Sakıp Sabancı Amca'nın " KILIÇ ARTIĞI" diye ifade ettiği, Akçakaya' ya yerleşen bir Yeniçeri ailesinin öyküsü.
Bu gün, 10:54

Akçakayalı ailenin tarihsel hikayesi.
"15 Haziran 1826 tarihinde gerçekleşen Yeniçeri Ocağı'nın dağıtılmasının başladığı gün:
Yeniçeri Ellialtı Orta Komutanı Ahmet Ağa, kadim bir dostu olan Rum Marika'nın evine gizlenir.
Kırk gün sonra İstanbul'u terk etme kararını verir.
Ahmet Ağa'nın son olarak yolda görüp helalleştiği yoldaşı Halil Ağa ise bu kıyımdan canını zor kurtarıp, selameti Kayseri'nin Akçakaya köyüne atmakla bulmuştu.
İki yoldaşa bir daha görüşmek nasip olmadı.
Yıllar sonra gerçekleşecek bir evlilik yoluyla akraba olacaklarını bilmekte öyle.
1920 'li yıllar. İhsan hanım öğretmendi. Tayinle geldiği Izmir'de çok sevdiği fino köpeği sayesinde kocası olacak hayatının aşkıyla tanışmıştı. İhsan Hanım, köpeği cam yutunca soluğu İzmir Belediye'sinin veterinerliğinde almış, Veteriner Hasan Tahsin Bey köpeği kurtarmış, ama kendi kalbini kurtaramamıştı.
İzmir'e Sabancı ailesinin de köyü olan Akcakaya'dan göç etmiş olan Hasan Tahsin Bey Hacı Seyit Ağalardandı, köyü, orada doğmuş olan Somuncu Baba adlı evliya soyundan geldiği için "Seyyid "denen evliyası ile ünlüydü.
Daha önce başından bir evlilik geçmişti geçmesine ama bu seferkinin adı aşktı. Kısaca, Peygamberin öldüğü aynı günde dünyaya gelmiş olan Perran Hanım birbirlerine aşık olup evlenen bir anne babanın çocuğuydu.
Perran Hanım doğduktan (1927) sonra işleri iyice açılan Hasan Tahsin Bey , veterinerliğin yani sıra Adana'da otelciliğe başlamış, epey de zengin olmuştu.
Ama ansızın kapısını çalan ölüm, herşeyin seyrini değiştirmiş, Hasan Tahsin Bey yakalandığı verem hastalığından kurtulamayarak vefat edince İhsan Hanım iki çocukla ortada kalmıştı.
Eşinin ölümü üzerine öğretmenliğe geri dönen İhsan Hanım'ın tayini İstanbul'a çıkınca, Kadıköy Yeldeğirmeni semtine taşınmış, kızı Perran'da Beyoğlu Ticaret Lisesi'ni başarıyla bitirip, daha sonra adı Marmara Üniversitesi İktisadi Ticari İlimler Akademisi'ne dönüşecek olan Yüksek Ticaret Mektebi'ne girmişti.
Okulu bitiren Perran Hanım, bir sabah Milliyet Gazete'sini açtığında karşısına çıkan iş ilanı üzerine hemen telefona sarılıp, görüşmek için randevu alır.
Perşembe Pazarı, Zincirlihan 9/11 numaradaki ticarethane özellikle vitrifiye malzemeleri ithal eden bir şirketti. Ayrıca çivi fabrikaları işletiyordu.
Perran Hanım, kendisini ise alacak kişi KEMAL ELLİALTIOĞLU için için tam olarak "dört dörtlük bir işadamı " tabirini rahatlıkla kullanabilirdi.
Bu arada müstakbel patronunun genç, bekar ve son derece yakışıklı olmasının ne kadar önemi vardı bilinmezdi.
Ama ikisinin de bilmedikleri bir şey vardı. Büyük büyük dedeleri 1826 yılının o boğucu hazin günü, İstanbul'un kan kokan sokaklarında Fil Yokuşu'nda birbirlerine son kez sarılıp haklarını helal etmişlerdi.
Çift bir yıl sonra, 1952 yılının sıcak bir Ağustos günü evlenecek ,ticaret hayatlarında sürdürdükleri bu beraberliği hayat arkadaşlığına dönüştüreceklerdi.
Damat otuz yedi, gelin ise yirmi beş yaşındaydı.
(Yeniçeri Ağası Ahmet Ağa, İstanbul'dan ayrıldıktan sonra Toroslarda yer alan kendi köyü Ormana 'ya yerleşir. Sonraki yıllarda oğlu Mehmet 'i İstanbul'a gönderir, çocuk İstanbul 'da başarılı bir işadamı olur, soyadı kanunu çıkınca torunları Ellialtıoğlu soyadını alırlar. )
İki Hanımefendi :
Semiha ve Meliha Ellialtıoğlu.
Kaynak :Bir Yeniçeri Ailesinin Gerçek Hikayesi. /Fürüzan Gürbüz.