ESKİ TÜRKLERDE KADININ SAÇINI YANDAN İKİ BELİK ÖRMESİ EVLİ OLDUĞUNU, TEK ÖRMESİ BEKAR OLDUĞUNU, DULUĞUNA(ŞAKAĞINA) KADAR KESMESİ DUL OLDUĞUNA İŞARETTİR.
16-12-2024, 00:07

Bulgarlar arasına İslamiyet’i yaymak amacı ile giden İbn Fadlan da cenaze törenini şu şekilde tarif eder, “Ölünün arkasından kadınlar ağlamaz. Erkekler ağlar. Öldüğü gün eve (çadıra) gelirler. Kapısında dururlar en acıklı, en sesli şekilde ağlarlar. Bunlar hür kişilerdir. Onların ağlaması bittikten sonra köleler gelir. Yanlarında deriden örülmüş kırbaçlar bulunur. Durmadan ağlarlar, kırbaçlarla yanlarını, bedenlerinin açık yerlerini vururlar.(2) Kırbaç bedenlerinde darp izleri bırakır. Ölünün kubbeli çadırının kapısına mutlaka bir bayrak dikerler. Silahlarını getirip kabrinin etrafına korlar. İki sene matem yaparlar. İki sene sona erince çadırının kapısındaki bayrağı indirirler. Saçlarını keserler. Ölünün akrabaları bir davet verir. Böylece matemden çıktıkları anlaşılır. Dul karısı varsa evlenir. Bu merasimler reisler (büyükler) için yapılır. Halk ise ölülerine bunların bir kısmını yapmakla yetinir.(İbn Fadlan, 2019: 36) İslamiyet’in etkisi ile İskitler’den Hunlara ve Göktürklere geçmiş cenaze törenleri yapılış şekilleri “Dede Korkut hikâyelerinde de aynı yöntemlerle yapılmaktadır. Oğuzların cenaze ve yas törenlerinde de ölünün bindiği atının kuyruğunu keserler bu atı boğazlayıp ölü aşını verirler, aynı şekilde bağıra bağıra ağlarlar; yüzlerini yırtıp, saçlarını yolarlardı” şeklinde açıklanmaktadır. (İnan, 1976: 155) Bütün Türk tarihinde cenaze törenlerinin, bütün Türkler için ayrı bir yeri vardır bu nedenle binlerce yıldır özenle korunmuş olması gerekmektedir. Anladığımız kadarıyla bu “Yoğ Töreni” artık aş töreni, ölü aşı gibi adlarla yaşamaktadır. “Kırgız ve Kazakların en önemli törenlerinden birisidir. Ölümden sonraki bir yıl içinde ölenin çadırında yapılmaktadır, “ağıt” kısmı törenin ilk başında yapılır. Bu tören yapılıncaya kadar o ev ölü evi, yas evidir. Taziye için ölü evine gelen kadınlar, misafirlerin geldiğini uzaktan görünce bağrışmaya başlarlar, ağıt yakarlar, İslam sonrası kuran okurlar. Bazen eve kara bayrak asılır. Bu tören yapılıncaya kadar ölünün karısı, kızı, oğlu evlenmez ve obada düğün gibi kutlamalar yapılmaz.(İnan, 2020: 121-122) Ben de köyümde bu törenler tanıklık etmişimdir, genelde bir misafir gelince ağıtın yükselmesi tiyatro gibi görülse de; bu törenlerin geleneksel olarak bu şekilde yapıldığını öğrenmekteyiz. Bütün bu tıraş olma, cenazeyi yürüyerek takip etme, elbiseleri ters giyme, 7-9-40 gün yas tutma gibi törenlerin sonunda Kırgızların “Çoktav” dedikleri “Ölü Aşı” törenleri, ölü aşından sonra güreş oyunu, âşık atışması, at yarışı gibi bayrama benzer bir kutlama ile son bulur ki; işte bu andan sonra yas bitmiştir ve artık herkes günlük hayatına dönmektedir.(a.g.e. aynıyer) Bir önemli bilgi de Çin kaynaklarında Hunların defin törenine dair verilen bilgidir ve bu bilgiye göre İsa’dan önce III. yüzyıla aittir. Bu haber “Hunların ölülerini tabut içine koymuş olduklarıdır. Bu tabut iki katlı olup iç ve dış tabutlardır, tabutlar altın ve gümüş işlemeli kumaş gibi kürklerle örtülmektedir. Günümüzdeki gibi ağaçlar dikilmiş mezarlıklar ve matem giysileri yoktur, ölü ile beraber öldürülenler yüz, hattâ yüzden fazla olmaktadır.” (Hyasinth I, 16: İnan, 2020: 180) Bu törenlerde anlaşıldığına göre matem evine kara bir bayrak asılmakta ve atın kuyruğu kesilmektedir. Aynı şekilde ölenin karısının da saçları kesilmektedir. Atın kuyruğunun kesilmesini Kazaklar tullamak(dul yapmak) olarak ifade etmektedir(İnan, 2020: 198- 200) o hâlde günümüzde kocası ölen kadınlar için kullanılan “dul olma” ifadesi ilə səslənir.