TARİHTEKİ İLK CİNAYET DAVASI VE İLK RÜŞVET HADİSESİ
27-10-2024, 00:01
Bu çalışma Muazzez İlmiye Çığ'ın, Kaynak Yayınlarından çıkan "Sümerli Ludıngırra" (Geçmişe Dönük Bilmkurgu – 22.basım) ve "Uygarlığın Kökeni Sümerliler -2" (8.basım) adlı çalışmasından ilham alınarak hazırlanmıştır.
A. Tarihteki ilk cinayet davası
Yazılı kaynakların ilk olarak ortaya çıkışları yaklaşık M.Ö 3500 yıllarında Sümerlerde başlar.
Yazının mucidi olarak bilinen Sümerler, dönemin sağladığı koşullar doğrultusunda akla gelebilecek her şeyi yazıya geçirmişler ve tablet adı verilen yazıtları (yazılı belgeleri) meydana getirmişlerdir.
Okumayı yeni söken bir talebenin yaşadığı heyecan gibi, Sümerler de bu heyecanı yaşamışlar ve yazı yazmayı günlük bir uğraşı haline getirmişlerdi.
Bu nedenledir ki yapılan arkeolojik kazılar sonucu binlerce Sümer tabletlerine ulaşılmıştır. Bu tabletler yazıldığı dönemin siyasi, sosyal, ekonomik ve hukuk anlayışı hakkında geniş bilgiler de içermekteydi.
Bu bakımdan tabletler oldukça önemli olmakla birlikte sıkça başvurulan birer ana kaynaklardır. Yazının icadıyla yazılı tarih başlamış ve bilginin yayılması da oldukça hız kazanmıştır.
Bu süreçle birlikte kayıt altına alınan bilgiler birer ekol olarak karşımıza çıkmış; matematik, astronomi, arşivcilik ve ticarette gelişmeler yaşanmıştır.
Şüphesiz yazının ortaya çıkmasında ticaretin önemli bir yeri vardır. Eskiçağ denildiğinde akla hep ilkellik gelirken bu tabuların yıkılması da epey bir zaman almaktadır.
Bugünü anlayabilmek için eskiçağı iyi bilmek ve bugüne taşıyabilmek oldukça önemli bir hadisedir.
Tarihteki ilk siyasallaşmanın, ilk demokrasi kavramının, ilk hukuk düzenin ve nice ilklerin eskiçağlarda meydana geldiğini unutmamak gerekir.
Bugünün anlayışı ile elbette eskiçağı anlayabilmek doğru olmamakla birlikte, dönemin şartlarına uygun mukayeseler yapılmalıdır.
Tarihteki ilk cinayet davası hakkında bilgi vermek istiyorum: bu dava Eski Babil Devri denilen M.Ö 1850 yıllarına ait.
Davanın yazılı olduğu tablet, Sümerlerin elit bir şehri olan Nippur'da bulunmuştur ve aynı zamanda inanışa göre insanlar yaratılmadan önce bu şehirde tanrılar oturur ve toplanırlarmış.
Davanın konusu; Bir berber, bir bahçıvan ve mesleği bildirilmeyen bir kişi hep birlikte Luianna adında bir mabet memurunu öldürmeleridir.
Öldürdükten sonra bilinmeyen bir nedenden ötürü maktulün karısına gidip kocasını öldürdüklerini söylemişlerdir.
Kadın ise gayet soğukkanlı bir şekilde karşılıyor, devlet görevlilerine bildirmesi gereken yerde kimseye tek kelime dahi etmiyor ve umursamıyor.
Katillerin yakalanmasıyla birlikte kralın emriyle Nippur Yüksek Mahkemesinde dava görülmeye başlıyor. Mahkeme hâkim ve 11 kişiden oluşan jüri ile toplanıyor ve sanıkların yargılanmasına başlanıyor.
Mahkeme salonunda birtakım fikir ayrılıkları yaşanmaya başlamaktadır. Sadece sanıkların değil, maktulün karısının da ceza alması tartışılmaya başlanmıştır.
Kadının ceza almasına 9 jüri hemfikirken, 2 jüri karşı çıkmaktadır. Karşı çıkan bu iki jüri, kadının cinayete katılmadığını, yardım etmediğini, maktulün karısını dövdüğünü ve eziyet ettiğini söyleyerek kadının ceza almamasını söylerken şunları da ekliyorlar:
Kadının kocasından eziyet gördüğü için ölüp ölmemesi onun için bir anlam ifade etmemektedir.
Bu nedenle kadının ceza almaması gerektiğini belirterek, ortak bir fikre varıyorlar ve sadece katil 3 kişinin ölümle cezalandırılmasına dair karar çıkıyor.
Mahkeme böyle sonuçlanırken bu davanın Sümerlerdeki yeri ve önemi oldukça dikkat çekmektedir.
Bu mahkeme tutanağın örneği başka bir yerde de bulunmuş, buradan da anlaşılacağı üzere böyle bu durum karşısında diğer jürilerin ne yapmaları gerektiği konusunda bir kanun şeklinde dizayn edilmiştir.
Sümerlerde aile hukuku içerisinde tek eşliliğin de olduğunu söylemek gerekir. Evlilik akdi mahkeme kararıyla olmakta ve elinde mahkeme kararı olmayanların evlilikleri geçersiz sayılmaktaydı.
Bugün doğu toplumlarında başlık parası geleneği devam ederken Sümerler bu uygulamayı ilkel bir gelenek olarak görmüş ve şiddetle karşı çıkmışlardır.
Kadın kocasına karşı görevini yerine getirmiyor veya çocuğu olmuyorsa kendi izniyle kocasının ikinci bir eş almasını söylerken, bunun sonucu olarak erkek ilk karısına ölünceye kadar bakmakla yükümlü olmaktadır.
İkinci kadın, birinci kadına her türlü saygı göstermekle mükelleftir ve eğer görevini yerine getirmezse evden atılabiliyordu.
(İbrahim peygamberin karısı Sara'nın cariyesi Hacer'i sokağa attırması da bu Sümer hukukuna dayanmaktaydı.)
Sonuç olarak tarihteki ilk cinayet davasının görülmesi ve çıkan sonuç Sümer hukuku hakkında birçok bilgiyi de ihtiva etmektedir.
Bir toplumda yaşanan davalarda, mahkemelerden çıkan kararlar o ülkenin hukuk sistemi hakkında bilgiler de vermektedir. Böylelikle bir toplumu mahkeme sonuçları ile tanımak mümkündür. Tabi bir mahkemeleri varsa…
B. Tarihteki ilk rüşvet hadisesi
Yazının icadıyla kayıt altına alınan tarihi olaylar, arkeolojik çalışmalar neticesiyle gün yüzüne çıkmış ve çıkmaya da devam etmektedir.
Arkeoloji ile eskiçağ alanı arasında bir yakınlık bulunsa da arasındaki farklılıkları görmek icap eder.
Arkeoloji bilimi, malzemeyi gün yüzüne çıkarırken, eskiçağ tarihçisi ise bu malzemeyi yorumlar, dönemsel çıkarımlarda bulunur.
Sümerler yazıyı icat ettikten sonra özverili çalışmalarla ve geliştirdikleri sistemlerle kayıt tutmaya başlamışlardır.
Her ne kadar yazının mucidi olarak bilinseler de, tarih yazıcılığı ne yazık ki gelişme gösterememiştir.
Gerek iktisadi, gerek hukuki, gerekse sosyal alanda yaşanan her türlü olayın kayıt altına alındığını ortaya çıkan tabletlerden öğrenmek mümkündür.
Bu tabletler bir bakıma asıllarının birer kopya niteliğini taşımaktaydı.
Eğitimin artık bir ekol haline geldiği ve okulların açılarak yazılı eğitimin başladığı Sümerlerde bir öğrencinin gün boyu yaşadıkları, kaygıları ve düşüncelerinin tabletlere yansıdığını görmekteyiz.
Bugünün öğrencilerinin kaygılarından farksız kaygılar yaşayan bu Sümerli öğrencinin başından geçenleri ve akabinde gelişen olayları anlatmaya gayret edeceğiz.
Sümerlerde bir okul günü güneşin doğuşuyla başlar ve batışı ile sona ererdi. Yine tabletlerden öğrendiğimiz bilgilere göre bu okullarda sıkı bir denetim ve otorite hâkimdir.
Okula geç kalmanın kimi zaman dayak ile sonuçlandığını görebilmekteyiz. Bugün bir öğrencinin okulda yaşadıklarını eve gittiğinde anne ya da babasına anlatması o öğrencinin yaşadığı duygulardan kaynaklanmaktadır.
Öğrenci okulda göstermiş olduğu başarısını ailesine anlatır, ailesi gururlanır, çocuklarını tebrik ederler ve çocuk da mutlu olurdu.
Bu durumun benzerinin Sümerlerde de olduğunu söylemekte yarar vardır. Adı belli olmayan bir Sümer çocuğu okula gitmek için hazırlanmış ancak okula geç kalmıştır.
Devamdan sorumlu kişi, neden kaldığını sormuş ve korku içinde olan bu çocuk ona saygı göstererek önünde eğilmiş, buna karşın geç kaldığı için dayak yemekten kurtulamamıştır.
Çocuk, elindeki ödev tabletini alıp inceleyen baş üstat denilen kişi tarafından ödevini yanlış yaptığı için bir kez daha dayak yemiştir.
Dayak sadece bununla sınırlı kalmamış, temizlikten sorumlu kişi de çocuğun üstü kirli diye dayak atmaktan geri durmamıştır.
Gürültü yaptığı ve Sümerce konuşmadığı için de sorumlu kişilerden ayrıca yine dayak yemiştir.
Bir okul günü boyunca dayak yiyen öğrenci, bu durumu babasına iletmiş ve babasından başöğretmene para vermesini ve kendisine karşı nazik olmasını istemiştir.
Aritmetikten bir süre serbest bırakmasını ve diğer öğrencilerden ayırmamasını da söylemiştir. Çocuğunun söylediklerini kabul eden baba, başöğretmeni evlerine davet etmiş ve büyük bir koltuğa oturtmuşlardır.
Bunun yanı sıra çocuk da öğretmenine saygı ile hizmet etmekten geri kalmamıştır. Çocuk, okulda öğrendiklerini öğretmeninin yanında anlatmış, bir bakıma bilgili olduğunu göstermeye çalışmıştır.
Baba hizmetçilerine; masaya irda yağı getirmelerini, öğretmene elbise giydirmelerini, eline parayı vermelerini ve parmağına da bir yüzük takmalarını istemiştir.
Yani rüşvet niteliği taşıyan hediyeler öğretmene takdim edilmiş oluyordu. Öğretmen bu hediyeler karşısında öğrencisine dönüp şu sözleri söylemiştir:
Sana verdiğim eğitimi baştan sona aldın ve yazı sanatını tamamladın. Bana para verip, onurlandırdığın için koruyucu melek Nidaba senin de koruyucu meleğin olsun. Kalemin güzel yazı yazsın, çalışmaların yanlış olmasın! Arkadaşlarının önderi, öğrenciler arasında en yüksek olasın! Sen bir bilim adamısın!
Öğretmenin bu sözleri aslında rüşvet alan birinin aciziyetiyle söylenen sözlerdir. Sümerlerde çok önemli olan eğitim kurumu, bu gibi rüşvet alan kişiler yüzünden karalanmasına neden olmuştur.
Nitekim bir kişinin aldığı rüşvetten ötürü Sümer eğitim kurumlarını kötülemek doğru bir çıkarım olmayabilir.
Bu bağlamda düşünüldüğünde günümüzde halen bu gibi vakalar devam etmekte ve ne yazık ki önüne geçilememektedir.
Rüşvetin yanı sıra benzer uygulamaların da yaşandığını söylemek mümkündür.
Özellikle liyakat sahibi olamayan kişilerin önemli konumlarda hayatlarını idame ettiriyor oluşları birer yara olarak kalmış ve kalmaya da devam etmektedir.
Umut ATASEVEN
Eskiçağ tarihçisi