Temel, Amerika’da bir kasabada çalışan arkadaşı Dursun’u ziyarete gitmiş.
Dursun, Temel’i kasabanın barına götürmüş. Tam bardan içeri gireceklermiş ki Temel kapının önünde bağlı duran bir eşek, yanında da içi dolar dolu büyük bir cam kutu görüp, Dursun’a;” Ula bu nedur?” diye sormuş.
Dursun;” Bu eşek konuşilanu anlayi Temel.” demiş “ Kim bu eşeğu güldirürse kutudaki tüm paralarıu alup gidebilur. Yalinuz denemek içun kutuya on dolar atman lazum!” demiş.
Temel; “Ben güldürirum da! At kutuya 10 dolar ve benum dediğimu eşeğun kulağına söyle!”
Temel Dursun’un kulağına bir şey söylemiş, Dursun da onu eşeğin kulağına…
Yıllardır hiç gülmeyen eşek bir anda gülmeye başlamış ve Temel de koca bir kutu 10 doları cebine indirmiş.
Türkiye’ye çok mutlu dönen Temel, beş yıl sonra tekrar Dursun’u ziyarete gitmiş.
Eşek yine barın önünde ve daha büyük bir cam kutunun içi yine dolarlarla dolu.
Temel;” Ula Dursun!” demiş “ Hadi şu paralaru bir daha alalum!”
Dursun;” Bu defa kural değiştu Temel’um!” demiş “ Hem denemek içun kutuya 20 dolar atman lazum hem de eşeğu güldürmek değul ağlatmak gerekeyi!”
“ Ben ağlatirum, at yirmi dolaru” demiş Temel “ ancak beni şu ahirun içunde bir dakika eşekle yalnuz bırakacaksinuz!”
Dursun atmış 20 doları ve bir dakika sonra eşek ahırdan iki gözü iki çeşme ağlayarak çıkmış.
Temel bu kez bütün parayı büyük bir torbaya doldurmuş ve tam bara girecekken başta kasabanın şerifi olmak üzere bütün kasaba Dursun ve Temel’in etrafını sarmış ve “ Eşeği nasıl güldürüp ağlattığını açıklamazsanız, sizi tutuklarız demişler.
Dursun korkuyla konuşmuş;” İlk geldiğimizde eşeğin kulağında İngilizce olarak Temel’inki seninkinden büyük!” demiştik ve eşek gülmeye başlamıştı. Şimdi ne yaptığını ben de bilmiyorum!” deyip merakla Temel’e dönüp sormuş “ Ağlatmak içun ne ettiğuni söylemezsen hem bizu tutuklayacak hem paralaru geru alacaklar!”
“ Ne edeceğum ula!” demiş Temel gülerek “Ahurda benumkinu çıkarup gösterdum! Hepsi bu!”
Şu anda Türkiye’de bu fıkradan çok daha komik bir durum yaşıyoruz ve hepimiz sinirden gülüyoruz.
Şu an; üçüncü kez seçilen ve 11 yıldır Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturup, şimdiden açık açık 4. kez seçilmenin yollarını arayan Sayın Cumhurbaşkanımızın üniversite diploması, kralın elbisesi gibi.
Yani, sadece kendisiyle ters düşmeyi göze almayacak kadar akıllılar görebiliyor.
Hani, Konyaaltı Plajını gerçekten Konya’da sanan rehber Temel, Mayolu ve bikinili 100 kadar turistle Karapınar çölünde yürürken, rastladığı bir Konyalıya sessizce sormuş;
“Denuze ne kadar kaldu hemşerum?”
“ Yaklaşık 300kilometre!” demiş Konyalı şaşırarak.
Temel hemen gruba dönüp açıklama yapmış; “ Şu anda dünyanun en güzel kumina sahip ve en büyük plajundayuz!”
Kafilenin yarısı” Nerede bu deniz?” diye homurdanırken diğer de hep bir ağızdan bağırmış;
“ Oh be! Allahım, ne plaj ama!”
Türkiye’nin içinde bulunduğu durum da aynen bu.
Son yerel seçim sonuçlarına bakılırsa Türkiye’de Sayın Erdoğan’ın rehberliğinden memnun olanların sayısı bir hayli düşse de hala “ Oh be! Allahım ne plaj ama!” diyerek peşinden giden seçmenler var.
Türkiye’ye 22 yıldır yol görsen rehber de, bir yandan dördüncü kez aday olabilmenin yolunu ararken, diğer yandan en korktuğu rakibi olan Sayın İmamoğlu’nun adaylığını önlemenin yollarını arıyor.
Şimdi, sığınılan son liman İmamoğlu’nun diploması. İstanbul Üniversitesi bu konuda 2020 yılında resmi bir belge vermiş.
Ancak, bu belge konuyu kapatacağına, İstanbul Üniversitesi’ni de sanık yapacakmış gibi görünüyor.
Rehberden memnun olmayan bizler de bir yandan “ Yeter artık! Deniz nerde? Sizin diplomanızın aslı nerde?” diye bağırıp, diğer yandan da sinirden gülüyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanım, sizinkini çıkarıp bir gösterseniz, cam kutudaki bütün oylar sizin olmasa da vallahi benim oyum sizin.
Yanlış anlaşılmasın; “ Sizinkini” derken “Diplomanızın Aslını” kastediyorum elbette!
Ya da artık siz şunu kabul edin;
DENİZ BİTTİ!
Aday olabilseniz de oylamasanız da!
Ulvi Puğ
TEREF