliğin bir sonucudur. Dönemin en önemli siyasi gelişmelerinden biri, Abazgiya (Abasgya) prensliğinin güçlenmesiydi. Prensliğin güçlenme süreci başlangıçta, bir zamanlar Lazika Krallığı’nın (Lazistan /Egrisi) Bizans İmparatoluğu’na pahalıya mal olan ayrılıkçı emellerini zayıflatmak amacıyla bir denge unsuru olarak Bizans İmparatorluğu tarafından desteklenmiştir. Belirtilen emeller daha önce, Laz Savaşı (541-562) olarak bilinen her iki devletin de gücünü büyük ölçüde tüketen ve Şehinşah I. Hüsrev’in Lazika’yı Bizans toprakları olarak kabul ettiği 562 tarihli “Elli Yıllık Barış” Antlaşmasını akdetmeye zorlayan İran-Bizans çatışması sonrası dönemde Sasani İran ile ittifak şeklinde kendini göstermişti. VII. yüzyılda Bizanslılar Abazgiya’yı Lazika’dan koparmış ve siyasi olarak büyümesine katkıda bulunmuştur. Bizans’ın bu yöneliminin çeşitli gerekçeleri bulunmaktaydı. Birincisi, Abazgiya Abhazya’nın komşu bölgelerine kıyasla daha fazla gelişmişti. İkincisi, daha sonraki dönemde, VIII. yüzyılda gerçekleşen Arap istilasına karşı mücadelede kendini göstererek komşularına nazaran çok daha korunaklı mevziler sağlayan avantajlı coğrafik konumundan dolayı askeri üstünlüğe sahipti.
Ayrıca Bizans üzerine çalışan Rus tarihçi Lev Gumilev’in “VII. Yüzyılın Dünya Savaşı” olarak tanımladığı zorlu İran-Bizans savaşında (602-628) Sasanilere karşı askeri potansiyelini kullanmayı amaçladığı Abazgların güçlendirilmesine katkıda bulunmuştur. Abazglar, 623 yılında Bizans imparatoru I. Herakleios’un Kolhis topraklarından İran’a karşı stratejik saldırı ve bu ülkeyi kapsamlı biçimde istilaya başladığı, İranlıları barış istemek zorunda bırakan İran savaşı (622-626) kapsamındaki Transkafkasya seferlerine katılmıştır.
Yine 623 tarihinde Abhaz krallarının divanında Abazgiya’nın ilk prensi olarak Anosidler hanedanı hakimiyetinin kurucusu olan Anos, prens tahtına oturmuştur. Hanedan, idari olarak Bizans’a dini ve siyasi bağlarla sıkı sıkıya bağlıydı. Temsilcileri ise Bizans’ın “archon” (hüküm verici), “igumenos” ve “princeps” unvanlarını taşımaktaydı. Bununla birlikte Anosidler, Konstantinopolis’teki Bizans seçkinlerinin temsilcileriyle ve muhtelif konumlardaki akraba ve yandaşlarıyla daimi bir haberleşme halindeydiler. Bu yolla, Abazgiya’da babadan oğula devreden merkezi bir güç ortaya çıkmış oldu. Daha sonraları tarih sahnesinde göreceğimiz Abhaz Açba, Çkotua prensleri ile Abaza Lou prensleri ve Gürcü Çheidze prensleri gibi ünlü isimler, Anosidler hanedanının torunlarıdır.
Güçlenen Abazgiya, etnik olarak kendine yakın olan komşu Abhaz kabileler Sanigler, Apsiller ve Misimyan’ların siyasi yaşamına müdahale etmekle kalmamış, VI. Yüzyıl başında Sanigya’yı ve 730’lu yıllarda ise Apsilya ve Misiminya’yı işgal etmiştir. Abhaz prensliklerinin tamamının topraklarının siyasi birleşmesi, VII. yüzyıl boyunca “milli” bir başkent olarak gelişen Abazgya’nın ana merkezi Anakopya’nın etrafında gerçekleşmekteydi. Anakopya kalesi VII. yüzyılın başında inşa edilmiş ve istihkâmını Abazgların Traheya kalesinin yapılarının oluşturduğu Karadeniz’in Kafkas kıyısındaki en büyük savunma istihkamı konumundaydı. Kale surlarının dış hattı VII. yüzyılda Arapların istilasından endişeye kapılan Bizanslıların desteğiyle inşa edilmişti. Nitekim Arapların stratejik bir hamleyle 738 tarihinde Abhazya üzerinden Karadeniz’i katederek Bizans İmparatorluğu’nun cephe gerisine darbe indirmeyi amaçlayan askeri harekatında Transkafkasya’yı büyük bir istiladan kurtarmıştır. Anakopya çevresinde gerçekleşen savaşta Abhaz prensi I. Leon, emrindeki küçük kuvvetiyle Mervan Kru (Sağır) olarak bilinen Mervan bin Muhammed komutasındaki büyük Arap ordusunu yenilgiye uğratmıştır. Bu unutulmaz Abhaz prensinin yeğeni ve halefi olan II. Leon ise VIII. yüzyıl sonunda kendisini bağımsız Abhaz kralı ilan ederek Anakopya’yı Abhaz krallığının başkenti yapmıştır. Sonuç olarak VIII. yüzyılda bütün Abhaz etnik gruplarını Abhaz halkının bağrında doğup gelişen tek bir devlet çatısı altında birleştirmeyi başaran güç, Abazgya olmuştur. Bundan sonra, tarihi kaynaklarda yaklaşık VIII. yüzyıldan başlayarak yukarıda bahsi geçen sayısız etnik isimlerin yerini yeni “Abhazlar” etnonimi almıştır[12]. “Ermeni Coğrafyası” (VII. yy) metninde “Avaz ülkesi” ifadesinin ortaya çıkışının, eski etnonimlerin dilsel yer değiştirme sürecinin başlangıç noktası olması kuvvetle muhtemeldir. Yukarıda anlatılanlardan, “Avaza” teriminin Abazgya prensliğinin güçlenmesi, Abhaz krallığına dönüşmesi ve Abaza değil, Abhaz halkının oluşumu ile ilgili tarihsel süreçle ilişkili olduğu açıkça görülmektedir.
Kuzey Kafkasya ile bağlantılı olarak “Abaza” etnoniminden ilk bahseden, Arap coğrafyacı Muhammed el-İdrisi olmuştur. Yazar, 1154 tarihli “el-Kitab ar-Rudjjari” (“Roger’ın Kitabı”) olarak bilinen ünlü eseri Nüzhetü’l-Müştâk fi İhtirâkı’l-Âfâk’ta (“Dünyayı geçmeyi arzulayanın avuntusu”) adlı çalışmasında “Abaza” terimine yer vermiştir. Bu görüşü savunan Mihail Thaytsuh, doktora tezinde şunları diel getirmektedir: “…Kuban haliçlerinden biri üzerindeki Taman yarımadasında bulunan ortaçağ kenti Matrahi Abaza Olou Abbas prenslerine aitti”[13]. Bu tespiti, Evgeny Sergeevich Zevakin ve Nina Aleksandrovna Penchko’nun “Abaza Olou Abbas prensleri” ifadesinin geçtiği Batı Kafkasya’daki Ceneviz kolonilerinin tarihi üzerine kapsamlı çalışmasına[14] atıfta bulunarak yapmıştır. Belirtilen yazarlar bu kısmı Alman tarihçi Wilhelm Heyd’in 1885 yılında yayınlanan ve yukarıdaki ifadenin “d Olou Abbas” olarak geçtiği kitabının[15] Almancadan Rusçaya çevrisinden alıntılamıştır. Ancak, E. Zevakin ve N. Penchko, söz konusu prenslerin Abhaz kökenli olduğunu varsaymıştır. Temel kaynak olarak, el-İdrisi’nin “d Olou Abas (Les Abazes)” ifadesinin bulunduğu eserinin Fransızca çevirisini kullanmışlardır[16].
El-İdrisi’nin çalışmalarının en derin analizi ünlü Sovyet arkeolog ve akademisyen Boris Rıbakov tarafından yapılmıştır[17]. Arkeolojik kazılar sırasında, Matarhi’nin kesin yerini belirlemiş ve günümüzün coğrafi haritası üzerinde belirtmiştir[18]. Fakat kendisinin tematik açısı itibariyle, prenslerin 1094 yılına kadar Tmutarakan’ı yöneten Rus prensi Oleg Svyatoslavoviç’in soyundan geldiklerini kanıtlamak için Matrahi hükümdarlarının adını ilk kaynakta olduğu gibi Olou Abas olarak değil, “Oluabas”[19] şeklinde tercüme etmiştir[20].
Kanaatimizce, Olou Abas prensleri, çeşitli dilsel biçimlerde soyadı “Lau” veya “Lou” olarak ifade edilen en büyük Abaza prensleri olarak kabul edilen Lou (Loov) ailesinin temsilcileridir. Bu olgu bizim açımızdan çok simgesel ve önemlidir. Zira, yüzyıllarca stratejik rol oynayan ve büyük güçlerin ilgi odağı olan Kuzey-Doğu Karadeniz bölgesinin kilit noktası konumundaki Matarhi’nin hükümdarlarının Abaza prensleri olması, Abazaların büyük askeri ve siyasi gücüne göstermektedir. Daha basit bir ifadeyle söylemek gerekirse, XII. yüzyılda Abazalar Kuzey-Batı Kafkasya’da ciddi bir güçten daha fazlasıydı.
Bu tez, Leonid Lavrov’un Abaza tarihi üzerine yaptığı ve tezi somut biçimde tamamlayan ve oldukça tutarlı bir tarihsel tablo sunan araştırmalarının sonuçlarıyla şu şekilde doğrulanmaktadır.
Birincisi, Abazaların, şimdiki Krasnodar bölgesinin Adler, Lazarevsk ve Tuapse vilayetlerinin topraklarını kapsayan ata yurdu, oldukça yakın bir konumda yer almaktaydı. Abaza Lou (Loov) prenslerinin Soçi’nin kuzeybatısındaki Loo nehri olan eski vatanları da nispeten yakınlardaydı[21].
İkincisi, Abazaların Taman yarımadasındaki varlığı tarihi kaynaklara yansımıştır. Örneğin, Rus vakayinamelerinde, Tmutarakan prensliğinin en yakın komşuları oldukları düşünülen “Obezlerin” yer aldığı bir dizi olaydan söz edilmektedir. Abazalar, XII. yüzyılın başında mimarları ve önderlerinden birinin Vladimir Monomah’ın olduğu Rus prensleri koalisyonunun Polovçiya (Kuman) bozkırına yaptığı haçlı seferlerine müdahil olmuşlardır. Rusların Salnitse muharebesinde (1111) Polovçiyalıları ciddi yenilgiye uğratmasından sonra, Atrak Han’ın liderliğindeki Polovçiya ordusu Kuban nehrine kadar Kuzey Kafkas bozkırlarına çekilmiştir. Bu konuyla ilgili Rus vakayinamelerinde Atrak’ın, o dönemlerde Polovçiya bozkırlarına yakın Taman çevresinde yaşayan Abaza topraklarına sığındığı ve prens Vladimir’in vefatına kadar orada kaldığı belirtilmektedir[22]. 1118 yılında “Kurucu” ünvanlı Gürcü kralı IV. David, Han’ın kızı Guranduht ile evlenerek askeri ittifak yapmış ve Selçuklu Türklerinin işgaline karşı korumaları amacıyla Polovçiyalıları Gürcistan’a göçe teşvik etmiştir. Bu yolla Atrak Han ile birlikte Transkafkasya’ya 40.000 civarında Polovçiya savaşçısı gelmiştir.
Abazaların tarihi bağları, askeri kurnazlığıyla nam salmış yetenekli Rus komutan ve Rusya’daki Dördüncü İç Savaş’ın (1146-1154) başkahramanı olarak vakayinamelerde “Kral” sıfatıyla yer alan ilk kadim Rus prenslerden Kiev Büyük Dükü İzyaslav Mstislaviç’e de dayanmaktadır. İzyaslav 1154 yılında, vefatından kısa bir süre önce ikinci karısı olan Abaza prensesi (“Obez gelin”) ile evlenmiştir.[23]
XVI. yüzyıl başında Kuban nehrinin aşağısı ve haliçinin Abaza’lara ait olduğunu belirten Kutsal Roma İmparatorluğu İmparatorluk diplomatı Baron Siegmund Freiherr von Herberstein’in anılarında değerli bilgiler bulmaktayız. Baron, konuyla ilgili şunları yazmıştır: “Meotida (Azak Denizi – R.K.) ve Pontus (Karadeniz – R.K.) bataklıklarının yakınında, bataklıklara dökülen Kuban nehri yakınında “Afgaz” halkı yaşamaktadır”[24].
Tezin üçüncü ayağı olarak bünyesinde Abazaların da gelişmekte olduğu güçlü komşu Abhaz Krallığı’nın varlığını belirtmeliyiz. Önce Abhaz Kralı’nın desteğiyle Kerç Boğazı’na ilerlemeleri, daha sonra ise Rusların Tmutarakan’dan ayrılmasından sonra yavaş yavaş Matarha’ya yerleşmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir. Bu bağlamda L. Lavrov’dan şu alıntıya başvurmak yerinde olacaktır: “VII. yüzyılda eş zamanlı olarak güneye ve kuzeye doğru da genişleme eğilimiyle bir Abhaz devleti oluşmuştur. Gürcü vakayinamesi, Abhazya hükümdarı (veya Kralı) Leon’un VII. yüzyılda Kuban Nehri’ne kadar olan topraklara sahip olduğunu belirtmektedir. Bu bilginin gerçeğin ta kendisi mi, yoksa bir vakanüvis abartısı mı olduğunu söylemek zor olmakla birlikte o dönemde bölgede Abhazya’nın etkisinin büyük olduğu tartışılmazdır”.[25]
Adıge tarihçisi ve filolog Ramazan Traho, ilk kez 1956’da Münih’te yayınlanan “Çerkesler” başlıklı kapsamlı eserinin sayfalarında söz konusu dönemin benzer bir tarihsel resmini yeniden canlandırmıştır. Abazalar, hem yukarıda adı geçen Olou Abas prensler olarak hem de Muhammed el-İdrisi’nin ünlü kitabından alıntı şeklinde bu resmin doğal bir parçasıdır. İncelenen tarihsel sürecin mantıksal zincirinin daha net oluşturulması ve büyük alıntılardan kaçınmak amacıyla, kanaatimizce yazarın mantıksal yapısını bozmadan özet alıntı ve düzenleme yoluyla sürecin ana hatlarının belirlenmesi gerekmektedir. Sonuç itibariyle, şu şekilde bir tarihsel tablo ortaya çıkmaktadır: “Hazar Krallığı’nın (XI.yüzyıl – R.K) ortadan kalkması sonucunda Kuzey Kafkasya, özellikle Çerkesya, tam bir siyasi bağımsızlık ve ekonomik refah dönemine girmiş ve bu süreç Moğol dönemine kadar, yani XIII. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir. Bu sürece Çerkesya için sadece Alanya ile olan düşmanca ilişkilerle gölge bırakmıştır… Azak denizinin doğusundaki bozkırların hakimiyeti bir kez daha Çerkes-Abazalara geçerken Çerkesya’nın Bizans ile olan bağları, özellikle dini ilişkiler başta olmak üzere eskisi gibi korunmuştur. XI. yüzyılın sonunda Çerkeslerin işgaliyle Rusların Tmutarakan Prensliğinin düşmesi sonrasında Başpiskoposluk, Nikopsis’ten Taman’a taşınmıştır”.[26]
Traho, o dönemin tarihsel tasvirine devam ederek, yukarıda ayrıntılı olarak incelediğimiz el-İdrisi’nin kitabından aynı alıntıyı kullanmaktadır: “XI. ve XII. yüzyıllarda Kafkasya çevresindeki yeni durum, yani bozkır imparatorluğunun kuzeydeki Kıpçaklara geçmesi ve Selçukluların Küçük Asya’yı işgali, Çerkesya için sarsıcı sonuçlar doğurmamıştır… Arap coğrafyacı İdrisi bu durumu şu şekilde dile getirmiştir: “Matarha (Tmutarakan-Taman) gelişmekte olan bir yer olup ekili tarlalar ve üzüm bağlarıyla çevrilidir. Prensleri cesur, atak ve komşu halklar için tehlikelidir. Kentte, yakın ve uzak ülkelerden insanların akın ettiği panayırlar düzenlenmektedir. Matrika prenslerine Olu Abas denilmekteydi”. Aynı zamanda, yani 1175’ten itibaren Çerkesler için çok önemli olan, İtalyanlarla yani önce Venedik, ardından Cenevizlilerle ticari ve kültürel ilişkiler dönemi başlamıştır”[27].
Bunlardan başka R. Traho, XIV. yüzyılda Taman yarımadasında Abazaların varlığını doğrulayan bir diğer ilginç konuya da şu şekilde yer vermektedir: “Çerkesler, Timur’a karşı mücadelesinde Toktamış’a da yardım etmiştir. Toktamış, Çerkeslerin yardımıyla 1394/1395’te Mısır Memluk Sultanı, Çerkes hanedanının kurucusu Berkuk ile ittifak yapmıştır. Ancak bölgedeki iki han arasındaki mücadele sonucunda Çerkesya Timur ordularının işgaline maruz kalmıştır. 1395 yılının baharında Taman, kahramanca direnişten sonra harap olurken Anapa’nın dış mahalleleri yıkılmıştır. Timur daha sonra, o dönemler hala Taman yarımadasında yaşamakta olan Ases (Abaz) prensleri Buraberdi (Biberd) ve Buraki (Brakiy) tarafından yönetilen toprakları işgal etmiştir. Yılın geri kalanında ise Çerkes kaleleri Taus ve Kurlat’ı ele geçirmiştir”.[28]
Sonuç olarak, tarih yazımında “Abas” olarak yazılan “Abaza” etnoniminden ilk bahsedildiği tarihin 1154 yılı olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtmeliyiz. Bu döneme gelindiğinde, Abazalar hem tam teşekküllü bağımsız bir etnik grup hem de bölgede dikkate alınması gereken ciddi bir askeri-politik güce konumuna kavuşmuştu. Bu bağlamda, birçok tarihi kaynakta XII-XIV. yüzyıllar arası dönemde Kafkasya’da meydana gelen önemli tarihi olaylara Abazaların katıldığına ilişkin bilgiler yer almaktadır. Söz konusu etnonimden coğrafi olarak Kuzey Kafkasya bölgesiyle ilişkilendirilerek bahsedilmesi, ayrı bir araştırma konusu olarak Abazaların Kuzey-Batı Kafkasya’da eski tarihlerde var olduğu tezini doğrulamaktadır.
__________________________
* “Первые упоминания этнонима “абаза” в историографии”, Kuzey Kafkasya’nın Arkeoloji ve Etnolojisi Dergisi, C. 10, Nalçik 2020, s. 115-121.
NOTLAR:
__________________________
[1] Serduchenko G.P., “Abazinler”, Krasnaya Cherkessia Gazetesi, No: 288, 1940.
[2] Tkhaitsukhov M.S., Kuzey Kafkasya ve Türkiye’de Abazalar (XVII-XX.yy), Doktora Tezi, Moskova 2005, s. 152.
[3] Latyshev V.V., Eski Yunan ve Latin yazarların İskit ve Kafkasya hakkındaki bildirileri, C. 1, St. Petersburg 1893, s. 222; Butba V.F., Ashkharatsuyts’a göre Batı Kafkasya kabileleri, Sohum, 2001. s. 73; Ançabadze Z.V., Abhaz halkının etnik tarihi, Sohum 1975, s. 54-55; Kayseryalı Procopius, Gotlarla savaş, Moskova 1950, s. 383-384.
[4] Tkhaitsukhov M.S., Kuzey Kafkasya ve Türkiye’de Abazalar, s. 153.
[5] Butba V.F., Batı Kafkasya kabileleri, s. 73.
[6] Butba V.F., “Ashkharatsuyts’a göre Batı Kafkasya kabileleri”, Eserleri, Sohum 2005, s. 66.
[7] Butba V.F., “Ashkharatsuyts’a göre Batı Kafkasya kabileleri”, Eserleri, Sohum 2005, s. 64.
[8] Arsen Soukru, Geographie de Moise de Corenedapres Ptolemee, Venedik 1881, s. 49.
[9] Patkanov P.K., “Horenli Musa’ya atfedilen yeni coğrafya listesi”, Milli Eğitim Bakanlığı Dergisi, No: 4, Petersburg 1883, Bölüm 226.
[10] Patkanov P.K., “Horenli Musa’ya atfedilen yeni coğrafya listesi”, s. 29.
[11] Arsen Soukru, Geographie de Moise de Corenedapres Ptolemee, s. 25, 26, 35.
[12] Bgajba O.H. – Lakoba S.Z., Abhazya Tarihi-Antik Çağlardan Günümüze, Sohum 2007, s. 82-99, 116-129, 139-146.
[13] Tkhaitsukhov M.S., Kuzey Kafkasya ve Türkiye’de Abazalar, s. 153.
[14] Zevakin E.S. – Penchko N.A., “XIII. ve XV. yüzyıllarda Batı Kafkasya’daki Ceneviz kolonilerinin tarihi üzerine yazılar”, SSCB Bilimler Akademisi’nin Tarihi Notlar, C. 3, Moskova 1938, s. 79.
[15] Heyd W., Histoire du commerce du Levant au moyena, Leipzig 1885, s. 207.
[16] P.Amedee Jaubert, Geographie d’Edrisi, C. 2, Paris 1836, s. 395.
[17] Rybakov B.A., “1154 yılında İdrisi haritasında Rus toprakları”, Maddi Kültür Tarihi Enstitüsü’nün bildirileri ve saha araştırmaları raporları, No: 43 (XLIII), Moskova 1952, s. 3-44.
[18] Rybakov B.A., “1154 yılında İdrisi haritasında Rus toprakları”, s. 11.
[19] Rybakov B.A., “1154 yılında İdrisi haritasında Rus toprakları”, s. 18.
[20] Rybakov B.A., “1154 yılında İdrisi haritasında Rus toprakları”, s. 19.
[21] Lavrov A.I., Abaza, Çerkes, Karaçay, Balkar kültürü üzerine seçili eserler, Nalçik 2009, s. 34.
[22] Lavrov A.I., Abaza, Çerkes, Karaçay, Balkar kültürü üzerine seçili eserler, Nalçik 2009, s. 38.
[23] Lavrov A.I., Abaza, Çerkes, Karaçay, Balkar kültürü üzerine seçili eserler, Nalçik 2009, s. 38.
[24] Lavrov A.I., Abaza, Çerkes, Karaçay, Balkar kültürü üzerine seçili eserler, Nalçik 2009, s. 38-39.
[25] Lavrov A.I., Abaza, Çerkes, Karaçay, Balkar kültürü üzerine seçili eserler, Nalçik 2009, s. 35.
[26] Traho Ramazan, Çerkezler, Münih 1956, s. 13-14.
[27] Traho Ramazan, Çerkezler, Münih 1956, s. 15.
[28] Traho Ramazan, Çerkezler, Münih 1956, s. 16-17.