Atatürk'ün Sultan Baybars Hassasiyeti...
19-12-2023, 15:29
Tatar Türkleri'nden olan antropolog, tarihçi ve yazar Zâkir Kadîri Ugan,1878 Samara doğumluydu.İlk öğrenimini köyünde tamamladıktan sonra Simbir şehrinde çeşitli medreselerde eğitimine devam etti.16 yaşında Buhara'ya gitti ve burada İslâm Felsefesi dersleri aldı.Buhara'dan sonraki durağı İstanbul oldu ve Dârül-fünûn'da İlâhiyat hocalığı yaptı.Ardından El-Ezher Üniversitesi'nde okumak için Mısır'a gitti.Ufa'da bulunan Rızâeddin Fahreddin'in çağrısıyla vatanına döndü ve Bolşevik devriminden önce kurulan Güney İdil-Ural Hükümeti'nde görev aldı.Bolşevik işgâliyle de önce Uzakdoğu'ya ardından 1922'de Türkiye'ye geldi.Türkiye vatandaşlığı da alan Zâkir Kadîri Ugan'a Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından Türk Târihi Tetkik Cemiyeti'nde görev verildi.
Aradan yıllar geçti ve Atatürk,Türk Târih Kurumu'ndan okullar için târih kitapları hazırlamalarını istedi.İslâm Târihi ve Türkler'in İslâm Tarihi'ndeki Yeri bölümlerinin yazılması görevini de Kadîri Ugan'a verdi.Fakat Ugan,El Ezher mezunuydu ve Ortadoğu'daki Türk târihini Arap târihçilerden öğrenmişti.Kitap bittiğinde Ugan'ın yazdığı bölümler Atatürk'ü oldukça incitmişti.Kendisi de binlerce kitap okumuş olan,Türk târihini en ince noktalarına kadar araştıran Atatürk,özellikle Mısır'da kurulan Türk devletlerinin hükümdarlarının,Arap memleketlerinde ''köle''olarak tanımlanmasını hazmedemiyordu.Çünkü biliyordu ki,onlar çocuk yaşta da olsalar kimseye kölelik yapmamıştı.
Atatürk kitaptaki bölümlerin bir Arap târihçinin gözünden değil,tarafsız bir târih anlayışı gözetilerek yazılmasını istedi ve dönemin Türk Târih Kurumu başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu'na bir mektup yazdı.Mektup, araştırmacı Atilla Oral'ın,"Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu" adlı kitabında yayınlanmıştır:
''Bir hırka ve bir hurma hikâyesi artık bir insanlık erdemi olarak gösterilmek felsefesi esas tutularak târih yazılmamalıdır. Bunun gibi Arap ordularının birçok esirlerinden bir köle sınıfı vücûda geldiği bahsedilirken bu kölelerin Türk çocukları olduğu dile getirilerek hangi taraf için ne anlamda bir övünme nedeni arandığını araştırılıp incelenmeden Türk târihi içine konulmamalıdır.
Şüphesiz Türkler çok kahraman evlâtlar (...) ilim, sanat ve bilhassa askerlik ve başkumandanlık mevkilerini elde etmişlerdir ve sonuçta Arap imparatorluğu unvânını taşıyan bütün memleketlerde birinci derecede güç ve hâkimiyet sâhibi olmuşlardır. En nihâyet Hz. Muhammed’in halifesi unvanını taşımak maskaralığında bulunanları emir ve irâdelerine boyun eğdirmişlerdir.Sonradan uydurma bir eser meydana getirerek ardından pişman olmaktansa hiçbir eser meydana getirememek beceriksizliğini itiraf etmek daha iyidir. İlim alanında şüpheli olmak, Mısır’ın Camii Ezher’i mezunlarına inanmaktan daha iyidir."
Emine Demirbaş
Teref. Xocanın Blogu