OSMANLI DA OYUN ÇOKTU
Bu gün, 15:04

600 yıl kadar önceydi,
Çelebi Mehmet kritik bir dönemde aniden hayatını kaybetmişti..
Sarayın ileri gelenleri, vezirler, hekimler bir araya geldiler.
Bütün gece boyunca bir plan kurdular.
Çünkü biliyorlardı:
•Yeniçeriler ayaklanır,
•Beyler isyan eder,
•Bizans fırsat bulur,
•Osmanlı çökerdi.
O gece, mum ışığında, hekimler sessizce Çelebi Mehmed’in bedenini hazırladı.
İç organlar çıkarıldı, vücut temizlendi.
Üzerine pırıl pırıl yeni kaftanlar giydirildi.
Başına en gösterişli sarık takıldı.
Fakat bir sorun vardı:
Ceset nasıl dimdik duracaktı?
Hemen sopalar, tahtalar, ipek şeritlerle bedene destek yapıldı.
Kolları biraz öne uzatıldı, başı hafifçe yukarı kaldırıldı.
Sonunda… “dimdik duran bir padişah” görünümü verdiler.
Ama asıl marifet sonra başladı.
Çelebi Mehmed’in cesedini bir ata bindirmekle kalmadılar,
Onu büyük hükümdar çadırına getirdiler ve sedire oturttular.
Üzerine gösterişli minderler dizildi.
Ve… padişahın arkasına bir adam gizlendi.
Bir saray hademesi.
Bu adamın görevi şuydu:
Padişahın koluna içeriden ip bağlanmıştı.
Misafirler çadıra girdiğinde hafifçe ipi çekecek, padişahın kolu yavaşça kalkacak,
Ve sanki padişah sağmış gibi selam verecekti.
Sabah oldu.
Saray subayları, yeniçeri ağaları sırayla çağrıldı.
Herkes çadıra giriyor, yere kadar eğiliyor.
Göz ucuyla bakıyor, bir padişah: kaftanlı, sarıklı, başı dik, kolu hafif kalkmış.
Hatta bazıları dışarı çıktığında fısıldıyordu:
“Allah’ım, padişahın sağ elinin hafifçe kalktığını gördüm! Sağdır sağ!”
Kimse cesede yaklaşmaya cesaret edemedi.
Protokol icabı zaten uzaktan saygı gösteriliyordu.
Saray böylece üç gün boyunca bir tiyatro sahnesi gibi çalıştı.
Herkes rolünü oynadı, herkes yalanı yuttu.
Bu arada haberciler dört nala gidip Murad’ı tahta çağırdılar.
II. Murad gelip tahta oturunca, nihayet ferman yayımlandı:
“Çelebi Mehmed Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.”
Ve o anda herkes iç çekti.
Kimi gerçekten üzüldü,
Kimi içinden “Oh be, devleti kurtardık” dedi.
Böylece Osmanlı tahtı, bir ölü bedenin arkasında gizlenen bir adamın ip çekmesiyle düşmekten kurtuldu.
Franz Babinger, İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Halil İnalcık gibi tarihçiler bu acayip hikâyeyi günümüze kadar getirdi.
Yoksa, resmi tarihçiler, bu utanılası sahneyi tarihin tozlu perdesi arkasında saklamıştı.
Prf dr: Bayram Bayraktar
TEREF