BENZERLERİ BİZLERE DE YAŞATILAN DREYFUS DAVASI: İTHAM EDİYORUM!
Bu gün, 17:54
![BENZERLERİ BİZLERE DE YAŞATILAN DREYFUS DAVASI: İTHAM EDİYORUM!](/uploads/posts/2025-02/1739244644_1.jpg)
Fransız yazar Emile Zola’nın 13 Ocak 1898 tarihinde kaleme aldığı makale, "İtham Ediyorum" başlığını taşıyordu. Makalede” Fransa’nın alnına leke sürüldü.” yazıyordu.
Makale aslında Fransa’nın Cumhurbaşkanı Félix Faure’a hitaben yazılmıştı. Yani makale aslında bir açık mektup idi. Mektup, Fransız ordusunda görev yapan Yahudi kökenli bir subayı daha doğrusu eski bir subayı yani Alfred Dreyfus’un başından geçenleri konu alıyordu.
Peki, Alfred Dreyfus’un başına ne gelmişti de Emila Zola böyle bir makaleyi yazmak ihtiyacını hissetmişti?
1894 yılında Paris’teki Alman Askeri Ateşesine ait bir çöp kutusunda Fransız ordusuna dair gizli bilgiler içeren bir yazı bulunur. Fransız ordusu içinde yazının Alfred Dreyfus isimli bir subaya ait olduğu yönünde bir düşünce hakim olur ve bu düşünce Alfred Dreyfus’un tutuklanmasına neden olur.
Ama ilginçtir ki, söz konusu yazı Alfred Dreyfus’un yazısına hiç benzemiyordu. Ama yine de bu Alfred Dreyfus’u, aklamaya yetmeyecektir. Yargılama tamamlandığında ortada hiç bir ciddi delil olmadığı halde mahkeme Alfred Dreyfus’a ömür boyu hapis cezası verdi.
Mahkemenin verdiği kararda, kimliği açıklanmadığı gibi mahkeme huzuruna bile çıkarılmayan gizemli bir tanığın ve içeriği kimseye açıklanmayan gizli bir dosyanın varlığı etkili olmuştur. Ayrıca, Alfred Dreyfus’a ait olmayan yazı da kanıt kabul edilmiştir.
Alfred Dreyfus, suçlu ilan edildikten sonra Şeytan Adası’na gönderilecektir ama bu yaşanmadan hemen önce bir tören düzenlenir ve binlerce kişinin katıldığı bu törende rütbeleri herkesin gözleri önünde sökülür, kalabalıktan ise “Yahudilere Ölüm.“ sloganları yükselmektedir.
Alfred Dreyfus’un ajan olması için hiçbir sebebi yoktu, zira kendisi çok zengindi ki, ajanlık faaliyetlerini genellikle paraya ihtiyacı olan kişiler yapıyordu. Alfred Dreyfus’un ajan olduğu algısının oluşmasında, onun bir Yahudi olması ve Almanca bilmesi etkili olmuştu.
Yani, onu suçlayanların ellerinde ön yargılarından başka hiç bir şeyleri yoktu. Emila Zola, Alfred Dreyfus için, “Dreyfus’un çok dil bilmesi bilmesi suçtur. Evinde hiçbir tehlikeli belgenin bulunmamış olması suçtur.” diyerek bu durumu çok güzel bir şekilde ifade etmiştir.
Alfred Dreyfus, Şeytan Adası’nda cezasını çekerken, ordunun karşı istihbarat biriminin başında olan Yarbay Picquart’ın eline bir belge geçer.
Söz konusu belge ordu içinde bir ajanın varlığına işaret etmektedir ve bu ajan Binbaşı Esterhazy’dir. Yarbay Picquart, yaptığı soruşturma sırasında fark eder ki, Alfred Dreyfus’a ait olduğu iddia edilen ve onun ceza almasına sebep olan yazı da aslında Binbaşı Esterhazy’e aittir.
Bu noktada ordu olayı örtpas etmeye çalışır. Çünkü, ordu Alfred Dreyfus’un aklanmasını istememektedir. Yarbay Picquart, bu duruma direnir ve bunun bir sonucu olarak önce sürgün edilir ardındansa, bir yıla yakın bir süre hapis yatar.
Ordu, Yarbay Picquart’ın belgede sahtecilik yaparak, Binbaşı Esterhazy’e iftira attığını iddia eder. Binbaşı Esterhazy de bu sayede aklanır.
Ama yine de Alfred Dreyfus’un tekrar yargılanmasına sebep olacak süreç çoktan başlamıştır bile.
Emila Zola, tam bu noktada meşhur makalesini daha doğrusu açık mektubunu yayınlayacaktır.
Emila Zola, söz konusu mektubunda bütün gerçekleri ayrıntılı bir şekilde anlatmış ve bu eylemde bulunmasının kendisini tehlikeye attığını belirttikten sonra devamında şu cümleleri yazmıştır:
“Bir tek tutkum var; bunca acılar çeken ve mutluluğa hakkı olan insanlık adına duyduğum aydınlık tutkusu. Coşkulu protestom, yüreğimden kopan çığlıktan başka bir şey değildir. Beni, Ağır Ceza Mahkemesi önüne çıkarmayı göze alsınlar ve herkesin önünde soruşturma açılsın! Bekliyorum.”
Emila Zola’nın makalesi, ülkede büyük bir etki uyandırmıştır. Bununla birlikte, söz konusu makale yüzünden orduya hakaret suçunu işlediği iddiası ile yargılanmış ve yargılamanın sonunda suçlu bulunmuştur. Buna karşın, Emila Zola davası temyiz aşamasındayken İngiltere’ye kaçmıştır.
Emila Zola’nın yargılanması, Alfred Dreyfus’un başına gelenlerin halka anlatılması bakımından oldukça faydalı olmuştur. Ayrıca, süreç içinde Yarbay Picquart’ın yardımcısı olan Hubert-Joseph Henry’nin, Alfred Dreyfus’u suçlamak amacıyla sahte belgeler hazırladığı da ortaya çıkmıştır.
Alfred Dreyfus’un yaşadığı haksızlıkların gündemde tutulması, Alfred Dreyfus’un yargılanması ile ilgili bir dizi skandalın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu skandallar onun tekrar yargılanmasını sağlayacaktır ama mahkeme ilginç bir şekilde onu yine suçlu bulacaktır.
Yalnız, bu sefer cezasının hafifletilmesi söz konusu olacaktır. İkinci yargılamadan sonra Alfred Dreyfus için bir af çıkarılacaktır.
Yani, Alfred Dreyfus özgür kalacaktır ama suçsuz olduğu da kabul edilmeyecektir.
1906 yılında Alfred Dreyfus’un davası tekrar ele alınacak ve bu sefer beraat edip, orduya geri dönecektir. Hatta, 1. Dünya Savaşı’na bile katılacaktır.
Alfred Dreyfus’un aklandıktan sonra orduya tekrar dönmesi üzerine biraz düşünmek gerekiyor.
Benzer olaylar başka bir insanın başına gelecek olsaydı, o kişi ülkesine olan bağlılığını kaybedebilirdi. Ama bu durum onun için söz konusu olmayacaktır. Alfred Dreyfus’un bu konudaki tutumunu anlayabilmemiz için rütbelerinin söküldüğü tören sırasında söylediği cümle çok önemlidir;
Alfred Dreyfus’un, rütbelerinin söküldüğü törende binlerce kişi hep bir ağızdan Alfred Dreyfus’a hakaret edip “Yahudilere Ölüm!” diye bağırıyordu. Alfred Dreyfus ise onlara “Yaşasın Fransa!” diyerek karşılık vermiştir.
Alfred Dreyfus, işte böyle bir insandı. O şerefiyle namusuyla yaşamaya çalışan bir vatanseverden başkası değildi.
Tıpkı örneklerini ne yazık sıkça hatta çok yakın zamanda bile yaşadığımız gibi..
Unutulmamalıdır ki Emil Zola'nın da dediği gibi:
“Gerçeği yerin altına gömseniz bile, o bir gün büyüyerek patlayacak ve her şeyi yok edecektir."
Yararlanılan Kaynaklar
hukukbook.com itham ediyorum emila-zola/
tr.wikipedia.org/wiki/Dreyfus_Olay%C4%B1
en.wikipedia.org/wiki/Dreyfus_affair
fr.wikipedia.org/wiki/Affaire_Dreyfus
Merih Tan
TEREF