BİZ OSMANLI DÜŞMANI DEĞİLİZ!
15-05-2025, 12:04

*Osmanlı, bir milletin adı değil, bir ailenin adıdır.
“Âl-i Osman” yani Osman oğulları diye bilinen ve Söğüt bölgesinde küçük bir beylik kuran ailedir bu.
Bu aile, Türk’tür yani Türk milletin bir parçasıdır.
*Türk töresinin egemen olduğu kuruluş süreci, saray teşkilatı devreye girince yavaş yavaş devletten atılmış; yerine Emevi tarzı Şeriat anlayışı hakim olmuştur.
*Osmanlı ailesinden gelen padişahlar, Türk aileleri devlette söz sahibi olmasin diye asla Türk kızlarını eş olarak almamışlardır.
Türk korkusu yüzünden, Osmanlı ailesi Türkleri devlet organının dışına atmıştır.
Türkü gütmek zor olur diye hristiyan devlet adamı arayışı başlamıştır.
Türkü komutan yapmamak için herkese razıdırlar.
Devşirme komutanlar, vezirler ve paşalar, adeta Türkü terbiye etmek için kırbaç vazifesi görmüşlerdir.
*Türk karşıtlığı Fatih Sultan Mehmet sonrası başlatılmış, torunu olan Yavuz Sultan Selim döneminde ise tam bir Türk düşmanlığına dönmüştür.
*Böylece, devlet örgütündeki Türkler temizlenmişler; kurucu millet Türk, kendi devletinin düşmanı gibi gösterilmiştir.
*Osmanoğlulları, Türkleri kötülemek için onları “Kızılbaş, Rafizi, Işık, Zındık, Mülhid” gibi sıfatlarla yermiştir. Ve Yavuz Sultan Selim döneminden başlayarak bunlar Celali diye kötülenip yüz binlercesi hırvat komutanlarca katledilmiştir.
*Bu işler Başkent İstanbul’daki Topkapı Sarayı’ndan yönetilmiştir.
*Topkapı Sarayı, Osmanlı Devleti’ni yöneten kadroların yetiştirildiği yer idi. Buradaki Enderun denilen okuldan yetiştirilenler devletin merkez ve taşra örgütlerini yönetirdi.
*İşte bu okula, Ermeni, Sırp, Bulgar, Macar, Rum, hirvat vb... Hıristiyan kökenli milletlerin çocukları alınırken yüzyıllar boyunca 1 tane bile Türk çocuğu alınmamıştır.
İşte Osmanlı dediğimiz idare aygıtı tabaka, bu Hıristiyan çocuklarından oluşturulan tabakadır.
Şimdi soruyorum: Bunları eleştirince Osmanlı düşmanımı oluyoruz?
Bizim Osmanlıcılar bilmez ama o devletin adı bile Osmanlı değildi ve “Devlet-i Âliyye” idi.
Bu devleti yöneten devşirme kadroların temel özelliği Türkleri düşman görmeleri idi.
Bunların çevresindeki şairler de aynı kafadaydılar ve efendilerine hoş görünmek için Türklere demediklerini bırakmıyorlardı.
Örneğin Kanuni Sultan Süleyman’ın has şairlerinden Taşlıcalı Yahya, Türkleri “Türk-i ebter” yani soysuz Türk diye aşağılayıp şöyle yazmıştı:
“Bî-namaz idi hem yüzi kare
Düşmayince başı inmezdi yere”
(Okara yüzlü (alçak) adam namaz kılmazdı/Başı kesilip yere toprağa düşmeden de yere değmezdi)
Kendisinden 50 yıl önceki Kadimi mahlaslı saray sekreteri şair daha sertti. Bakın yazdıklarına:
“Türk’ü zannetme ki ola âdem
Türk ile oturma durma bir dem
(...)
Ser-i Etrak’i kesip hiç yime gam
Uktül-üt Türk’e velev kane ebak”
(Türk’ü sakın insan sanma/Onunla asla bir an bile bir araya gelme/Türklerin başını hiç üzülmeden kes/Baban bile olsa Türk’ü katlet.”
İşte, birilerinin atamız/dedemiz diye savunduğu Osmanlı anlayışı bu...
Yetmedi mi? Size bir de meşhur şair Nefi’den de örnekler verelim. Bakın Türk’ü nasıl aşağılamış:
“O faziletle bak eşek Türk’e
Asrının hâce-i efdali görünür”
(O anlayışla bak eşek Türk’e/Çağının seçkin hocası görünür.)
“Gider ol Türk-i dûnı kim dahi
Torbasında seferceli görünür”
(Uzaklaştır o aşağılık Türk’ü ki/Torbasında ayvası görünür)
“Türke Hak, çeşme-i idraki haram etmişdir
Eylese her ne kadar sözünü sihr-i helâl”
(Allah, Türk’e akıl çeşmesini haram etmiştir/ İsterse sözünü sihirle bezesin.)
Padişah hocası sayılan tarihçi Sadettin Efendi de Türk’ten söz ederken, “Etrak-ı bî-idrak” yani “akılsız/aptal Türk” demiyor muydu?
Bulent Dundar
TEREF