Talimat Menzil’den! Atatürk büstüne saldıran o adamı tanıyın

Bu gün, 08:04           
Talimat Menzil’den! Atatürk büstüne saldıran o adamı tanıyın
G.Ç.
1985 yılında doğdu.
Kendisinden 7 yıl sonra da bir kız kardeşi geldi dünyaya.
Atatürkçü, cumhuriyetçi bir ailede yetişti. Hatta annesi öyle bir vatanseverdi ki, çocuklarını küçük yaştan beri vatan, bayrak, millet ve Atatürk sevgisiyle yetiştirmişti. Annesinin kolunda Kemal Atatürk imzalı dövme bile vardı.
O annenin evlatları da öyle oldu.
Birlikte defalarca Anıtkabir’i ziyarete gitmişlerdi.
Cumhuriyet mitingleri başladı, G.Ç. ve ailesi oradaydı.
Eylemler zamanıydı.
19 Mayıs’ta büyük mitingde, 23 Nisan’da, 29 Ekim’de G. yine oradaydı.Ergenekon ve Balyoz operasyonları başladı.
Türk milletine ve Türk Ordusu’na operasyona karşı direniş yapanlar arasındaydı o.
Annesiyle 2 kez Silivri’ye gitti.
Silivri’de o malum barikatların yıkıldığı gün oradaydı G.
Yürüyüş kolunun en önünde kocaman bir Türk bayrağını nasıl dalgalandırıyordu bir görseniz…
Vatanseverler Silivri mahkeme kapısına dayandığında avazı çıktığı kadar o da haykırıyordu, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye.
Evde duramıyordu.
Her gün her saat, vatanım için ne yapabilirim diyen bir kişiydi.
Evliydi bir de…
Güzel de bir eşi vardı.
Değerli ve ülkesine, milletine Atatürk’üne bağlı bir ailesi vardı.
Ailesinin açtığı bir kitap dükkanında çalışıyordu. Eşiyle de burada tanışmıştı zaten!
Sonra ne mi oldu?
Bundan yaklaşık 6 yıl önce…
Biriyle tanıştı.
Adı bilinmiyor. Ancak kod adı: Dayı.
G., onu ‘Dayı’ diyerek çağırıyordu. Bildiğimiz sadece bu!
G, her gün Dayı ile görüşüyor evden uzun süre kayboluyordu.
Günler geçtikçe aile, G’de bir değişiklik sezmeye başladı ama anlamlandıramıyordu. G, evden iyice uzaklaşıyor, sürekli Dayı ile buluşmaya gidiyordu.
Bir gün annesine bir telefon geldi.
Arayan bir jandarma komutanıydı.
-Merhaba, burada birisi var. Hiç konuşmuyor, kendinde değil.
-Orası neresi?
-Adıyaman, Menzil.
-Yanınızda kim var?
-Bilmiyoruz, ağzını bıçak açmıyor. Sizin numaranızı bulduk, siz nesi oluyorsunuz?
-Oğlum benim o.
Evet, G, Adıyaman’a gitmiş ve bir süre sonra kendini kaybetmiş bir şekilde yolda jandarma tarafından bulunmuştu.
Hiçbir şekilde konuşmuyor, sorulara yanıt vermiyor, tepki göstermiyordu.
Jandarma o halde otobüse bindirdi G’yi ve Mersin’e gönderdi.
Annesi karşıladı G’yi.
Gördüğünde şoke olmuştu.
Başında takke, üzerinde yeşil bir entari…
Ve evet… uyuşturucu kullanmıştı.
Dayı’nın kimliği bilinmiyor ama Menzilci olduğu ortaya çıkmıştı. Hatta uyuşturucu içiyor ve arkadaşlarına da içiriyordu.
Dayı, G’yi kontrolü altına almıştı. Ne derse yaptırıyor, Menzil’e büyük bir bağlılık yarattırıyor ve sürekli uyuşturucu kullandırıyordu.
G, artık çok değişmişti.
Kendinde değildi…
Artık ne vatan, ne bayrak, ne Atatürk derdi vardı.
Her gün Dayı ile buluşuyor, uyuşturucu kullanmış bir şekilde eve geliyordu. Bazen de hiç gelmiyordu.
Telefonunda artık dini videolar, şeyhlerin konuşmaları vardı. Telefon melodisini de Arapça bir ilahi yapmıştı.
Bir gün annesi, salona girdi. G, yerdeydi… Garip garip korkunç sesler çıkarıyordu ve yerlerde sürükleniyordu. Yerde yuvarlanıyordu… Annesi çok korktu.
G, kendinde değildi.
Bir anda Allah-u Ekber diye bağırmaya başladı.
Tekbir getirme durmadı…
Eline satır aldı…Evde satırla gezmeye başlamıştı. Bir süre sonra apartmanın çatısına çıktı… Annesi de peşinden…
Bir anda annesine döndü, ‘gel gel’ dedi ve annesinin elinden tutup onu aşağıya atmaya çalıştı. Anne direndi, komşular yetişti.
Sonra bu kez de çatıdan avazı çıktığı kadar Allahu Ekber diye bağırmaya başladı. Elinde hala satırı…
Polisler geldi…
Ailesi artık G’nin hastaneye yatmasını istiyordu.
Acı ama ailesi G’nin ‘Canlı Bomba’ bile olabileceğinden korktu. İş o kadar ciddiydi…
Başvuruyu yaptılar.
Mersin Şehir Hastanesine yattı G.
Ama 15 gün sonra bıraktılar G’yi.
Anne, eş ve kız kardeş çok tedirgindi.
Artık G, her zaman bildikleri tanıdıkları biri değildi.
Balkona çıkıyor, bir anda ezan okumaya başlıyordu.
Kafasına bir örtü alıyor, sesli bir şekilde Rabıta yapıyordu, zikir çekiyordu.
Yine Dayı ile buluşup uyuşturucu kullanıyor ve yine kendini kaybediyordu.
Hastaneden çıktıktan sonra Menzil’le ilişkisi bitmemişti.
Menzil Şeyhi ölünce herkesten para istedi. Cenazeye gidecek parası yoktu çünkü. Hangi akrabasından istese de hiçbiri razı olmadı. Gidemedi cenazeye!
Buna çok kinlenmişti.
Zaten sürekli Adıyaman’a gitmek istiyordu.
Aile korkuyordu.
G’nin sadece kendilerine değil, topluma bir zarar verebileceğini, mutlaka hem uyuşturucu hem de psikiyatrist tedavi görmesi gerektiğini düşünüyordu.
Başvurmadıkları yer kalmadı.
Devletin her kapısını çaldılar. Suratlarına bakan olmadı.
Uyuşturucu ile ilgili bilgi verdiler savcıya…
Yine tık yok.
Aile bu duyarsızlığa çok tepki gösterdi. Ama çareleri yoktu. Devlet el atmıyordu.
Bir kez daha hastaneye yattı G.
15 günlük hastanede tedavi gördüğü sürede annesi G’yi ziyarete gitti bir gün.
G ile ilgilenen bir hemşire ile konuştu.
Hemşire anneye hayatı boyunca unutamayacağı bir cümle söyledi:
“Neler oluyor bu Menzil’de? Şu an burada yatan hastaların hepsi Menzil’den geliyor, neden?”
Evet, Menzil her yerde olduğu gibi Mersin’de de çok güçlüydü.
Özellikle Mersin Halkkent’te yuvalanmışlardı. G, Dayı ile birlikte hep Halkkent’e gidiyordu mesela.
Öğrendim ki, Dayı sahadan adam devşirmeden sorumlu bir kişi…
G de artık onlarla birlikteydi ve artık akli melekeleri yerinde değildi.
… ve o gün geldi.
Atatürk’e toz kondurmayan G, sabah saatlerinde yine uyuşturucu kullanmış ama bu kez farklı bir uyuşturucu içmişti. Kendisini görenler, bir gariplik olduğunu seziyordu.
Tam bu sırada bir telefon görüşmesi yaptı.
Telefonda karşısında Dayı vardı.
Dayı’ya, “Tamam sen bana bırak, ben yaparım, ben üstlenirim, seni korurum, ben yapacağım” gibi sözler söylemişti.
Gözleri farklı bakıyordu o gün.
Ailesinin yanından ayrıldı ve yine Dayı ile buluşmaya gitti.
İşte ne olduysa oldu, Atatürk’e aşık olan vatansever G, Atatürk büstüne saldırdı ve yıktı.
Polis geldi ve önce G’yi gözaltına aldı daha sonra da G, tutuklandı.
Mersin Emniyeti bir açıklama yaptı… Uyuşturucu madde kullandığını söyledi.
Evet, doğruydu… Ama eksikti…
Kendisine ‘Beton Kemalist’ tanımlaması yapan kız kardeşi sosyal medyayı tararken bir anda abisini gördü, gözlerine inanamadı. Annesine ve babasına gönderdi videoyu.
Herkes donup kalmıştı.
Videolar dönmeye başladı…
Sosyal medyada G’nin Atatürk büstüne saldırısı milyonlarca kez oynatıldı, izlendi. On binlerce insan yorum yaptı.
Küfürler, hakaretler, tehditler…
Ailesine de ağır laflar edildi…
Kimliğini bulup da paylaşanlar oldu. Kaldığı yeri söyleyen de…
Birileri kışkırtmaya başlamıştı.
G’nin ailesine büyük ve ağır hakaretler ediliyor, aile ise çaresizce o hakaretleri okuyordu.
Bir yorum ise çok morallerini bozdu.
“G’nin evini yakalım.”
Belki kendini bilmez biri yaptı bu yorumu ama aileyi korku saldı. Evde bile rahat değillerdi. Ve anne bu işin bile tarikatlar tarafından yapılmış olabileceğini düşündü. Böyle bir saldırının tarikatlara ve cemaatlere yarayacağını ve cumhuriyetçileri büyük sıkıntıya sokacağını düşündü.
Anne isyan etmişti.
“Suçlu ben miyim, biz miyiz? Yoksa defalarca kapısını çaldığım, tedavi olması gerekir, topluma zararı olabilir, bir şey yapın diye yalvardığım devlet mi” diye sordu ve ekledi:
“Klavye başında vatanseverlik taslayanlar biliyor mu o nasıl bir çocuktu diye. Tarikatlar çocuğumu benden çaldı, oğlumu devşirdiler, Atatürk’e toz kondurmayan evladım, Türk bayraklarıyla Mustafa Kemal’in askeriyiz diye slogan atan evladım bunların eline düştü ve onu kaybettim. Oğlumu ihbar ettiğim halde devlet ve devleti yöneten AKP ona sahip çıkmadı. Tarikat ve cemaat her yerde artık… Mersin’de her evde bir siyasal islamcı yarattılar, her evde bir madde bağımlısı var. Bu nasıl düzelecek? Çok kırgınım ve çok üzgünüm…”
Anne, Atatürk büstüne saldırırken G’nin üstündeki kıyafetin kendisine ait olmadığını, bu kıyafeti oğluna zorla giydirilmiş olabileceği düşünüyor.
G, şimdi cezaevinde… Herkesin ‘elleri kırılsın’ dediği, her türlü küfürü ve hakareti ettiği G, ‘cezasını’ çekiyor.
Evet, tepki göstermekte haklıyız. Küfür, hakaret ve ailesini tehdit etmek ise kabul edilemez!
Sormamız gereken soru ise başka: Bu Atatürkçü G, nasıl oldu bu hale düştü?
Ona bu zehri kim verdi?
Cumhuriyet değerlerine bağlı pırıl pırıl bir genci, Menzil şeyhine rabıta yapacak hale kimler getirdi?
Onun eline uyuşturucuyu kim verdi?
G’nin telefonu şimdi savcıda… Buyursun baksın… Menzilcilerle görüşmeleri orada… Haydi bir çıkarsın, biz de görelim. Bu çocuğu nasıl yok etmişler!
Sadece ‘uyuşturucu kullanmış’ diyerek çıkamaz savcı bu işin içinden!
Habisi bulacak, bulmalı!
Sadece bunu bulmamalı savcı!
Atatürk büstüne saldıran G’yi değil, G’ye bu emri verenleri tespit etmeli…
Edemezse de ben şimdiden söyleyeyim: Menzil!
Atatürk’e saldırı emrini veren Menzil’dir ve tehdit içimizdedir.
Sadece çocuklarımız değil, geleceğimiz, devrimlerimiz, değerlerimiz, cumhuriyetimiz Türk düşmanlarının menzilinde…
Biz, yani cumhuriyetçiler… Türk bayrağını onurla taşıyacak ve tarikatlara teslim olmayacak Türk milletini bekliyoruz.
Erdem Atay _ 12 Aralık 2024
medreyata
TEREF












Teref.info © 2015
E-mail: n_alp@mail.ru            Telefon: 051 933 93 21            Baş redaktor: Nurəddin (Xoca) İsmayılov
Məlumat internet səhifələrində istifadə edildikdə müvafiq keçidin qoyulması mütləqdir.