Çiçeği burnunda öğretmenim,Ticaret Lisesinde görev yapıyorum.
Bu gün, 15:04

Yıl 1979, Uşak.
Çiçeği burnunda öğretmenim,Ticaret Lisesinde görev yapıyorum.
Okulda üçlü öğretim var,sabah dersler 07’de başlıyor.
Sabah okula giderken ‘’ Taş Kahve ’’ ye uğruyorum bir şeyler atıştırıyorum.
Taş Kahve bir sabahçı kahvesi, müdavimleri çok.
Süleyman Çavuş’u kahvenin o kasvetli sabahlarının birinde tanıdım.
Gençken Zile’de bulunmuş bir süre.
Hoş Ege ağzıyla hep anlatırdı Süleyman Çavuş.
Bir kaç ihtiyar o saatlerde ağız ağıza verir, neşeli kahkahalar atarlardı.
O gün, 19 Mayıs törenlerinden sonra kahveye uğramıştım.
Uzaktan seslendi. ‘’ Gel bakem ! ‘’
Siyah beyaz televizyonda Kurtuluş Savaşı belgeseli vardı.
Oturdum, çay söyledi.
Süleyman Çavuşu o güne kadar böyle durgun,üzgün görmemiştim.
Keder dolu o yılları anlatırken birkaç yerde zorlandı,gözleri doldu :
‘’ Çok zor günler geçirdik oğlum o sıralar,çok kara günler.
Köyümüz İzmir yoluna bakardı. Köyün erkekleri silah altında.
Köyde kadınlar, çocuklar,yaşlılar ve sakatlar kalmıştı sadece.
Söylenti rahatsız ediciydi. ‘ Yunan ordusu sabah akşam köye girecek.’
Fazla beklemedik.Bir akşam üstü önde atlılar,arkalarında onlarca asker köye girdi.
Gece kimseyi uyku tutmadı,sabahı dar ettik.
Şafakla birlikte askerler kapıları tekmelemeye başladı. Açılmayanları da kırdılar.
Ve köyü talan etmeye başladılar.
Elimizde avucumuzda ne varsa hepsini aldılar. Malı davarı,kümes hayvanlarını. Bir avuç kalmış tahılımızı, kadınların parmaklarındaki yüzükleri, küpeleri, her şeyi…
Mevsim bahardı,çiçekler açmıştı,ama ; baharımız çoktan kışa dönmüştü.
Bizi açlığa, ölüme terkettiler oğlum.
Bir gün toksak,iki gün açtık. Arazide ot olmasa bütün köy kırılırdık.
Bundan daha kötüsü ne olabilirdi ki ?
Daha kötüsü oldu.
Bir gün erkenden köyün bütün kadınlarını, kızlarını meydanda topladılar.
Yeni kabaran kızları bile.
Üzerlerini soymaya başladılar. Direnenleri dipçiklediler.
Aklım eriyordu, ne yaptıklarını biliyordum.
O günden sonra annem bir daha ne yüzüme baktı, ne de benimle bir kelime konuştu.
Yaz geldi geçti. Yazın kızgın güneşi Yunanın zulmü kadar bunaltmadı bizi.
Bir gün sabaha karşı silah sesleriyle uyandık.
Kemal Paşa’nın askerleri iki koldan köye girmiş
İki saat silahlar susmadı.
Bir ikisi kaçabilmiş. Askerlerimiz Yunan leşlerini köy meydanına yığdılar.
Aradan aylar geçti,toparlanamadık, bir yıl olmadan annem öldü.
Köylü köyden ayrılmaya başladı, biz de ayrıldık küçük kardeşimle hem öksüz hem yetim. ‘’
Donakaldım.
Çayım soğumuş.
Aradan yıllar yıllar geçti.
Beyaz pos bıyıklı çakır gözlü bu adamı, başında fötr şapkası ve üç beş dişi ile bana gülümserken görürüm arada.
Ulusal önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti kolay kurulmadı. Yanında olanlara selam olsun.
26.09.2022
Ayhan Çuhadar
Gül Günbaş
Resim Yunan General Nikolaos Trikupis’in Uşak'ta esir alınışı
