İSKİT/SAKA ÖN-TÜRK UYGARLIĞI VE ALTIN ELBİSELİ ADAM(2).
5-08-2024, 08:58
DİLBİLİMSEL KANITLAR:
Kazakistan'ın Yedisu bölgesinde, 1969 yılında bir garaj inşaatı ve yol düzenleme çalışması sırasında, arazide 6 metre boyunda, 60 metre çapında bir kurgan (Orta Asya ve Doğu Avrupa'da yığma tepe ve höyük şeklinde yapılmış mezarlar) görülmesi üzerine, Kemal Akişev başkanılığındaki Kazakistan Tarih, Etnografya ve Arkeoloji Enstitüsü'nün arkeolog ekibi tarafından incelenen Esik kurganından kazı yapılarak çıkarılan ve "Altın Elbiseli Adam" olarak anılan zırhta leopar, pars, kartal koç, geyik, dağ keçisi, at ve kuş motifleri işlenmiş 3 bini aşkın altın üçgen plaka bulunuyor.
Altın Elbiseli Adamın üzerinde bir kaftan, çizme ve başlık bulunmaktaydı ve bunların hepsi de altınla kaplanmıştı. Kılıcı da yine altından yapılmıştı. Başlığının üzerinde ise kuş tüyleri ile tuğlar bulunmakta ve tepesinde ise küçük bir keçi kabartması yer almaktaydı. Yine başlığının yanı sıra elbisesinde ve kemerinde de at, koyun, pars gibi hayvanların kabartmaları görülmekteydi. Altın Elbiseli Adama ait olduğu tahmin edilen altın küpe ve yüzükler, ok, kama ile kamçı da kurgandan çıkarılanlar arasında bulunmaktaydı.
Kurgan tahtalarına yapılan karbon testi analizlerinde kurganın M. Ö. VI-V. yüzyıllara ait olduğu tespit edilmiştir. MÖ VI. yüzyıla ait olması ve kurganın bulunduğu bölgede o dönemde İskit/Sakaların hüküm sürmesi gerekçesiyle Altın Elbiseli Adam'ın, 18 yaşlarında bir İskit prensi veya prensesi olduğu düşünülmektedir.
Altın iplikle dikilmiş kaftan ve kalpağın yanı sıra zırhta, silah olarak 150 farklı büyüklükte altın plaka işlenmiş kakmalı uzun demir kılıç, yarısı deri yarısı ahşap hançer, altın işlemeli kamçı bulunuyor. Altın Elbiseli Adam'ın mühür olarak da kullandığı bir yüzüğü bulunuyor. Eşik Kurganı olarak adlandırılan mezardan çıkarılan zırhın yanındaki malzemeler ise Türklerin 2 bin 500 yıl öncesinde büyük bir devlet ve medeniyet kurduğunu, kendi yazı dillerini kullandığını ortaya koyuyor. Mezar odasından çıkarılan sapı kırılmış gümüş kasenin üzerinde yer alan 2 satır yazı, en eski Türkçe metin olarak kabul ediliyor. Bilim adamlarının büyük çoğunluğu yazının "Hanın oğlu 23'ünde öldü Esik halkının başı sağ olsun" anlamı taşıdığı konusunda birleşiyor.
Altın Elbiseli Adam iki açıdan önem taşımaktadır: Birincisi, İskit Türklerinin MÖ VI. yüzyılda gelişmiş bir sanat, maden işleme becerisi ve estetiğine sahip olduklarını göstermesidir. Bu konuda gerçekleşmiş ilk buluntu bu değildir. Yazımın ilk bölümünde de ifade ettiğim gibi, 1830 yılında Kırım yakınlarında Kul-Oba’da bulunan bir İskit kurganında da sanat eseri altın ve gümüş takılar ve vazolar bulunmuştu. Ancak onlar Yunanlı yetenekli usta kuyumcuların eserleri olarak düşünülmüştü. Bu tez 2003’te Güney Sibirya’daki kurganlarda çıkan daha rafine altın takılar, süslemeler, silahlar ile çökmüştü. Artık tüm bu eserlerin İskitlere ait olduğu kabul edilmektedir.
Altın Elbiseli Adam’ın ikinci önemli yanı, bu mezarda bulunan gümüş bir kâsenin dış yüzünde iki satırdan oluşan bir yazıtın tespitidir. Bu, Türk dünyasında büyük yankılar uyandırmış ve heyecan yaratmıştır. Bu yazı ile anlaşılmıştır ki, İskitler 26 harfli bir alfabeye sahiptirler.
Bu kasenin önemi İskitlerin dilleri hakkında fazla materyal bulunmamasından ileri gelmektedir. İskitlerin diliyle ilgili bilgileri çivi yazılı metinlerde ve Grek yazarlarının eserlerinde belirttikleri kelimlerden öğreniyoruz. Bölgenin coğrafi adları Eski Çağ yazarları arasında Türk dilinin yardımıyla Karadeniz’den Hazar Denizi’ne kadar büyük bir sahada yayılmıştır. İskitlerin sadece coğrafya adlarıyla değil, aynı zamanda İskitçe Tanrı adlarıyla Türkçe arasında da bir bağlantı kurulabilmektedir. Sakaların diliyle ilgili olarak Sus ve civarında bulunan yazılı metinler onların dilinin Türkçe olduğunu göstermektedir. Oldukça dağınık olan yazılardan İskitlerin Türklüğü anlaşılmaktadır. Bu metinlerde, özellikle fiillerin tamamı Türkçedir. Bunu bir tesadüf olarak düşünmek olanaksızdır. O. N. Tuna, “Birbiriyle hiç ilgisi olmayan Dünya dillerinde, tesadüfi kelime uygunlukları bir mucize kabilindendir ve örnekleri bir elin beş parmağını geçmez”, der.
İşte bu bağlamda, Esik’de Altın Elbiseli Adam’ın Kurganında bulunan kase çok önem kazanmıştır. Sakalara ait olan ve 26 harften oluşan bu yazı Süleymanov tarafından, “Han’ın oğlu yirmi üç yaşında yok oldu. (Halkın) adı da yok oldu.”, şeklinde okunmuştur.
ANTROPOLOJİK-GENETİK KANITLAR:
Kazakistan’da Aldy-Bel Kurganından (Arzhan2) elde edilen İskit örneği M.Ö. 6-7’nci yüzyıllara tarihlendirilmektedir. Bu İskit örneğinin otozomal(genetik) yapısı incelendiğinde, otozomal yapısının en çok Başkurtlara sonra da İdil Tatarlarına benzediği görülmektedir. Batılıların İskitlerin İrani olduğuna dair tezlerinin aksine Aldy-Bel örneği günümüz İrani kavimlerinden hiçbirine otozomal yapısıyla benzememektedir. Ayrıca bu örneğin elde edildiği Aldy-Bel Kültürüyle bağdaştırılan Arzhan 2 Kurganı gerek mezar biçimi olarak gerek içinden çıkarılan materyaller açısından Pazırık buluntularına benzemektedir. Bu benzerlikler kimi Avrupalı araştırmacılar tarafından İskit adı verilen insanların farklı bölgelerde, farklı zamanlarda yaşamış fakat ortak kültüre sahip çeşitli boylardan oluşan bir topluluk olduğu şeklinde yorumlanmıştır. İskitlerin kurganlarından elde edilen materyallere, kültürel buluntulara, genetik bulgular da eklenince Doğu İskitlerinin Ön-Türklerden bir topluluk olduğu ihtimali oldukça güçlenmiş gözükmektedir.
Pazırık Kurganından(Berel11) elde edilen İskit örneği M.Ö. 3-4’üncü yüzyıllara tarihlendirilmektedir. Bu İskit örneğinin otozomal yapısı incelendiğinde en çok Şorlara, Hakaslara, Sibirya Tatarlarına ve Altay Türklerine benzediği görülmektedir. Bu da aynı şekilde Batılıların, İskitlerin İrani olduğu, Pazırık Kurganlarının Hint-Avrupa mirası olduğu, Türklerin bu bölgelere daha sonradan doğudan geldiği gibi dayanaksız iddialarının geçersiz olduğunu kanıtlıyor. Pazırık Kurganından elde edilen arkeolojik buluntulara genetik veriler eklenince Pazırık Kurganının Ön-Türklere mensup kişilerce inşa edildiği ihtimali oldukça güçlenmiştir.
KÜLTÜREL KANITLAR:
I- İskitlerde ve Türk-Moğol Halklarında Cenaze Törenleri:
1) İskitlerde ve Moğollarda defin süresi 40 gün sürer; 2) İskitler, Avrupa Hunları ve Göktürkler ölünün ardından yas tutarken saçlarını kesip, yüzlerini yırtarak çirkinleştirirler; 3) İskitler, Oğuzlar, Kıpçaklar ve Moğollar ölüye bağışlanmak üzere atlarını aynı usulle kurban ederler; 4) İskitler, Göktürkler ve Selçuklular, hükümdarlarını mumyalarlar.
II- İskitlerde ve Türk Halklarında Kan Yemini Törenleri:
İskitler ve Asya Hunları hakkındaki bu iki bilgi şu hususlarda aynılık arz etmektedir: 1) kaba kan karıştırılmış şarap konur; 2) sonra aynı kaba silah daldırılır; 3) yemine katılanlar bu şaraptan içmek suretiyle yeminli anlaşmayı tasdik etmiş olurlar; 4) Asya Hunlarının yemin gelenekleriyle ilgili Çin kaynaklarından alınmış olan bu kısa bilgide İskitlerin gelenekleriyle büsbütün aynılık arz eden bir başka unsur da söz konusudur. Herodot’un tasvir ettiği İskit gelenekleri günümüze, Kırım’da Kül- Oba’daki bir İskit mezarının (kurganının) kazısı esnasında bulunmuş olan M.Ö. IV. yüzyıla ait altın resim şeklinde ulaşmıştır. Söz konusu resimde yanaklarını ve burunlarını birbirlerine yaklaştırarak kan yemini şerefine aynı kaptan şarap içmekte olan iki İskit tasvir edilmiştir. Hunlarla ilgili metinlerde ise “Onlar birlikte kan yemini şerefine içtiler” cümlesinden de anlaşılacağı üzere aynı şarap içme usulüne şahit oluyoruz.
III- İskitlerde ve Türk Halklarında Ganimet Geleneği (Kafatası Kültü):
1)İskitler ve Hunlar,düşmanlarının kafataslarını savaş ganimeti olarak biriktirmişlerdir; 2) İskitler ve Hunlar düşmanlarının kafataslarını değerli metallerle kaplayarak içecek kabı olarak kullanmışlardır; 3) savaşta düşmanlarının kellesini alan İskitler ve Hunlar, toplumda itibar kazanmış ve bir kupa şarapla ödüllendirilmişlerdir; 4) savaşta düşmanlarının kafasını uçuran İskitlerin ve Hunların savaşta kazandıkları ganimetler kendilerine bırakılmıştır; 5) İskitlerde ve Hunlarda kafatası kültünün kutsal önemi gibi, aynı zamanda askerlerin savaşta ne kadar iyi savaştıklarını denetlemeyi sağlayan pratik yönü de olmuştur.
IV- İskitlerin ve Türk Halklarının Dinlerinde Kılıç Kültü:
1) İskitler de, Asya Hunları ile Avrupa Hunları da kılıca tapmışlardır; 2) hem İskitlerde hem Asya Hunları ile Avrupa Hunlarında da kılıç tanrısı, insan kılığındaki Ares/Mars/“Metal Savaşçı”dır; 3) İskitler de Hunlar da sadece kılıç tanrısına sunaklar dikmişlerdir; 4) İskitler de Hunlar da (kutsal) kılıç için atları ve esirleri kurban olarak kesmişlerdir; 5) İskitler de Hunlar da kurbanların kanlarını şarapla karıştırmışlardır; 6) gökten düşmüş yanan “Kolaksay kılıcı” ile ilgili İskit miti, Türk halklarının destanlarında da mevcuttur.
V- İskitlerde ve Türk Halklarında Anti Asimilasyon Psikolojisi:
İskitler, Asya Hunları ve Göktürkler anti asimilasyon psikolojisi hususunda da aynı özelliklere sahiptir. Göçebe hayat tarzı ve yabancı kültüre ait olan her şeyi reddediş, bu halklarda asimilasyona karşı kullandıkları koruyucu bariyer niteliğindedir. Türklerin yabancı kültürlere ait her şeyi reddedişlerinin sebebi vardır: atalarından devam edegelen hayat tarzlarını kaybetme ve hem askerî hem de kültürel olarak zayıf düşme tehlikesidir. Askerî olarak zayıf düşmekten kasıt, ordunun ve askerlerin mücadeleci niteliklerini kaybetmesi ise; kültürel olarak zayıf düşmekten kasıt, sayıca çok az olmalarından kaynaklanan asimilasyon (erime) korkusudur.
Bir anayurt bulmak uğruna Hint-Avrupalıların sahiplenmedikleri ne tek bir uygarlık ne de tek bir arkeoloji çukuru kalmamamıştır. Ancak İskitler konusunda avuçlarını yalamaktan başka bir şey yapamayacakları açıktır. Türk Tarih ve Dil Tezleri’nin doğrulukları geçen zaman içinde tekrar tekrar kanıtlanırken, Hint-Avrupa Dil ve Tarih tezlerinin nasıl emperyalist birer yalan oldukları da gün yüzüne çıkmıştır. Hint-Avrupacılığın nasıl akla zarar tezler ileri sürdüğünü de başka bir yazıda ele alırız.
A. Hakan Alay
Kaynakça:
1- Prof. Dr. Ekrem Memiş, “İskitlerin Tarihi”, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya, Mart 2005.
2- Prof. Dr. Abdulhaluk Çay - Doç. Dr. İlhami Durmuş, “İskitler”, “Türkler”, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002 içinde, ss. 576-597.
3- Prof. Dr. M. Taner Tarhan, “Ön Asya Dünyasında İlk Türkler: Kimmerler ve İskitler”, a.g.e. içinde, ss. 598-611.
4- Prof. Dr. İgor Vasilyeviç P’yankov, “Sakalar”, a.g.e. İçinde, ss. 612-620.
5- Doç. Dr. İlhami Durmuş, “İskitlerin Kimliği”, a.g.e.içinde, ss.621-628.
6- Doç. Dr. Muhammet Beşir Aşan, “Yesi ve Çevresinde Sakalar”, a.g.e. içinde, ss.629-632.
7- Cengiz Özakıncı, “Atatürk’ün Tarih Tezinde İSKİT
TEREF