ÇANAKKALE DESTANINDAN( ÜÇ PINARLI ALİ

24-03-2025, 15:54           
ÇANAKKALE DESTANINDAN( ÜÇ PINARLI ALİ
Bir gün, bizim birliğe “Takviye Balıkesir gönüllüleri geldi” denildi. Gittim. 120 kişiydiler. Hemen hemen hepsi tanıdıktı. Sarıldık. Hasret giderdik. Başlarında da o zamanlar Balıkesir’in ünlü kabadayısı Üçpınarlı Ali vardı. Ali sancaktar olmuş. Tüfeği çapraz asmış, sancağın üzerine de sırma ile “Karesi Gönüllüleri” yazdırmıştı. Kabadayılığı gene elden bırakmamış, askerlikte de pek hoş olmamasına rağmen, bilene kamasını sallandırmıştı. Beni görür görmez yanıma geldi:
“Kumandanım efendi, biz buraya beklemeye gelmedik! Haydi, düşmanı basalım…”
“Burada her şey emirle olur. Hücuma sadece biz geçerse ki kendimizi gereksiz kırdırırız. Her şeyin bir zamanı var.”
“Peki, öyleyse, hücuma geçmeden yarım saat önce bize söyle de, şu sırt çantalarını emniyetli bir yere bırakalım. Şöyle rahat bir dövüşelim!”
Ali haklıydı. Sırt çantaları, askerin en kıymetli şeylerini taşırdı. Çamaşırları, paraları, mektupları, usturası, sigarası, tütünü hep sırt çantalarında olurdu. Çantaları kaybolduğunda, asker sıkıntı çekerdi. Çok hareketli zamanlarda, çanta sırtta muharebeye girilirdi. Hücuma yarım saat kala Ali’ye haber verdim. Balıkesirlileri aldı, siperlerin gerisinde bir vadide kayboldu. Hemen gelirler sandım. Beklerim gelmezler…Beklerim gelmezler…Bir çavuşa, “Şu bizim hemşehrilere bir bak bakalım..” dedim. Gitti. Biraz sonra önde Üç Pınarlı Ali, arkada arkadaşları çıkıp geldiler. Şaşırdım. Hepsi süslenmişler; hanımlarının, nişanlılarının verdiği ayrılık mendillerini kimi boynuna dolamış, kimi alnına çatmış, kimi bileğine sarmıştı. Çoğu yakalarına artık kurumuş olan gül veya karanfil takmıştı. Ali’ye sordum:
“Neden geç kaldınız?”
“Komutan Bey, biraz sonra Cenab-ı Allah’ın huzuruna çıkacağız. Temiz çıkalım dedik. Ola ki bir pislik bulaşmıştır, diye çamaşırlarımızı değiştirdik. Abdest aldık. Biz buraya oynamaya değil, düğüne(savaşa) geldik; bayrama geldik. Bugün bizim bayramımız. Onun için süslendik. Ayrılık hediyelerini taktık. Birazdan bayramımız var. Aman sen bize, hücumdan beş dakika önce yine haber ver…”
Ali’nin bu sözlerinden sonra büyük bir sessizlik oldu… Herkes kendi dünyasına dönmüş, dua ediyordu. Gözler yumulu, avuçlar açılmış, sadece dudaklar kıpırdıyordu. Saatime baktım. Ali’ye beş dakika kaldığını bildirdim. Birden bire ortalık kaynayıverdi. Hepsi birbirine sarılıyor, öpüşüyor, helalleşiyorlardı.
“Utandırmayın ha…!İyi dövüşün ha!...Gün bugündür…Anamız bizi bugün için doğurdu…hakkınızı helal edin…”
Kısa süre sonra dişler kenetli, süngüleri takmış, tüfeklerinin dipçiklerine parmaklarını geçirircesine yapışmış bölük hücuma hazırdı. Herkes ölüme hazırdı.
“Hücuuum!...” deyince sanki siperler sarsılıverdi. Hepsi, “Allah… Allah!...” diye düşmanın içine bir hançer gibi daldılar. Dövüştük… Dövüştük… Dövüştük… Akşama doğru savaş durdu. Yanıma birisi geldi, “Komutanım, Üç Pınarlı Ali sancağı vermiyor…” dedi. Gittim, baktım. O yüz yirmi kişiden, o gün on üç kişi sağ kalmış. Ali de şehitler arasında idi.
Ama sancağı öyle bir kavramış ki parmakları kenetlenmişti. Çekeyim, dedim olmadı!...
Orada, Anafartalar da üç top çam ağacı vardır. O gün şehit olanları o ağaçların arasına gömdük. Gömülen şehitlerin en üzerine de Ali’yi sancağına sararak yatırdım… Orada, Anafartalar’da çam ağaçlarının altında nice memleket evladı, bu vatana kurban koç yiğitler yatıyor…
Fanatik Balıkesirliler
TEREF












Teref.info © 2015
E-mail: [email protected]            Telefon: 051 933 93 21            Baş redaktor: Nurəddin (Xoca) İsmayılov
Məlumat internet səhifələrində istifadə edildikdə müvafiq keçidin qoyulması mütləqdir.