Türküyü muazzam, söyleyen üstad olunca elbette ki bakın ne olur?

21-03-2024, 08:44           
Türküyü muazzam, söyleyen üstad olunca elbette ki bakın ne olur?
Rahmetli Neşet Ertaş konserinden birinde ‘’Hey onbeşli , onbeşli’’ türküsünü söylemeye başlayınca seyirciler coşar ve elleriyle ritm tutmaya başlar.
Bazılarıda oynuyordur.
Türküyü muazzam, söyleyen üstad olunca elbette ki bakın ne olur?..

Neşet baba, canım üstad birden ayağa kalkar;
Durun ! diye keser türküyü.
Ne yapıyorsunuz?
Salon şaşkındır.
İçeride sessizlik hakim.
Ne olduğunu anlamayan seyirci birbirine bakar.
Ayakta bir eli yüreğinde hafifçe öne eğilir ve
Titreyen sesi, söze girmesine engel olur bir ara ama yine de,
O mütevâzı üsluplu ses tonu yankılanır salonda.
"Bu oyun havası değil dostlar, ağıttır , ağıt, ağıtta oynanmaz."
Yıl 1915.
18 yaşına gelen gençlerin askere gittiği zamanlar.
Ancak vatan öyle güç durumda ki , yeni bir kanun çıkıyor.
Gücü kuvveti yerinde ve gönüllü olan çocuk yaştaki gençler de İstiklal Mücadelesine katılabilecektir.
Tokat'lı Halil bu genç yüreklerden birisidir.
Yanında bir sürü 14-15 yaşında çocuklar da ona emânet.
Bir daha kavuşamayacaklarını bildikleri halde kına yakıp gönderiyor anaları.
Halil , Çanakkale’de çarpışırken anası Rum çeteleri tarafından öldürülür, ay parçası gibi güzel sözlüsü de kaçırılır.
Türkünün aslıda budur ya..
Acı gerçeklerin ağıtla çığlığı , düşünürken bile soluk almanın ızdırabıdır.
Onbeşliler...
Aynı dönem Çanakkale ve İstiklal Harbinde sayısız çocuk , vatanı savunma pahasına can verir.
Öyle ki bütün öğrencileri şehit düşen Konya ve İzmir Liseleri 1915 te tek bir mezun veremez.
İstanbul Tıp Fakültesi eski adıyla Darülfünun'un da Çanakkale destanında yeri apayrıdır.
1915 te darülfünun 2500 kadar 1. Sınıf öğrencileri okulunu bırakarak Çanakkale’ye koşar.
İki tümen halinde Çanakkale’ye gelen öğrenciler, bir Anzak baskınında şehit olurlar.
1921 yılında hiç mezun veremeyen Darülfünun siyaha boyanır.
Çanakkale Cephesi, sanki bir ölüm değirmeni gibiydi; tükettiği insanlar haddi hesabı aşıyordu.
İngilizler şehit olan gençlerimizi, "çiçeğin tomurcuğu" ve "vakti gelmeden solan gül goncası"na benzetiyorlardı.
Koskoca bir eğitimli genç nesli yutmasına rağmen bir türlü doymak bilmiyordu savaş.
O kadar ki cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden başlayarak, 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin dahi, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale’ye sevk edilmeleri alışılmış normal bir hadise haline gelmiştir.
O günler, köyde, kasabada erkeğin kalmadığı, gücü kuvveti ve boyu posu yerinde olan herkesin asker olduğu ya da asker olmak zorunda kaldığı kara günlerdir.
İşte bu Türkü, Çanakkale destanı yazan Gül Goncalarının ağıtıdır.
Bundan sonra da bu türküyu dinlerken yürekleri yetiyorsa oynasınlar bakalım
Nilgün'ce
TEREF












Teref.info © 2015
E-mail: n_alp@mail.ru            Telefon: 051 933 93 21            Baş redaktor: Nurəddin (Xoca) İsmayılov
Məlumat internet səhifələrində istifadə edildikdə müvafiq keçidin qoyulması mütləqdir.