GATA REZALETİ, AŞI REZALETİ
Bu gün, 09:04

Türkiye’de günün birinde elbette ki bu dönemin tarihi de yazılacak...
Yaşadığımız şu yılları bilmeyen milyonlarca insanımızın yüzü o tarihi okuyunca kızaracak.
Belki de olanlara inanmayacak.
Örneğin bir zamanlar bizim askeri hastanelerimiz vardı.
Adına GATA (Gülhane Askeri Tıp Akademisi) denirdi.
Asker doktorlar tarafından yönetilen muazzam bir uzmanlık kuruluşu.
Türkiye terör belasıyla boğuşurken şehit düşen binlerce askerimiz vardı. Buna bir de gazilerimiz eklenmişti.
★★★
Gazilerin sayısını bilmiyoruz...
Güneydoğu’da, Suriye ve Irak’ta kolu bacağı kopmuş, gözleri kör olmuş nice pırıl pırıl vatan evlatları...
GATA hem genel tıp ve cerrahi konularına eğilir hem de engelli kalan gazilerimiz için özel tedavi yöntemleri geliştirirdi.
Bu amaçla teröre yoğunlaşan özel bir tıp dalı geliştirmişti.
Bu konuda özel doktorlar, hemşireler yetiştirir ve bunlar özellikle Doğu’da terör bölgelerindeki askeri hastanelerine gönderilirdi.
Bu uygulamaların adına savaş cerrahisi denirdi...
Ve bu açıdan bakıldığında hiç tartışmasız dünyada bir numara olmuştuk. Yabancı doktorlar ülkelerinden gelip bizimkilerden bir şeyler öğrenirdi.
★★★
Tayyipgiller iktidarı günün birinde inanılmaz bir karar aldı: GATA kapatılmıştı.
Sadece GATA değil memleketin dört bir yanındaki askeri hastaneler de kapatıldı.
Yüzlerce askeri doktor sivil hastanelere geçirildi ama işin tadı artık kaçmıştı.
O uzman doktorların çoğu şimdi ya emekli oldu ya da özel sektörde görev aldı.
AKP iktidarının bu acımasız, yanlış ve gaddar kararının nedenleri kamuoyuna hiçbir zaman açıklanmadı...
Karşımızda yıllardan beri iç siyasete dalmış bir Milli Savunma Bakanlığı var.
Genelkurmay Başkanlığı olduğu gibi duruyor.
Bu kurumların gerçek bir bilim yuvası olan GATA konusundaki sessizlikleri günümüzde bile sürüp gidiyor.
Günün birinde açılır mı, açılırsa ne olur, bunları bilen yok.
Bilinen tek şey GATA artık yok!
Kapatanlar hayrını görsün.
★★★
Gelecek yıllarda bu günlerin tarihini okuyup bir şeyler öğrenmeye çalışacaklar için bir konu dava var!
Okuyunca belki inanmak istemeyecekler ama doğrudur.
2020’li yıllarda bütün dünyada ölümcül bir salgın çıkmıştı.
Adına Covid ya da Korona deniliyordu...
Aşısı olmayan ve tedavisi henüz bilinmeyen bu salgın bütün dünyada milyonlarca insanın ölümüne neden oldu.
Bu yıkımdan Türkiye de payına düşeni aldı.
Durum ciddiydi... Bir sürü önlemler yürürlüğe sokuldu, iş yerleri kapandı, sokağa çıkma yasakları ilan edildi.
★★★
Bir süre sonra bu salgının aşısının yurt dışından ithal edileceği duyuruldu.
Hepimiz aşı kuyruklarına girip aşılandık.
Fakat bizim uyanık iktidar bunun da çaresini hemen buldu! Topluma propaganda çağrıları yapılıyordu:
“Müjde... Salgının aşısını artık Türkiye’de üretiyoruz. Vatandaşımız gidip bu yerli aşıyı yaptırsın!..”
Yerli ve milli aşımızın (!) adını Turcovak koydular.
Ortada bilimsel olarak üretilen herhangi bir aşı falan yoktu, her şey palavra idi. Türk Milleti yine uyutuluyordu.
★★★
O günlerde hep sorduk:
“Bu yerli ve milli aşıyı acaba nerede nasıl üretiyoruz? Bilimsel değeri nedir?..”
Aradan yıllar geçti, bu soruların yanıtı henüz verilmedi.
Gerçekler şimdi ortaya çıkıyor... Adını Turcovak koydukları aşının hiçbir bilimsel değeri yoktu. Milletin sözüm ona aşısını “Suyla karışık bir eriyikle” yapmışlardı.
Tamamen yutturmacaydı.
Türkiye’nin Atatürk döneminde kurulan gurur verici bir kuruluşu vardı.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü.
Memleketin bütün aşıları orada gerçekten yerli ve milli olanaklarla üretilirdi.
Kuduz, verem, tifüs, çiçek, tetanoz, boğmaca, kabakulak, aklınıza ne gelirse...
★★★
Geldik 2011 yılına ve bu iktidar Refik Saydam’ı da kapattı.
İnanılmaz bir şeydi ama oldu.
Dışarıdan ithal edilen aşılara yaklaşık bir milyar dolar ödemiştik de elde kalan yerli ve milli (!) aşılar ne olacaktı.
Akıllarına yine bir cingözlük geldi...
“Bunları Afrika ülkelerine kakalayalım, propaganda yapmış olalım..!”
Aşılar törenle Afrika’ya gönderildi. Somali, Gana, Nijerya...
Elde kalanlar ise depolarda gizlice imha edildi.
★★★
Şimdi aradan yıllar geçti.
Gerek GATA ve gerekse Refik Saydam’ın kapatılmasının nedenleri bugüne kadar açıklanmadı.
Düzmece aşımızın nereye ve kimlere kakalandığını bilen de yok. Hesabı sorulması gerekmiyor mu bunların?
Emin ÇÖLAŞAN