ÇANAK YAĞMASI
Bu gün, 16:04
Çanak yağması Kâşgarlı Mahmut’un 1074 yılında yazdığı Divânü Lugâti-Türk kitabında “keyç liyü’ olarak geçmektedir. Hakanların verdiği bu ziyafette davetliler yiyecekleri gönlünce , yağmalarcasına tüketirdi. Bu yağmada kurulan sofra Kâşgarlı Mahmut’un tarifine göre minare gibi uzar giderdi ve uzunluğu neredeyse 30 arşındı ( yaklaşık 20 metre)
.
Beslenme Uygarlığını Yaratan Kadınlar kitabında Yıldız Cıbıroğlu Osmanlı’da bu geleneğin ufak farklılıklarla devam ettiğini belirtir. Kitabında; Osmanlı’daki bu yağmanın devletin üst kesiminin alt kesime veya yönetimi altındaki yeniçerilere ve halka, yasal olarak verdiği bir hakkın uygulaması olduğunu ifade etmektedir.
Bu etkinlik sadece saray düğünlerinde gerçekleştirilmekteydi. Yemekler bir örnek çanaklara konuyordu.
Günay Kut bu uygulamayı şöyle anlatıyor:” Bütün bir sığır nar gibi kızartıldıktan sonra ortaya getirilir. Karnına ( kurt, tilki, kuşlar gibi) yabani hayvanlar diri diri konur ve karnı dikilir. Yağmayı yapanlar bunu bilmeden yemeğe saldırır, açılan gediklerden hayvanlar fırlar ve yağmalayanlar beklenmedik bir durumla karşılaşınca can havliyle kaçışırlar.”
Osmanlı’da çanak yağması ile ilgili ;
Surname- Sultan Ahmet'in Düğün Kitabı adlı minyatür albümünde Sümbülzade Vehbi şöyle bahsetmektedir :
“ Bu sırada, mübarek bayram divanında yapıldığı gibi, Divan-ı Âli yeniçerileri için meydana bin tabla kadar pilav ve zerde konulmuş ve Bektaşilerce yağmalanacak bir nimet olmak üzere hazırlanmıştı. Turna katarı gibi dizildiler ve üzküflü doğanların kanaryaya süzülüşü gibi öyle süzüldüler ki, kaplarda pilav ve bulaşığı kalması yüzünden keklik ve bulaşıkçıların temizleme zahmeti çekip hizmet kolu sıvamalarına gerek kalmayacak derecede iştahla yağmalamaya yumuldukları halde...”
Yazı: Bilhan Akkaya
TEREF