TÜRKLERDE IRK VE DİN
9-04-2025, 11:04

... TÜRKLER, tarihlerinin hiçbir döneminde tümüyle din üzerine kurulu bir toplum düzeni kurmadılar; peygamber ve ruhani önder çıkarmadılar; inanç biçimlerini. Tanrı'ya ve gerçeğe akıl yoluyla ulaşma üzerine kurdular. Atatürk’ün söylemiyle; “bütün dinlere ilgi ve saygı gösterdiler ancak kendilerini hiçbir zaman herhangi birinin tutsağı yapmadılar". Tanrı’yla kul arasında aracı kabul etmeyen ve 'en insancı inanç yorumu' olan YARADANCİ (deist) din anlayışı, Türk tarihinin tüm dönemlerinde geçerli oldu. 'Türk inanç dizgesinde (sisteminde) Tanrı yalnızca yaratmış, yarattıktan sonra dünya işlerine karışmamıştır"...Türklerin, gittikleri yerlerde ilişki kurmadığı din kalmamış gibidir. Totemcilik, Animizm; Şamanizm, Budizm, Judaizm, Maniheizm, Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık v.b. birçok dinle karşılaşmışlar. BUNLARDAN yalnızca ruhban sınıfının aracılık yaptığı Hıristiyanlık ile uyuşamamışlar ya da bu dinin geleneksel yapısına ters düşen ayrıksı türevleriyle ilişki kurmuşlardır. Akla dayalı özgürlükçü yaklaşımları nedeniyle, hiçbir dönemde dinsel bağnazlığın etkisine girmediler; dini 'toplumsal varlığın tabanı olarak görmediler. Bunu, devlet gücüne dayanarak siyasi araç yapan Osmanlı'ya karşı direndiler. Dinsel gereksinimlerini, Alevilik inancı içinde giderdiler. Dinle siyaseti birbirine karıştırmadılar, önceliği siyasete verdiler. YARATAN’la aralarına kimseyi sokmadılar…Türkler arasında, kan bağına dayalı söylenceler ya da kişiye doğuştan ayrıcalık tanıyan soyluluk geleneği değil, boy ya da kavmin çıkarlarını önde tutan bir anlayış egemendir. Çoğunlukla, başka kavimlerle kan karışımının daha sağlıklı bir soy yaratacağına inanmışlar ve bu inançla, “KAN KARİRİŞİMİNİ” özendiren bir tutum takınmışlardır. Tarihleri boyunca sürekli dışa açılmışlar, gittikleri yerlerde her çeşit ırkla ve dinle ilişki kurmuşlar ve çoğu kez onları içlerinde eriterek varlıklarını sürdürmüşlerdir. TARİH boyunca ve evrensel düzeyde varlık gösterebilmelerinin nedeni, başka halklarla ilişki kurmada gösterdikleri başarı ve uyum yeteneğidir…Türkler, değişik inanç ve etnik yapıya sahip çok sayıda devlet kurdu; çok sayıda topluluğu uzun dönemler boyunca yönetti. Egemenliğini yalnızca din ya da ırk
ÖGESİNE dayanarak sürdüremeyeceklerini biliyorlardı. Eskiye giden ve yönetim geleneğini oluşturan bu bilinç; ortak bir toplumsal irade olarak, dinlere ve ırklara gösterilen hoşgörüye kaynaklık etti… Türkler’de din ve ırktan önce; devlet, ordu ve ekonomik düzen önemliydi. İnanç ya da etnik yapılar bu düzene uyum gösterdiği oranda etkili olmuştu. Prof. Niyazi BERKES, Türkler’in din ve ırk yaklaşımı ile devlet kuruculuğu arasındaki ilişki konusunda şunları söylemiştir: "Türk adı üzerinde bir sonuca varmayan tartışmaların incelenmesi bize gösterir ki, bu adın arkasında ne yalnızca ırk ne de bencil ümmet vardır. Türklük her zaman uygar bir toplumun adıdır. Dili Türkçe olan çok sayıda kavim vardır ancak kavimlikten çıkarak devlet kurmuş daha da çok Türk vardır. Türkler, İLK Çağ ve Orta Çağ tarihinde Asya’da, Avrupa ve Afrika’nın önemli parçalarında hiçbir ırkın, hiçbir kavmin yapamadığı bir iş olan devlet kuruculuğu, zanaatçılık ve tarım üreticiliği yapmış ve başka toplumlardan ayrılmışlardır. KAVİMLERİ, kabileleri, hatta ulusları kan akrabalığı ya da din toplulukları olmaktan çıkararak, onları endüstri grupları halinde örgütlü birimler olarak kümeleştirmişler ve devlet vatandaşlığı kavramını içeren; yasaya bağlı büyük devletler kurmuşlardır"...
KAYNAK; METİN AYDOĞAN "Antik Çağdan Küresellleşmeye Yönetim Gelenekleri ve Türkler"
Sevda Amanova
TEREF