Corci Zeydan, Mədəniyət-i İslâmiyə Târixində nə deyib?
17-10-2024, 09:04
Corci Zeydan, Medeniyet-i İslâmiye Târihi 'nde şöyle der:
''Türkler (başlangıçta) dâima Türkçe konuşurlardı. Bâzen Arapçayı öğrenirler, fakat tekebbür sâikasıyla (büyüklük taslayarak) Arapça konuşmak istemezlerdi. Hatta Türkler kendi dillerini Araplara öğretmek için sözlükler bile meydana getirmişlerdi. Abbâsiler Devrinde, anası Türk olan Halife Mu'tasım'ın çağrılısı olarak Bağdat'a gelen Türklerin, kısa bir zamanda erklerini artırarak egemenliği sağlamaları, Türk Dili'nin sürümünü artırmış, Araplarda, Farslarda Türklere yaranmak için Türkçeyi öğrenmek isteği uyanmıştır.''
Gerçekten de Türklerin Araplarla ilişki kurdukları ilk dönemde, ulusal kişiliklerini korumaya özel bir önem verdikleri görülür. Dillerini koruma konusunda oldukça duyarlıdırlar. Öyle ki bir Türk boyu, öteki Türk boylarının dillerinde bulunmayan yabancı bir sesi (H) kendi dillerine kattılar diye, Türk sayılmamaya başlanmıştır: Bunu Kaşgarlı Mahmud'un Divân'ından öğreniyoruz:
Xotanlılarla Kençekliler, kelimenin önünde bulunan "E"leri "H"ye çevirirler. Türk dilinde bulunmayan bir harfi kattıkları için, biz onları Türk saymıyoruz!..
Diğer Türkler "baba"ya "ata" derken, bunlar kalkıp "hata" demeye başlamışlar. Bu nedenle, öteki Türkler bunları Türklükten alıvermiş. Türklerin, uzak geçmişte ulusal kişiliklerini, dillerini bu ölçüde koruyan bir toplum oldukları kesin olduğuna göre, Müslüman olduktan sonra bile uzun yıllar bu davranışlarını sürdükleri bilindiğine göre; nasıl olup da sonradan analarının dilleri bile Arapça, Farsça egemenliğine girmiş bir topluma dönüştükleri, üzerinde durulmaya değer bir konudur. Nasıl olup da Türk anası, kendi çocuğunu Arapça, Farsça sözcüklerle sever,okşar, oynatır, uyutur olmuştur?
Burada, bir dilden öteki dile olağan düzeyi aşmayan ölçüde bir sözcük karışımı değil, "ananın dilinin yabancılaşması" gibi önemli bir dönüşümden söz ediyoruz. Bunu yalnızca "Arapların dinsel inançlarının Türklerce benimsenmiş olmasının doğal sonucu" olarak göremeyiz. Nedeni şu ki, yapılan ilk Kur'an çevirilerinde Arapça, Farsça sözcük oranı neredeyse yüzde yarımdır (250'de 1). Türkler, benimsedikleri dinin Arapça kutsal yazılarını, neredeyse bire bir oranında Türkçeye çevirmişlerdir. 1000 yıllarında yapıldığı uzmanlarınca saptanan bir Kur'an çevirisi, İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'nde 73 numara ile korunmakta olup, Karahan Türkçesiyle bütün eksiksiz bir çeviridir. Kur'an'daki bütün Arapça dinsel terimler, deyimler, bu çeviride Türkçeleştirilmiştir.
Cengiz ÖZAKINCI,''Dünden Bugüne Türklerde Dil Ve Din''
TEREF