KRİPTO TARİHÇİLER: TROYALILARIN TÜRKLÜYÜ VƏ BATI ANADOLUDA TROYALI BİR TÜRK KRALI: TARKAN

31-07-2024, 16:45           
KRİPTO TARİHÇİLER: TROYALILARIN TÜRKLÜYÜ VƏ BATI ANADOLUDA TROYALI BİR TÜRK KRALI: TARKAN
KRİPTO TARİHÇİLER,
TROYA SAVAŞLARININ ON YIL SÜRDÜĞÜNÜ YAZARLAR,
İKİ MİLLETİN SAVAŞTIĞI TROYA'DA SANKİ YUNANLILAR KENDİ KENDİLERİNE SAVAŞMIŞ GİBİ, YALNIZ YUNAN ADINI SÖYLERLER,
DİĞER MİLLETİN ADININ ETRAK OLDUĞUNU SÖYLEMEZLER !
***
Akademi üyesi Türkolog F. Mehmet YİĞİT yazdı
MÖ.3000 lerden MS.400 lere kadar Ege ve Trakya'da Egemen olan Troyalılar ve devamcısı olan Traklar (yani Türkler), At yetiştiren Kımız içen Türk soylu Uluslardandır. Troya veya Truva Türkçede TUR-OVA: Turların/Turanlıların(Türklerin) Ovası/Obası/Ülkesi anlamına gelmektedir.
-M.Ö.3000 lerden M.S.400 lere kadar Ege ve Trakya'da Egemen olan Troyalılar ve devamcısı olan Traklar (yani Türkler), At yetiştiren Kımız içen Türk soylu Uluslardandır.
(MÖ 90– MÖ 30, yılları arasında yaşayan) tarihçi Diodorus Bibliotheke Historike (Tarih Kitaplığı) adlı eserinde "Truva toprakları üzerinde kral olarak ilk hüküm süren kişi"nin Teucer/Teukros (Türk) olduğunu ifade eder. Ankhises, Aineid'te onu Truvalıların "ilk atası" olduğunu hatırlatır. Teucer, Okeanos (Okeanidlerin yani Okyanuslar,Denizler ve nehirler hakimi Okların ülkesinden gelen) ve Tethys'in (Nehirlerin annesi) çocuğu Skamander (Saka Türk'ünün) oğludur.Dardanos'un gelişinden önce, Dardanya (ve daha sonra Troad /Troya diye anılan bölge) Teucria (Türkiye) ve sakinleri Teucrians (Türkler) olarak biliniyordu ve isimleri Kral Teucer'den /Teukrostan (Türk'ten) geliyordu.Skamander (İskit/Sakalı), Zeus'un oğlu olan bir nehir tanrısı olarak da tanımlanmaktadır.
Bu efsanenin bir benzerini (d.MÖ 484 ö.MÖ 425) yılları arasında yaşayan, Tarihin babası sayılan Herodot İskitlerin ortaya çıkışı ile ilgili şu efsaneyi anlatır:
Skyth'ler (İskit Türkleri), kendilerini ırkların en genci sayarlar ve kökenlerini şöyle gösterirler: Bu ülke boştu, burada ilk olarak Targitaos (Türklerin Atası) adında bir adam doğdu. Bu Targitaos'un babası Zeus, anası da Borysthenes ırmağının kızıymış.
TRUVALILAR TÜRK'TÜR
Troia Savaşı’nın da öncesine dayanan Türklerin varlığı hususu, hali hazırda dünya genelinde bilim dünyası tarafından kabul edilen bir olgudur. Konu hakkında İngiliz bilim insanları S. Lloyd ve G. Child bu tarihi, Troia Savaşı’nın gerçekleştiği tarihten daha da gerilere taşıyarak, Turanlılar denilen Türklerin yaklaşık 10 veya 12.000 yıl önce Dicle ve Fırat ırmakları bölgelerine yerleştiklerini ve yeryüzündeki uygarlıkların ortaya çıkmasında büyük işlevler gördüklerini yazmışlardır (Garaşarlı, Ç. (2014). Troialılar ve Etrüksler Türk İdiler, (S. Yavuzaslan, Çev.), Konya: Kömen Yayınları., s. 10).
Türklerin Anadolu’daki varlığını, MÖ 1180’lerde Troialılara dayandırma hakkındaki görüşler/iddialar, hatta Orta Çağ’da devam eden tartışma konusu yeni keşfedilmiş bir olgu/bilgi değildir. Birbirlerinden naklederek birçok Batılı tarihçi bu görüşü/iddiayı bir takım değişikliklerle yüzyıllarca tekrar etmişlerdir.
Troialıların Türk olduğu konusundaki görüşler daha sonraki yüzyıllarda da Batılı bilim adamları tarafından savunulmaya devam etmiştir. Ünlü Fransız tarihçilerinden olan Scipion Dupleix, bu tür iddiaların az da olsa gerçek bir tarafı olduğunu belirtmiştir. Zaten kendisi de “Memoires des Gaules” isimli kroniğinde bu iddialara yer vermiştir (Dupleix, S. (1619). Mémoires des Gaules depuis le déluge jusqu’à l’établissement de la monarchie française, Paris. s. 129).
Macar tarihçi Prof. Dr. Alexandre Eckhardt ise Troialılarla Türklerin muhtemel yakınlığının, VII. yüzyıldan beri Avrupa’da tartışıldığını, özellikle XIII. ve XVII. yüzyıllar arasındaki eserlere dayandırarak yazmıştır. Macar Profesöre göre Batı’da –Troialılar bağlamında- ‘Türk’ kelimesinin geçtiği ilk vesika VII. yüzyılda yaşamış bir Frank rahibinin ‘Hieronymus Scarpum’ adlı yazısıdır ki, buna benzer diğer bazı eserlerle beraber bu bilgiler daha sonra Fredegaire mecmuası ismi altında yayımlanmıştır. Rahip Hieronymus’a göre, Troia’da savaşın kaybı sonrası Troialıların bir kısmı Thrakia ve Makedonia bölgesine yerleşmiş ve aralarından, Torquotus isminde birisini hükümdar olarak seçmişlerdir. Bu hükümdara tabi olanlar da Torqui, Turqui, Torci adını almışlardır (Atabinen, R. S. (1943). Türklerin Avrupalı’larla Müşterek Troya Menşeleri Efsanesi Üzerinde Araştırma. III. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, 543-556. Ankara: Türk Tarih Kurumu, s. 543- 544).
Troialıların kökeniyle ilgili Batılı tarihçiler tarafından verilen bilgiler, aslında yalnız Troia’nın değil, Akdeniz Bölgesi’nin büyük bir kesiminde yaşamış ulusların tarihiyle ilgili yeni bir takım önemli bulguları ortaya koyması bakımından da dikkate değerdir. Zira bu bulguların/bilgilerin önemli bir sonucu, MÖ 1180’lerde Küçük Asya da (Asia Minor) denilen Anadolu’da Troia kentini kuran toplumla, İtalya’nın ve diğer komşu ülkelerin ilk ulusları olan “Pelasglar”ın, yani Thraklar da denilen Thrakialıların ve Etrüsklerin aynı soydan oldukları iddiasının ortaya çıkmış olmasıdır. Söz konusu edilen bu ulusların Türk kökenli oldukları iddiaları, bir yandan Avrupa kroniklerinden öte yandan ise Avrupa’da yapılan bilimsel araştırmalardan ortaya çıktığı anlaşılmaktadır (Garaşarlı, 2014, s. 3).
Orta Çağ uzmanı olan Alman bilim adamlarından Krusch’un ve W. Wilmans’ın, Turqui, Torci ve Torcoht kelimeleri üzerine tetkiklerinde, Turci kelimesinin, Roma döneminde çıkmış olduğu sonucuna varmışlardır. Bir diğer bilim adamı Th. Birt, IX. yüzyıla ait ‘sycamber francus et teucrus’ tabirlerini kapsayan bir vesikaya dayanarak Teucri’lerden bahsederken, Latinlerin Troialılara ve ayrıca Türklere verdikleri isimler arasındaki benzerliğe dikkat çekmiştir (Atatbinen, 1943, s. 544). İskandinav kaynaklarında, Troia’dan Avrupa’nın kuzeyine geldiği belirtilen toplumun, hem Troialılar hem de Turkoslar diye anılması, onların aynı ulus olduğu yargısını ortaya çıkarmıştır.
Örneğin, “Yerin Tanımı’ adlı coğrafi kaynakta, Asya’dan (Anadolu) gelmiş olan Türklerin (bugünkü Avrupa’nın) kuzey ülkelerine ulaştıkları yazılmış ve yine aynı kaynakta bu ulusun önderinin Tor’un oğlu Odin olduğu belirtilmiştir (Garaşarlı, 2014, s. 3)
Makale: TARİHTE İLK DOĞU-BATI ÇATIŞMASI OLARAK GÖRÜLEN TROIA SAVAŞI’NIN ‘TARAFLARI ÜZERİNE’ PSİKOPOLİTİK BİR DEĞERLENDİRME: BATI DÜŞÜNÜNDE TROİALILAR VE AKHALAR Prof. Dr.A Şenol KANTARCI Akdeniz Üniversitesi Siyasi Tarih Anabilim Dalı)
Tarihi kaynaklarda At yetiştiren ve kımız içen Truvalıların Türklerle olan ilişkisi daha 7. yüzyılda yazılmış Fredegar Günlüğünde (Kroniğinde) ve 12. yüzyılda yazılmış Gesta Francorum adlı yapıtta anlatılıyordu.
Tarihçi Nicole Gilles Türklerin Truvalı Turkosların soyundan geldiğini konuyla ilgili çalışmasında anlatmaktadır.
12. yüzyılda yaşamış tarihçi Tyreli William da Türklerin Truvalı olduğunu ve onların ataları Turkosların Saka yurtlarına göçünü yazmaktadır.
14. yüzyılda yaşamış tarihçi Andrea Dandalo,Türklerin Truva Hakanı Priam gibi Turkos soyundan geldiğini bildirmekle birlikte, ayrıca Türklerin Kafkaslardan geldiğini de yazmıştır.
Dominik Papazı Floransalı Antoninus da günlüğünde Türklerin Truvalı Turkoslarla aynı ulustan olduğunu dile getirmiştir.
Aynı bilgileri Bracciolini,Poggio, Isidor, Ficcino gibi Avrupalı ve öteki tarihçiler de bildirmişlerdir.
1354 yılında ölen Venedik tarihçisi Andrea Dandolo eserinde şöyle yazmaktadır: Türklerin vatanı Kafkas dağlarının arkasındadır, kökenleri Truvalılar kralı Priamos'un oğlu Troilos'un oğlu Turkos'a dayanmaktadır. Turkos, kentin alınmasından sonra yandaşlarının büyük bir bölümüyle bu yörelere sığınmıştır.
TROYALILAR TÜRK MÜYDÜ? BİR MİTOSUN; DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINI
Turoyalıların Türk olduğuna dair kaynak, ta 6. Yüzyıla gidiyor. Yani, Türklerin Avrupa'ya yönelmelerinden çok öncesine.
Fransız tarihçisi Jean Poucet, "Le myth de l'origine troyenne au Moyen age et la Renaissance: un exemple d'ideologie politique" (Ortaçağ'da ve Rönesansta Troyalı kökenlilik mitosu: siyasal bir ideoloji örneği) adlı kitapçığında, 6. Yüzyılda yaşamış olan tarihçi Fredegaire'ın şunları yazdığını aktarıyor: "Troyalılar Avrupa'ya geldiklerinde iki kola ayrıldılar. Bir tanesi Francion'lu Frankların, ötekisi ise Turcoth'lu Türklerin ortaya çıkmasına yol açtı. Franklar, Ren nehrine doğru yöneldiler, ötekiler ise Tuna dolaylarında kaldılar. Bunlar kendilerine Turcoth adlı bir kral seçtiler. Türklerin adı da buradan geliyor."
Yine Poucet, 1190-1264 yılları arasında yaşamış olan Vincent de Beauvais'nin "Speculum historiale" adlı Latince eserin-den şu alıntıyı yapıyor: "Troya'nın tahrip edilmesinden sonra Troya askerleri ikiye ayrıldılar. Bir grup, Troya Kralı Priamos'un oğlu Hektordan torunu Francon'u takip etti; ötekilerse Priamos'un oğlu Troilus'tan torunu Turkus'un peşinden gittiler. İşte bu yüzden bugün, adları Franklar ve Türkler olan iki halk var." Görüldüğü gibi, Kral Louis IX'a sunulan ve o dönemdeki tarih bilgisini özetleyen bu eserde, spekülatif değil, olgusal bir dil kullanılmış.
Tarih Vakfı tarafından yayımlanan Toplumsal Tarih dergisinin 116. ve 118. sayılarında bu tartışmayı 2003 yazında gündeme getirmiş olan tarihçi Stefanos Yerasimos, o dönemde egemen olan algılamaya örnek olarak Andrea Dandolo adındaki Venedikli tarihçinin 1354 yılında yazdığı şu cümle- leri örnek gösteriyor: "Türklerin vatanı Kafkas Dağları'nın arkasındadır. Kökenleri Troyalıların kralı Priamos 'un oğlu Troilos'tan torunu Turkos'a dayanmaktadır.
Turkos kentin alınmasından sonra yandaşlarının büyük bir bölümüyle bu yörelere sığınmıştır." Gene Fransız tarihçisi Poucet'ye göre, 1460'lı yıllarda Sebastien Mamerot adlı bir tarihçi de benzer şeyler yazmıştır: "İşte bu yüzden günümüzde oralarda egemen olan Türk kadın erkekleri çok yiğit ve çok güçlü Hektor'un soyundan gelmektedir." ve Bu arada Türklerle Troyalılar arasındaki ilişkiyi Latin şairi Vergilius'un sözünü ettiği Teucri'ye bağlayanlar, bu kelimeyi "Türk" anlamına gelen Latince "Turci" ve İtalyanca "Turchi" kelimelerinin kaynağı sayanlar da çıkmış.
Öyle anlaşılıyor ki, ayrıntılarda farkılıklar olsa da, Türklerin Troya kökenli olduğu "mitos"u bu dönemde Katolik Avru- pa'sında çok yaygın kabul görmüş, adeta sorgulanmaz bir olguya dönüşmüş. Bunu Ortaçağ'ın sonlarında Türkiye'yi ziyaret eden gezginlerin yazdıklarından da anlıyoruz.
Örneğin, İstanbul'un Fatih tarafından alınmasından on beş yıl kadar önce Türkiye'ye gelen, bu arada Troya'yı arayan ve Bozcaada'yı gezen Katalan gezgin Petro Tafur, Türklerin Troyalı olmaları nedeniyle, Troya'nın öcünü mutlaka alacaklarını yazmıştır. İfadesi çok kesindir, hiç lamı cimi yoktur. Ondan beş altı yıl sonra (1444) gelen gezgin Anconali Cyriac da Türklerin Troyalılığını sorgulamaya bile gerek görmemiştir. Ona göre dünyamız (ki Akdeniz o dönemde öyle görülüyordu) ikiye parçalanmıştır. Ve bu bölünmüşlüğe son verme- nin sorumluluğu iki kavmin omuzlarındadır:
"Yunanların çocuklarının ve Troyalıların çocukları olan Türklerin!" Anconalı Cyriac 15. Yüzyılda Türklerle Yunanlıları barış yapmaya ve uygarlıklar çatışmasına son vermeye davet ediyor!
Bu dönemde Türklerle Troyalıların özdeş tutulmalarının bir örneğine de Eski İzlandaca sözlüklerde rastlıyoruz. Bu sözcüklerde "Tyrkir" kelimesinin iki anlamı olduğu görülüyor: Birincisi Türk, ikincisi Troyalı. Türklerin Troya kökenli olduğuna ilişkin savın özellikle Katolik dünyasında benimsenmiş olmasını, onların büyük rakipleri Ortodokslarla çatışmaları çerçevesinde açıklayabiliyoruz. Türklerin Ortodoks Bizansı yenmesi, Trakya'ya geçip Or- todoks Sırpları yenilgiye uğratması Katolik dünyasında memnuniyet yaratmıştı. Balkanlarda Ortodoksların da, Katolik boyunduruğuna düşmektense Müslüman Osmanlıların yönetimi altında yaşamayı tercih ettiklerini söylediklerini tarihçiler belirtiyorlar. Ama ne zaman ki Osmanlılar, Avrupa'nın içlerine yönelip Katolikler için tehlikeli hale geliyor, bu kez tam tersi oluyor, bizzat Katolikler tarafından Türklerin asla Troyalı olamayacağı yönünde savlar üretilmeye başlanıyor. Tarihçi James Harper bu dönüşümü şöyle anlatıyor: "Katolik Avrupa, Osmanlı İmparatorluğu'nun yeni topraklar alarak genişlemesinden ve kültürel 'ötekiliğinden' doğru- dan doğruya tehdit edildiğini hissettiğinde, Türklerin Troyalılığına karşı çıkan savlar büyük bir önem kazandı. Troya kökeni, soyluluk ve üstün ahlaklılık işareti sayılıyordu; İstanbul ile Roma arasındaki düşmanlık artınca, bu hasletlerin düşman halka tanınmaması bir zorunluluk haline geldi. Başta Papa II. Pius olmak üzere alimler tüm enerjilerini Türklerin Troyalı olamayacağını kanıtlamaya yönelttiler." (Rome versus Istanbul: Competing Claims and the Moral Value of Trojan Heritage- Roma İstanbul'a karşı: Karşılıklı İddialar ve Troya Kökenliliğin Ahlaki Değeri.)
Ortaçağ boyunca, özellikle Katolik Avrupa'da, Türklerin Troyalıların soyundan geldiği inancının çok yaygın olduğunu gösteren kanıtları çoğaltmak mümkün, ancak gereksiz. Peki, Türkler ya da Osmanlılar bunun farkında mıydı? Farkında iseler bu konuda ne diyorlardı?
En azından bir Osmanlı padişahının bunun farkında olduğu hemen hemen kesin: II. Mehmet. Yani Fatih. Onun bu konuda yaptığı söylenen yorum, çağlar ötesinden yankılanarak günümüze ulaşıyor. İleri görüşlü bir hükümdar olan II.Mehmet, Arapça ve Farsçanın yanı sıra İtalyanca ve Rumca da biliyordu. Eski Yunanca okuyabilen genç padişah için özel olarak yazılmış İlyada kopyası Topkapı Müzesi'nde bulunuyor. 2003'de İstanbul'da açılan Troya Sergisi'nde sergilendi. Fatih'in İlyada'yı bir çok kez okuduğu, Akhilleus ve Hektor gibi kahramanları iyi bildiği düşünülüyor. Fatih Sultan Mehmet'in Troya'ya ilişkin sözlerinin kaynağı Imrozlu Kristovulos adlı bir Rum tarihçi. İmroz bugünkü adıy- la Gökçeada. Kritovulos bir çeşit saray tarihçisi olarak padi- şahla seferlere katılırmış. Prof. Dr. Ekrem Akurgal'ın "Anadolu Uygarlıkları" adlı kitabından öğrendiğimize göre, Fatih'in yakın çevresinde bulunan bu tarihçinin tek nüsha olarak yazdığı eser yüzyıllar boyu Topkapı Sarayı arşivinde unutulmuş olarak kaldıktan sonra bulunmuş ve 1912 yılında Osmanlı Meclisi'nde İzmir Milletvekili olan Karolidi tarafından Türkçeye çevrilmiş.
Fatih'in 1462 yılında çıktığı seferi Kritovulos anlatıyor: "II. Mehmet Çanakkale Boğazı'nı ordusuyla birlikte geçti, Küçük Frigya'ya doğru ilerledi ve Ilion'a vardı. Harabeleri ve eski Troya Kenti'nin kalıntılarını gezerek, büyüklüğünü, konumunu, artbölgesinin genişliğini, karayla ve denizle olan ilişkisinin ya rarlarını inceledi. Akhilleus ve Ajaks gibi kahramanların mezar- ları hakkında da bilgi aldı. Anılarını ve kahramanlıklarını saygıyla andı ve bu yüce anıyı yaşatan Homeros gibi şairleri bulunduğu için mutlu olduklarını düşündü. Başını yavaştan sallayarak 'Tanrı bunca yıl sonra da olsa, bu şehrin ve sakinlerinin öcünü almayı bana bahşetti. Düşmanlarını dize getirmek, şehirlerini talan etmek ve ganimeti Mysia'lılara vermek bana nasip oldu. Geçmişte bu toprakları Grekler, Makedonyalılar, Tesalyalılar ve Peleponezliler talan etmişlerdi. Onların soyundan gelenlere hak ettikleri cezayı ben verdim, o zaman ve daha sonraki yıllarda biz Asyalılara yapılan haksızlık benim gayretlerimle telafi oldu' dediği rivayet edilir."
Bu çeviriyi, Stefanos Yerasimos'un "Kostantiniye ve. Ayasofya Efsaneleri" adlı kitabından aldım. Yerasimos, Toplumsal Tarih dergisinin 116. sayısında çıkan yazısında, kimilerince bazı itirazlara uğrayan bu alıntının, "resmi tarihçi" Kritovulos tarafından Fatih'in onayı olmaksızın yazılamayacağına göre, gerçeği yansıtması olasılığının yüksek olduğunu belirtiyor. Görüldüğü gibi, bu alıntıda Fatih Sultan Mehmet, Troya kentinin öcünü aldığını açıkca söylüyor ve kendisinden "Biz Asyalılar" diye söz ediyor. Bu önemli. Çünkü Asyalılık hep Troyalı'lığın övünülen özelliklerinden birisi olagelmiş. Troya Savaşı da (tıpkı 3 bin yıl sonraki Çanakkale Savaşı gibi) başta Heredot olmak üzere pek çok tarihçi tarafından bir Avrupa-Asya savaşı olarak değerlendirilmiş.
1951 yılında "Türklerin Avrupalılarla Müşterek Troya Menşeleri Efsanesi Üzerinde Araştırma" başlıklı bir kitapçık yayımlayan tarihçi Reşid Saffet Atabinen, Homeros'un İlyada'yı yazdığı ya da topladığı dönemde Avrupa-Asya kavramının Ege Denizi'nin doğu ve batı kıyılarıyla sınırlı olduğunu hatırlatıyor ve şöyle diyor: "Şu halde Troya menşei denilmekten maksat, Avrupa Helenlerine karşı Asya menşeidir." Yani, bir yanda Yunanlılar öte yanda Troyalılar.
Bir yanda Avrupalılar, öte yanda Asyalılar! Avrupalı ulusların ve soyluların kökenlerini Troya'ya bağ- lamak isteklerine gelince... Bunun nedeni, Ortaçağ'da Troya'nın, yani Asya'nın, üstün cengaverliği ve ahlakı temsil etti- ğine inanılmasıdır. Avrupalı kendi soyluluğunu, kökenlerini, Asya'ya bağlayarak kanıtlamaya çalışmaktadır. Üstün olan, görkemli olan Asya'dır! "Mavi kanın" pınarı Asya'dır.
Fatih'in Bizansı mağlup ederek Troya'nın öcünü aldığı görüşüne İstanbul'un fethinden sonra Batılı kaynaklarda da rastlanıyor. Tarihçi Reşid Saffet Atabinen, Floransa şehrinde Yunan edebiyatı okutan Demetrius Chalcondylas'ın 1492 tarihinde (yani Kritovulos'a göre Fatih'in Troya'yı ziyaret ettiği yıl) yazdığı eserde şöyle bir söylentiyi kağıda döktüğünü belirtiyor:
"Vaktiyle Troya şehri Rumlar tarafından tahrip edilmiş olup, İstanbul'un, bu Troyalıların (soyundan) geldikleri söylenen yabancılar tarafından ele geçirilmesi, bir çoklarının ve bilhassa Latinlerin kanaatlarına göre, tedip ve intikam eseri olarak telakki edilmiştir." Bizans'ın başkenti Kostantinopolis'in kuşatması sırasında kentte bulunan Kardinal Isidore'nin yazdığı bir mektupta Sultan II. Mehmet'ten "Troyalıların Prensi" şeklinde söz etmesi de anlamlıdır. Demek ki, kuşatma altındaki kentte de Türkleri, Troyalıların devamı sayanlar varmış. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u aldıktan sonra kendisini Roma İmparatorluğu'nun varisi saydığı biliniyor. Bu yüzden ülkesinden "Diyar'ı Rum", kendisinden de "Kayzer-i Rum" yani "Roma Hükümdarı" diye söz edildiği de olmuş.
Fatih bu iddiayı biraz da, Romalılar gibi Türklerin de Troyalıların soyundan geldiklerine dayanarak yapmış olabilir mi? Bu görüşü destekleyen önemli bir işaret var. Hem de edebiyatta deneme türünün babası sayılan Montaigne'nin denemelerine geçen bir "belge". Bu belgeye göre Fatih, kendisine karşı kampanya açmış olan Papa II. Pius'a bir mektup yazarak şöyle demiş: "İtalyanlarla aynı kökten olduğumuz ve onlar gibi, Rumlar. dan Hektor'un kanının intikamını almaya hakkım olduğu halde, İtalyanların bana düşmanca davranmalarına ve Rumları bana karşı korumalarına hayret ediyorum."
Daha önce belirttiğim gibi, Osmanlı'nın yükselişi ve Avrupa'nın içlerinde ilerleyişi Katolikleri de tehdit etmeye başlayınca, o güne kadar yüzlerce yıl Türklerin Troya kökenli olduğunu savunan çevreler ağız değiştirip, Türklerin niçin Troyalı olamayacağının gerekçelerini araştırmaya başlamışlardır. Papa II. Pius bunlardan biridir. Katolik dünyası, Türklere karşı Hristiyanlık duvarını yükseltme çabasındadır.
(Haluk Şahin/Troyalılar Türk müydü? Bir Mitosun; dünü, bugünü, yarını/Troya Yayıncılık Sayfa:13-14-15-16-17-18-19)
BATI ANADOLUDA TRUVALI BİR TÜRK KRALI: TARKAN
MÖ 1315-1190 tarihlerinde batı Anadolu da hüküm süren başkenti Apasa (Efes) ÖnTürk Trova/Truva uygarlıklarından birisi de Mira Krallığıdır.
İzmir Nif Dağı Karabel kaya kabartması anıtındaki yazıttaki atıf "Mira Kralı Tarkasnawa" şeklinde okunmuştur.
Mira krallığının başkenti Apasa Türkçe kökenli sözcüktür. Apa: Türkçede, Aparmak (ele geçirmek, kurtarmak, hakim olmak) anlamına gelmektedir. Azerbaycan Türkçesinde halen bu Türkçe sözcük kullanılmaktadır.
İzmir Nif Dağı Karabel kaya kabartması anıtındaki yazıt "Mira Kralı Tarkasnawa" şeklinde okunmuştur.(David Hawkins (1998). Tarkasnawa, King of Mira (İngilizce). Anatolian Studies, Vol. 48.)
Kral ismi olan Tarkasnawa Türkçe kökenli olup; Tarkan, Türkçede komutan anlamında ünvan olarak kullanılmaktadır. İlgili yazıttaki taş kabartmadaki kral betimlemesi Türk hakimiyet sembolü olan yay ve başında sivri silindir külah şeklinde İskit Saka Türk başlığı ile resmedilmiştir. Bahse konu başlık Ahameniş kayıtlarında Sakâ Tigrakhaudâ Türk başlıklı Sakalar, sivri şapkalı okçular olarak adlandırılırlar.
Bahse konu Yazıtın en tatminkar tercümesi 1998 yılında David Hawkins tarafından şu şekilde verilmiştir:
Mira (ülkesi) kralı Tarkasnawa,
Mira ülkesi kralı Alantalli['nin oğlu],
Mira ülkesi kralı ...'nin torunu.
Bir başka okuma da ise:
(Kral) Tarkasnawa, Mira'nın kralı,
KUŞ-li(?)'nin [oğlu], diyarın kralı Mira, torunu
[ ... ] ülkesinin kralı Mir.
Olarak okunmaktadır.
İkinci okumada geçen Kuş-Li ismi Türkçe olup; kuş anlamındadır. Hindistan da Kuşhan ismi ile anılan hükümdarlıkla aynı anlamdadır. Kuşhan devleti de İskit Saka Türklerinin Hindistan da bulunan bir kolu idi. Kuşanlar, Hindistan’ın kuzeyinde M.Ö. 2. yüzyılın ikinci yarısında hüküm sürmüş bir hanedanlıktır.
Tarkasnawa ismi Boğazköy'de bulunmuş Hitit dokümanları ve mühürlerinden de bilinmektedir. Mira ülkesi o dönem Hititlere bağlı bir vassal krallıktır ve kral Alantalli'nin Hitit kralı IV. Tuthaliya ile çağdaş olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Alantalli'nin oğlu Tarkasnawa, Tuthaliya'nın son yılları ve/veya II. Suppilulima dönemine, yani MÖ 13ncü yüzyıl sonlarına tarihlenebilir.Tarkasnawa , Mira Krallığı'nın hükümdarıydı ve MÖ 1350 dolaylarında Batı Anadolu'da bir Tunç Çağı krallıkları konfederasyonu olan Arzawa'nın son bağımsız krallarından biriydi. Muhtemelen Kral Alantalli'nin oğludur.(Hawkins, JD (1998). "Tarkasnawa Mira Kralı 'Tarkondemos', Boğazköy Mühürleri ve Karabel" . Anadolu Araştırmaları . 48 : 1–31)
Alantalli ismi de Türkçe kökenli olup; Türkçe, "alan" fetheden hükümdan anlamındadır.
Karabel anıtının yaklaşık 100 metre kadar kuzeyinde ona benzer başka bir rölyef (Karabel 😎 ve iki ayrı hiyeroglif ile yazılmış yazıt (Karabel C1 ve C2) bulunmaktaydı.
Bu üç eser 1977 ile 1982 yılları arasında bir zamanda yol açma çalışmaları sırasında tamamen tahrip edilmiştir. Daha aşınmış durumda olan ikinci rölyefte de mızrak ve muhtemelen bir yay taşımakta olan bir figür bulunmaktaydı. Yanındaki aşınmış yazıtta sadece "kral" kelimesi okunabilmiştir.
Diğer iki yazıt da ikinci rölyefin bir kaç metre kuzeyinde aynı kaya üzerinde bulunmaktaydı. Bunlardan daha okunaklı olan C1 kısmen "Kral Tarkasnawa" olarak okunabilir. C2 yazıtı ise daha da az okunaklı olmakla beraber üç satırlık yazıtın ilk satırı muhtemelen gene Kral Tarkasnawa ve Kral Alantalli'nin ismini içermektedir.
"Tarkondemos mührü" olarak da bilinen Tarkasnawas Mührü, üzerinde Hitit çivi yazısı ile "tar-kaš-ša-na-wa" yazmaktadır.
Fatih Mehmet Yiğit
Yararlanılan Kitaplar ve Makaleler:
-Diodorus Bibliotheke Historike
-Herodot Tarihi
-Homeros, İlyada Odessia
-Vincent de Beauvais'nin "Speculum historiale
-Garaşarlı, Ç. (2014). Troialılar ve Etrüksler Türk İdiler, (S. Yavuzaslan, Çev.), Konya: Kömen Yayınları
-Mémoires des Gaules depuis le déluge jusqu’à l’établissement de la monarchie française, Paris.
-Jean Poucet, "Le myth de l'origine troyenne au Moyen age et la Renaissance: un exemple d'ideologie politique"
-Rome versus Istanbul: Competing Claims and the Moral Value of Trojan Heritage- Roma İstanbul'a karşı: Karşılıklı İddialar ve Troya Kökenliliğin Ahlaki Değeri.
-Kritovulos Tarihi
-Fredegaire'nin Günlüğü
-Haluk Şahin/Troyalılar Türk müydü? Bir Mitosun; dünü, bugünü, yarını/Troya Yayıncılık
-Atabinen, R. S. (1943). Türklerin Avrupalı’larla Müşterek Troya Menşeleri Efsanesi Üzerinde Araştırma. III. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, 543-556. Ankara: Türk Tarih Kurumu, s. 543- 544
-TARİHTE İLK DOĞU-BATI ÇATIŞMASI OLARAK GÖRÜLEN TROIA SAVAŞI’NIN ‘TARAFLARI ÜZERİNE’ PSİKOPOLİTİK BİR DEĞERLENDİRME: BATI DÜŞÜNÜNDE TROİALILAR VE AKHALAR Adlı Makale Prof. Dr.A Şenol KANTARCI Akdeniz Üniversitesi Siyasi Tarih Anabilim Dalı
İlgili yayınlar:
Güterbock, H. "Das dritte Monument am Karabel," IstMitt. 17, 1967: 63–71.
Hawkins, J.D. "Tarkasnawa King of Mira," AnSt 48, 1998: 1–31.
Kohlmeyer, K. "Felsbilder der hethitischen Großreichszeit," Acta Praehistorica et Archaeologica 15, 1983: 7–154 (12–28).
Resim kaynakları:
British Müzesi (Truva Hazineleri) İngiltere
Troya Müzesi, Çanakkale/TÜRKİYE
İzmir Nif Dağı Karabel kaya kabartması
Tarkasnawa Mira Kralı 'Tarkondemos', Boğazköy Mühürleri ve Karabel" . Anadolu Araştırmaları .
Tayfun Bilgin, 2012
Kurt Bittel, Die Hethiter, München, 1976.
Gertrude Bell, 1907, University of Newcastle Gertrude Bell Project (www.gerty.ncl.ac.uk)
Kay Kohlmeyer, 1983.
J. David Hawkins, 1998.(https://www.hittitemonuments.com/karabel/index-t.htm)
UyanTürk
TEREF












Teref.info © 2015
E-mail: n_alp@mail.ru            Telefon: 051 933 93 21            Baş redaktor: Nurəddin (Xoca) İsmayılov
Məlumat internet səhifələrində istifadə edildikdə müvafiq keçidin qoyulması mütləqdir.