TÜRKLER'İN ESKİ DİNİNDE KAVRAMLARIN ADLANDIRILMASI
30-11-2022, 10:28
Türkler ilk ortaya çıktıkları andan beri hep bir dine inanmışlardır. İnandıkları bu din çerçevesi içinde tek bir ilah olduğuna inanmışlar ve bu ilahı Gök Tanrı diye adlandırmışlar. Adlandırdıkları bu ilaha ilkbahar ayında kurban kesmişler.’Kestikleri kurbanların başlarını sırıklara korlar.Hakanın çadırı Ötüken Dağındadır, kapısı doğuya bakar. Her yıl başbuğlarıyla beraber atalarının mağarasına kurban sunar. Ayın ilk onunda ırmak kıyısında Tanrı’ya kurban keserler. Ötüken Dağı’nın batısında 500 “Li” mesafede yüksek bir dağ vardır. Bu dağın üzerinde ağaç ve ot yoktur. Burasına “Budun İli” derler ki ülkenin koruyucusu olan ruh demektir. Kamlara inanırlar.’ Kamlık din değildir onlar Gök Tanrı dini’nin din görevlileridir.
Giriş:
Bu çalışmanın amacı; Türk Tarihi tasnifinde klasikleşmiş bir tasnif olan ‘İslamiyet Öncesi ve İslamiyet Sonrası’ tasnifinde temel etken din olgusu olup fakat Türklerin İslamiyet Öncesi dönemlerinde inandıkları din’in pek bilinmemesi ve bu sebeple de çok büyük hatalar yapılması sebebiyle yanlış bilinen olguları ortaya koyarak, İslamiyet Öncesi Türk Dinindeki kavramları tanıtmaktır.
GÖK TANRI
Eski Türkçede ‘-k,-g değişiminden dolayı Orhun Abidelerinde yer alan ‘Kök Tengri’ kavramı günümüz Türkçesinde ‘Gök Tengri-Tanrı’ diye geçer. Bozkır Türk topluluğunun esas dini bu idi. Tanrı Türklerde en yüksek varlıktır. Kaganlar, iktidarlarının gücünü Gök Tanrıdan alırlar ve her şeyin onlardan geldiğine ona karşı gelinmeyeceğine inanırlar. Böylece Gök Tanrı Türkler arasında ruhani bir mahiyet kazanır. Nitekim 328 yılında bir Türk hükümdarı bir başarısı üzerine kollarını semaya kaldırarak “Ey Gök (Tanrı) sana şükürler olsun” diye dua eder. Başka bir örnekte de Hun hükümdarı Liu Yüan, Chin prenslerinin birbiri ile mücadeleleri karşısında “Gök’ün iradesine karşı gelinmez.” diyerek mutlak gücün, hakim gücün Gök Tanrı olduğunu dile getirmiştir. Tanrı kelimesi Türk topluluklarında her bölgenin fonetik özelliklerine göre, Yakutlarda “tangara”, Kazan Türklerinde “teri”, Soyonlarda “ter”, Çuvaşlarda “tura” ya da “tora”, Moğollarda “tenggeri” diye adlandırılmıştır. Ulu varlık anlamında kullanılan bayat (kadim), açu (baba), idi (sahip), ogan (kaadir) ve çalap (mevla) tabirleri büyük ölçüde Tanrı’nın sıfatları olmalıdır. Kaşgarlı Mahmut’a göre Hunlar Gök Tengri (Ulu Tanrı)’ya inanıyor ve hem gök hem de Tanrı anlamını içeren “Tengri” kelimesini kullanırlar.
TABİAT KUVVETLERİNE İNANMA
Eski Türkler doğada bir takım güçlerin varlıklarına inanıyorlardı. Ağaç, ırmak, dağ, demir, ateş, kılıç vb… Aynı zamanda bunların ruhları olduğuna ve bu ruhların onları koruduğuna veya onlara zarar verdiğine inanıyorlardı. Hunlar, yılın ilk ayında Gök-Tanrı (Ulu Tanrı)’ya kurban sunarlardı. Göktürkler ve Tobalar ise İlkbahar ayında Gök-Tanrı (Ulu Tanrı)’ya kurban sunarlardı. Kurban sunma gibi teşebbüslerde ayın ve yıldızların hareketleri esas alınır. Kurban sunulduktan sonra etrafa uğurlu, kutsal sayılan Kayın Ağaçları dikmek adeti vardı. Böylece Tanrı’ya sevgi ve saygı gösterilip Gök-Ulu ormanlar oluşturuluyordu. Eski Türklerde biri ölünce yoğ (yas) törenleri yapılır, ölenin çadırı’nın etrafında süratli atlarla dolaşılır, ölü kişi’nin atlarının kuyrukları kesilerek Gök-Tanrı’ya kurban edilirdi. Ayrıca bu zamanda da olduğu gibi eski Türklerde de ölü’nün arkasından yemek verilir ve bu yemekler sırasında çeşitli ağıtlar söylenir.
1. Tabiat Kuvvetleri
1.1 Ağaç: Türklerde Kayın Ağacı, “Kayın” kelimesinin “kadın” manasına geldiğinden bu ağacın doğurganlığını gösterir. Ayrıca bu ağaç yapraklarını çok az döktüğünden, dalları hem yerin altına hem de göğe kadar uzadığından bu ağaç “hayat ağacı” olarak kabul edilmiştir. Kutsal Ötüken Dağı, ormanla kaplıdır ve “Ötüken Yış” (Ötüken Ormanı) Göktürkler ve Uygurlarca kutsal sayılmıştır.
1.2 Ateş: Gök-Türk Devleti’nin Batı bölümü ateş’e de tazim ediyorlardı fakat bu Türkler arasında henüz yaygınlaşmamıştı.
1.3 Dağ: Uygurların Kutlug-Dağ efsanesindeki kayalık da millete kudret ve saadet veren ruh olarak görülürdü. Tanrı Dağı, Türklerin ilk olarak bu dağ çevresinde ortaya çıktıkları düşünülüyor ve bu yüzden Tanrı Dağı kutsal olarak kabul edilir. Eski Türklerde her reis ve oymağın kendine mahsus dağı vardır. Tabgaçlarda her yıl hakan, atının üzerinde, sabaha karşı döne döne kutsal dağa tırmanır ve orada Gök-Tanrı’ya kurban sunardı.
1.4 Hava olayları: Eski Türklerin zamanında Gök Gürlemesi, Tanrı’nın kızması anlamına gelirdi.
ATALAR KÜLTÜ
Ölmüş ataları anma ve onlar için kurban sunma adetidir. Atalara ait hatıralar kutsal sayılır ve onların mezarlarına yapılacak her türlü kötülüğün cezası ölüm olmuştur. Asya Hunları, Göktürkler ve Uygurlar kutsal mağaralar önünde atalarına kurban sunarlardı. Ataları anma yeri makamına uygun olmak üzere ev biçiminde taş oyarlar ve burasını mezbaha çevirirlerdi. Nitekim Atalar Kültü’nün bir sonucu olarak da ölüler eşyalarıyla birlikte gömülür ve böylece onların rahat yaşamalarının sağladığı düşünülür. Bir çok mezarda at iskeletinin bulunması, kılıç ve diğer birçok değerli eşyanın bulunması bunun sonucudur. Atalarla ilişkisi olan mağaralarda Hakan’ın gözetiminde her yılın başında kurban kesilir. Yılın beşinci ve sekizinci aylarında da atalara kurban kesilmek üzere bir araya geliyorlardı. Atalarla ilişkisi olduğu düşünülen mağaralar bir nevi mabet olarak kullanılmıştı. En büyük dini törenleri Hakan yönetiyordu orada Kam’ın (Şaman’ın) hiçbir etkisi yoktur. Atalar öldükten sonra dahi onların ruhlarının aile efradını koruduğu düşünüldüğünden onların ruhlarına çeşitli şekillerde minnet duydukları ortaya konmuştur. En büyük kurban, Bozkırlı Türk’ün sahip olduğu at olmuştur. Kısacası Atalar Kültü, eski Türklerde ölen atalara daha doğrusu ölen kişinin ruhuna minnet, saygı göstermek olmuştur. Günümüzde de aileden biri öldüğünde onun mezarında rahat etmesi için yapılan hatimler, edilen dualar, onun için düzenlenen mevlid-i şerifler ve o mevlid-i şerifte ölen kişinin sevdiği yiyeceği dağıtma ya da onun ruhu için insanlara bir şeyler dağıtma aynı eski Türklerde var olan Atalar Kültü’ne çok benzerdir. Atalar Kültünden var olan ahiret inancından dolayı ölen kişiyi mezarında rahat ettirmek, eğer ölen kişi bir Tigin ise mezarının etrafına öldürdüğü kişi sayısı kadar ‘Balbal’ denilen taşlar dikilir. Bu balballar insan tasvirinde olur ancak Türklerde asla ve asla ölü’ye tapma gibi bir şey tarihin hiçbir evresinde olmamıştır. Şimdi bile ölen kişi’nin eşyaları dağıtılır veya ailede kalır, ailede kalan eşya ölen kişi’nin bir hatırası olarak saklanır. Bu sebeptendir ki Atalar Kültü anlayışı hâla da devam etmektedir.
KUTSAL AĞAÇLAR
A.1 Ardıç Ağacı: Ardıç sözü ve ağacı Uygurlardan Kaşgarlı Mahmut’a ve Kaşgarlıdan da Anadolu’ya kadar gelir. Uygurlarda “ardıç tohumu” ilaç olarak kullanılmıştır.
A.2 Elma Ağacı: Türkler elma’yı çok erken tanımışlardır. Manas destanında Yakup Han çocuğu olmayan karısı için “gidip elma ağacının altında yuvarlanmıyor” diye şikayet ederdi.
A.3 Kavak Ağacı: Osman Gazi’in bir rüyasında Kavak Ağacı’nı görmesi ve bunun Şeyh Edebali’nin öğrencisi tarafında hükümdarlığa yorulması Türklerde Kavak Ağacı’nın hükümdarlığı simgelediğini gösterir.
A.4 Kayın Ağacı: Uzun yıllar yaşaması, dallarının hem yerin altına hem de göğe kadar uzaması sebebiyle Kayın Ağacı kutsal kabul edilmiştir. Kamlar da Kayın Ağacının dallarını göğe yükselirken bir merdiven gibi kullanırlar. Ayrıca “Kayın” kelimesi “Kadın” yani doğurganlık anlamına da gelir.
KAM (ŞAMAN)
Türklerde şamanlık diye bir ad ve din yoktur. Şaman kelimesi veyahut şamanizm kelimesi 18.yy’ın ikinci yarısında Rus araştırmacılar tarafından ortaya konulmuştur. Maalesef ki ülkemizde de Türklerin eski dini nedir? Diye soru sorulduğu zaman ilk verilen cevap “Şamanizm” oluyor. Hâlbuki Türklerin eski dini “Gök-Tanrı” ismiyle tek Tanrıcılık dinidir. Şamanlık inancına göre evren üst üste katlardan oluşur. Bundan dolayıdır ki Şamanlar çeşitli hareketlerle katlar arasında yolculuk yapar. Yer altında bulunan 7 veya 9 katta kötü ruhlar, yukarıda bulunan 17 katta ise iyi ruhlar yer alır. İnsanlar bu iki âlem arasında yer alır. Kamların en başta gelen işleri hastalıkları iyi etme görevidir. Hasta olan kişi’nin ruhu’nun kaybolduğuna inanılır ve Kam bu ruh’u arayıp bularak hastalığı iyi eder. Böylece de Kamlar insanların ruhlarıyla yakından ilgilidir. Kamların, Tanrı ile insanların ruhları arasında aracılık yapma kabiliyetine sahip olduğuna inanılır. Kamlar öldükten sonra ailenin koruyucusu sayıldığı halde onlar hiçbir zaman dini hayatın tamamına hakim olmamıştır. Yukarıda da belirttiğim gibi büyük dini törenleri Hakan yönetirdi. Ava çıkmadan önce Kam’a başvurulur ve onun duası alınırdı. Böylece av’ın bereketli geçeceğine inanılırdı. Dalgınlık, hayal görme, bayılma, inziva eğilimi vb. davranışlar Kamlık mesleğinin belirtileri arasında sayılırdı. Kam olacak kişi’nin bu giriş esnasında öldüğü farz sayılarak yer altı dünyasına cehenneme götürülür orada bütün vücudu parçalara ayrılarak kötü ruhlardan arındırılır ve daha sonra da vücudu birleştirilir. Vücudu birleştirildikten sonra kendine bir üstad arar ve o üstadla göğe yükselir orada kutsiyet kazanır. Kam’a asıl gücünü veren de bu kutsal ruh olmuştur. Kamlar’ın özel bir kıyafeti vardır. Cübbesi, külahı, maskesi ve davulu vardır. Davul ve cübbe’nin özellikleri kamın hizmetinde bulunduğu ruh tarafından bilinir. Davulu’un üzerinde çeşitli simgeler vardır. Bunlar, güneş, ay, yıldız, dünya ağacı gibi sembollerdir. Kam tören esnasında kendinden geçinceye yani tanrılar ve ruhlarla temas sağlayıncaya kadarı zıplar, sıçrar, yerlerde sürünür ve acaip sesler çıkartır. Nitekim çok sonraları Cengiz Han, şaman adı ile tanıtılan bir kam’a dünyevi sorular sormuş, sınava çekmiş bir sıra şarlatanlık içinde davranışına kızarak, onun dönüp durarak birtakım mistik hareketlere girişmesine öfkelenerek: “Bu köçekliktir, yalancının kafası vurulsun,” demişti. Eski Türk Din’ini Şamanizm diye adlandırmak veya Şamanlık müessesesini Türk Din’inin merkezine koymak gerçeklerden kaçmak olacaktır. Şaman davulunu çalarak cinleri, perileri toplayan şamanın elindeki ip veya asa bir kozmik bölgeyi diğerine bağlayan yol olumuştur.
Gökkuşağı, gökyüzü ile yeryüzünü birbirine bağlayan köprü olmuştur. Dünya ağacı (Kayın Ağacı) da gökkuşağı gibi şaman’ın ruhânî seyahatlerinde köprü görevi görmüştür. Kayın ağacına,”Dünya ağacı” denmesinin sebebi dallarının çok uzun olmasıdır. Türklerde İran etkisinden kaynaklanarak “ak” ve kara” kamlar olmuştur. “Ak Kamlar” yalnızca göğe, iyi ve aydınlık ruhlar şerefine kansız kurban törenleri düzenlenler fakat “Kara Kamlar” kötü ve aydınlık ruhlara, cehennem ilahı “Erlik’e” törenler düzenler. Uygurlarda “Kam” daha çok “büyücü” şeklinde olmuştur. Keza Uygurlara ait olan kehanet kitabı Irk Bitig de bunun göstergesidir. Sonuç olarak Kamlar, hastalığa, kötülüğe, ölüme karşı savaşmakta görünmez acunun kötülüğe yatkın sakinlerine karşı insanların arasından, onlarla ve kutsal acunla Tanrı ile teması sağlamıştır. Kamlar Gök-Tanrı dini (Ulu Tanrı) içinde imtiyaz sahibi olmuşlarsa da hayatın merkezinde yer alamamıştır. Kamlar’a biri hastalığında veyahut öldüğünde, ava çıkarken avın bereketli geçmesi için, sürülerin aç kurtlardan korunması için başvurulmuştur. Kamlar’ı şu anki din görevlileri gibi görebiliriz. Kam’ın görevini ne iş yaptığını en iyi şekilde anlamak için İslamiyet Din’i içerisindeki birtakım din görevlilerine bakabiliriz. Nasıl ki onlar, İslamiyet Din’inin tamamını oluşturmuyorsa, nasıl ki onların isimleri İslamiyet Din’in adının yerine geçmiyorsa, Kam’lık ta Gök-Tanrı dini’in tamamını oluşturmaz, Gök-Tanrı Dini’nin adı yerine geçemez bu yüzdendir ki bir takım kimseler’in aslı Sanskritçe olan “Şaman” terimini Türklerin eski dini olarak belirttikleri “Şamanizm” son derece yanlış bir kavramdır. “Şaman” Tunguzlarda ve Mançularda “büyücü” anlamında kullanılmıştır. Buralardan Rusça’ya geçer “Şaman” kavramı. Daha sonra Avrupalı seyyahlar bu ismi tüm Sibirya halklarına verir. Bazı Türk tarihçileri de bilerek ya da bilmeyerek “Şamanizm’i” Türklerin eski dini olarak adlandırmaktadır. Türklerde “Şaman” yerine “Kam” kullanılır ve bu “Kam’lar” çeşitli hastalıkları tedavi etmede tabiplere yardımcı olur. Divan-ü Lûgat-it Türk isimi eserinde Mahmud-el Kaşgari Kam’ların görevlerini şöyle yazar: “Çeşitli hastalıkları tedavi etmek için tabibin yanında Kam da yer alır. Tabip hastalığı ilaç ile (ot) tedavi eder, Kam ise, hastayı kendi usulüne göre daha çok ruhi yollardan efsun ve sihirle iyileştirmeye çalışır” Ana kaynak olarak kullanılan Divan-ü Lûgat-it Türk’te de Mahmud-el Kaşgari Kam’ın görevini belirtmiştir.
SONUÇ:
Bu makalemde de belirtmeye çalıştığım gibi Türklerin eski dini Gök-Tanrı dini olup “Şamanizm” değildir. Maalesefki bilerek ya da isteyerek “Şamanizm” ısrarla Türkler’in dini olarak gösterilmekte bu da birçok noktayı baltalamıştır. İşte tüm sorun da o baltalanan noktalardan başlıyor ve bunlara inanan insanlar da “Eski Türk Dini’ni” büyücü, putçu bir din olarak tanımakta özellikle toplumumuzda birçok olay “din”e ya da birçok hurafe din gibi görüldüğünden insanlar İslamiyet Öncesi Türk Tarihi’ni “onlar putçu,sihirbaz, dinsiz vb” gibi gördüklerinden İslamiyet Öncesi Türk Tarih’ine ilgi duyulmamaktadır. Ben inanıyorum ki Gök-Tanrı din’inin (putçuluk veya büyücülük) olmadığını anlatabilirsek işte o zaman ilgi daha çok olur görüşündeyim. Türkler tarih boyunca birçok din’e inanmışlardır. Ama bunlar arasında Gök-Tanrı din’i daha çok bilindiğinden diğer dinlere nazaran daha yaygın olduğundan en çok dillendirilen olmuştur. Bu yüzdendir ki ben bu makalemde sadece Gök-Tanrı dini’ni ele aldım.. Şöyle geriye dönüp baktığımda İslam Din’inde bulunan birtakım kutsallıklar, kurban kesme geleneği ve ölü’nün arkasından “yemek verme, ona dua etme, elbiselerini dağıtma ve onun mezarın’a yapılan ziyaretler” gibi birçok dini ritüeller Gök-Tanrı dininde de vardır. Yılın bereketli ve iyi geçmesi için yılın başında gerçekleştirilen kurban kesme âdetî, ayrıca yılın ortasında kesilen kurban kesme âdetleri vardır. Hükümdar eşliğinde atalara saygılarını sunmak için onların kutsal gördüğü mağaralarda onlara saygı için de kurban keserler. Ölen kişinin ardından yoğ (cenaze) töreni düzenlenir. Ardından yemekler dağıtılır. Kam’lar Gök-Tanrı dini’nin merkezinde yer almayıp o din’in tamamını kapsamamıştır. Onlar’a sadece biri hastalığında, ava çıkarken avın bereketli geçmesi için başvururlardı.
Kamlar hastalıkları kendi yöntemleriyle tedavi ederler. Bu yöntem ise hasta olan kişi’nin ruh’unun kaybolduğuna inanılması ve Kam’ın o ruh’u geri getirerek hastalığı tedavi etmesi. Tabi önce tabipler hasta ile uğraşırlardı, Kamlar en son hasta ile ilgilenildi. Bazı kaynaklara ulaşamadığımdan onları kullanamadığım için üzgünüm (İnan,Abdülkadir, Eski Türk Dini).
KAYNAKÇA
1. TANYU, Hikmet, Türklerin Dini Tarihçesi, Türk Kültür Yayını 1978
2. KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat 2016
3. KAFESOĞLU, İbrahim, Eski Türk Dini, Kültür Bakanlığı Yayınları 1980
4. GÜNGÖR, Harun, “Eski Türklerde Din ve Düşünce”, Türkler Ansiklopedisi, C. III, s. 261-282
5. ÖGEL, Bahaddin, Türk Mitolojisi, TTK, 2010
6. ÇOBANOĞLU, Özkul, “Kayın Ağacı’nın Türk Mitolojisindeki Yeri” III. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu, 2010, s. 245-247