Dördüncü Haçlı ordusu Qüds əvəzinə İstambulu (Konstantinopol) "fəth" etdi...
20-07-2024, 10:54
1200’lerin başında da zamanın Papa’sı Üçüncü Innocent yeni bir Haçlı ordusu toplamış ve Dördüncü Haçlı Seferi’ni hazırlamıştı...
Kudüs’e gitmek üzere yola çıkan askerler Venedik gemileriyle Avrupa’dan ayrıldılar ama İstanbul’a vardıklarında şehrin zenginliği o zamanın fakir Avrupası’nın dört bir tarafından gelmiş olan askerlerin gözlerini kamaştırdı ve Kudüs yerine Bizans’ı almayı tercih ettiler! Taht mücadeleleri yüzünden zaten bitkin halde bulunan Bizans saldırılara dayanamadı, 1204’ün 12 Temmuz’unda Haçlılar’ın eline geçti, İstanbul’da yarım asır boyunca devam edecek olan bir Lâtin hâkimiyeti kuruldu ve şehir, tarihinin en büyük yağmasını yaşadı.
Haçlılar, işe evleri soymakla başladılar. Yağmaya şahit olan Villehardouinli Geoffrey isimli tarihçi, “Askerler elbiselerinin üzerine işlenmiş olan haçın mânâsını unuttular, kasaplığa ve kundakçılığa giriştiler. Evler ateşe verildi, saraylar ile resmi binalar tamamen soyuldu. Erkekler öldürüldü, kadınlar tecavüze uğradı, en kıymetsiz eşyalar, hattâ köylülerin gömlekleri bile yağmalandı” diye yazacaktı.
Derken, sıra zamanın en büyük mâbedi olan Ayasofya’ya geldi ve Ayasofya sadece yağmalanmakla kalmadı, tam bir rezalete sahne oldu. Askerler kiliseye katırlarla ve Fransız bir fahişeyle beraber girdiler. Katırlar yağmalanacak kıymetli kutsal eşyaları taşımak, fahişe de âlem yapmak içindi.
Yağma, sadece birkaç dakika sürdü. İşe duvarlardaki kaplamalardan başlandı, Hazreti İsa’nın havarileriyle Hazreti Meryem’e ait olduğuna inanılan eşyalar, Hazreti İsa’nın çarmıha gerilmesinde kullanıldığı söylenen kutsal çivilerden biri ile peygamberin başına takılan dikenli taç, altın ve gümüş haçlar ve kıymetli madenlerden yapılmış ne varsa katırlara yüklendi. Kilisede bir taraflara saklanmış olan rahiplerin karınları deşilirken rahibeler de tecavüze uğradı. Talana yetişemeyen Katolik askerler ise Ayasofya’nın şifalı olduğu, böbrek ve göğüs ağrılarına iyi geldiği söylenen sütunlarından parçalar kopartmaya giriştiler. Yüklenen eşyaların ağırlığı altında hareket edemez hale gelip oldukları yere yıkılan katırlar da kılıçlarla parça parça edildi.
Kilisede ne var ne yok götürüldükten sonra, sıra eğlenceye geldi ve Papa’nın askerlerinin beraberinde getirdikleri Fransız fahişe, Ortodoks Patriği’nin birkaç gün öncesine kadar vaaz verdiği kürsüye çıkıp açık saçık şarkılar okumaya ve müstehcen bir raksa başladı. Askerler de o sırada fıçılar dolusu şarap içmekle meşguldüler.
İstanbul, bu yağmadan sonra Bizans’ın yerini alan “Latin İmparatorluğu”nun başkenti oldu ve şehrin üzerine çöken kâbus tam 57 sene devam etti. Bizans İmparatoru Sekizinci Mihail Paleolog, İstanbul’u 1261’de geri aldığı zaman baştan aşağı yağmalanmış bir şehirle karşılaştı. Haçlılar herşeyi toparlayıp götürmüş, İtalya’da ve Fransa’da satmışlardı.
Hazreti İsa’ya ait olduğuna inanılan ve bugün Torino’da muhafaza edilen kefen ile Venedik’teki San Marko Meydanı’ndaki kilisede bulunan dört adet at heykeli yağmalanan eserlerden sadece birkaçıydı ve Bizanslılar’ın sonraki “Ayasofya’da kardinal külâhını görmektense, Müslüman sarığını tercih ederiz” demelerinin sebebi de 1204’te yaşadıkları bu felâket idi...
Ulupamir Kirgiz KÖYÜ
TEREF